Prof. Dr. Fuat Sezgin’in 17 ciltlik büyük eseri “Geschichte des Arabischen Schrifttums” (Arap-İslam Bilimler Tarihi) kısa adıyla GAS, uzun ve titiz çalışmalar sonucu geçtiğimiz aylarda Türkçeye kazandırıldı. Pek çok kurum farklı disiplinlerden pek çok uzman ile Türkçeye kazandırılan bu değerli eser, Türkiye’deki bilim tarihi araştırmalarına ivme kazandırması için dört gözle bekleniyordu. Eserin Türkçeye kazandırılmasıyla Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi Prof. Dr. Fuat Sezgin İslam Bilim Tarihi Enstitüsü tarafından eserin Türkçe okuma programı, bilim tarihine olan ilgiyi artırmak ve derinlemesine bir anlayış sağlamak amacıyla hızla başlatıldı. Eserin Türkçeye çevrilmesiyle, bu alandaki bilgi birikimini daha geniş bir okuyucu kitlesiyle paylaşmak için bu okumalara başladıklarını söyleyen Prof. Dr. Fuat Sezgin İslam Bilim Tarihi Enstitüsü Müdürü Nihal Firat Özdemir, “İlk olarak, 14. cilt olan Beşerî Coğrafyanın 1. kısmından başladık. Bu başlangıçtan sonra, katılımcıların uzmanlık alanlarına göre eserin diğer bölümlerine geçmeyi planlıyoruz. Okumalar, her cuma öğleden sonra enstitümüzde sıcak bir sohbet ortamında gerçekleştiriliyor.
Programda devamlılık büyük önem taşıyor; bu sayede istikrarlı bir öğrenme ortamı sağlanıyor. Ayrıca, okumaları farklı mekanlara taşıma projemiz de bulunuyor, bu sayede daha geniş bir kitleye ulaşarak bilim tarihine olan ilgiyi artırmayı hedefliyoruz” diyor.
GAS okumaları tüm yıl boyunca devam edecek şekilde planlanmış. İlk dönemin yarım kalacağını bilerek, zaman kaybetmemek adına okumaları hemen başlattıklarını anlatan Özdemir, “Gelecek dönem kaldığımız yerden devam edeceğiz. Amacımız, paralel okumalar oluşturarak bir yılda bir cildi tamamlamak” diyor. Okumalarda, belirlenen kısımlar taranarak öğrencilere veriliyor ve öğrencilerin bu kısımları okuyarak gelmeleri bekleniyor. Program, moderatör eşliğinde birlikte okuma ve tartışma oturumları şeklinde ilerliyor. Bu oturumlarda, özellikle üzerinde durulacak ve altı çizilecek yerler belirleniyor. Moderatörlüğü büyük oranda Özdemir üstleniyor ancak zaman zaman programın aksamaması adına enstitü koordinatörü Sefa Nur Kuruçay veya okuma grubundaki öğrencilerden biri moderatörlüğü devralabiliyor. Özdemir, “Doktora öğrencimiz Gülhan Yaşar önceden hazırlık yaptı ve ikinci oturumu yönetti. Bu şekilde onlar da tecrübe kazanmış oluyor. Özellikle okumaların aksamadan devam etmesine özen göstereceğiz. Bu yapı sayesinde, okumalar düzenli bir şekilde ilerliyor ve katılımcılar verimli bir öğrenme deneyimi yaşıyor” açıklamasını yapıyor.
Kur’an bilimlerinin çeşitli alanlarından şiire, tıp, eczacılık, zooloji, veterinerlikten simya ve kimyaya, botanikten ziraata, matematikten astronomi, astroloji ve meteorolojiye, sözlükbilimden dilbilgisi ve edebiyata, bilim tarihinin birçok alanını kapsayan eserin büyük bir kısmı coğrafya ve alanlarına ayrılmış. “Fuat Hoca, eserinde bilim tarihini çok disiplinli bir şekilde ele almış ve İslam bilim insanlarının coğrafya alanındaki özel başarılarına vurgu yapmıştır. Eserin onuncu ciltten on beşinci cilde kadar olan bölümleri coğrafyanın farklı alanlarına odaklanmaktadır. Özellikle 15. cilt, görsel harita şöleni sunarak bu alandaki derinliği gözler önüne sermektedir” diyen Özdemir bu anlamda okumalarda coğrafya alanına hususi bir ilgi gösterdiklerini söylüyor. “14. cildi okumak, iki cildi birden anlamamızı sağladığı için özellikle bu ciltten başladık” diyor. Okumaların devamında her alanda kendi uzmanlarla ilerlenmesi planlanıyor. Özdemir, “Örneğin, tıp tarihini tıp alanında uzman olan hekimlerimizden, astronomi tarihini ise astronomi alanında uzman kişilerden rica ederek yürütmeyi düşünüyoruz. Bu yöntem, eserin derinlemesine anlaşılmasını ve farklı disiplinlerdeki bilgilerin daha etkin bir şekilde aktarılmasını sağlıyor” açıklamasını yapıyor ve ekliyor: “Fuat Hoca’nın eserinde belirttiği gibi, İslam bilim insanlarının coğrafya alanındaki başarılarını detaylı bir şekilde inceleyerek, bu alandaki mirası daha iyi anlamayı hedefliyoruz. Okumalarda bu alanlara özel önem vererek, katılımcılara kapsamlı ve disiplinlerarası bir bakış açısı sunuyoruz.”
Programın sonunda, katılımcıları bilim tarihine dair derinlemesine bir bilgi birikimi bekliyor. Bu okumaların, katılımcılara öncelikle motivasyon kazandırdığını anlatan Özdemir, “Bu motivasyon, Fuat Hoca’nın milli duygularıyla ilham verdiği gibi bizleri de etkiliyor. Ben de okurken gözlerimin dolduğunu söyleyebilirim. İkinci olarak, katılımcılar, kendi bilim tarihimize neden bu kadar az ilgi gösterdiğimizi sorguluyor ve bu alana olan ilgilerini artırıyorlar. Bu, büyük bir kazanım çünkü bu ilgi ve merak, bilim tarihine dair yeni keşiflerin ve araştırmaların önünü açacaktır” diyor. Bu okumalardan, birçok proje ve tez konusunun çıkacağına inandığını da sözlerine ekleyen Özdemir, “Çünkü okumalarda karşılaştığımız konular, çalışılmamış ve merak edilmemiş birçok başlığı içeriyor. Bu, adeta bir hazine sandığının kapağını açmak gibi. Katılımcılar, bu okumalar sayesinde bilim tarihine dair yeni perspektifler kazanacak ve bu perspektifler, akademik çalışmalarına ilham kaynağı olacaktır. Özetle, bu program katılımcılara hem kişisel hem de akademik anlamda büyük kazanımlar sağlayacak ve bilim tarihine dair yeni araştırmaların, tez konularının kapısını aralayacaktır” açıklamasını yapıyor.
Son yıllarda bilim tarihi adına gerek lisans gerekse lise ve ilköğretim düzeylerinde pek çok etkinlik, atölye düzenleniyor. Bu anlamda bilim tarihi giderek popüler bir alana dönüşüyor. “Bir şeyin popüler olması, değersizleşmesi anlamına gelmez; aksine, daha fazla insana ulaştığını ve onlara dokunduğunu gösterir. Bizim de hedefimiz bu yönde” diyen Nihal Firat Özdemir, bilim tarihinin hem coğrafi hem de zaman aralığı bakımından geniş bir alanı kapsadığını ve ne kadar çok kişiye ulaşırsa, bu alandaki çalışmaların o kadar artacağını savunuyor. Özdemir, “Bilim tarihinin en büyük işlevi, nedenleri sunarak bilimin dünü ve bugünü arasında bağlantı kurmanızı ve yeni buluşlara ilham vermesini sağlamaktır. Ayrıca, kim olduğunuzu hatırlatarak özgüven kazandırır” diyor ve ekliyor: “Ancak, hâlâ bilim tarihinin yeterince öneminin anlaşıldığını düşünmüyorum. Müfredatta bir siyasi tarih kadar yer almıyor ve bu oldukça üzücü. Buna rağmen, hiç umutsuz olmadık ve her bir araç üzerinden insanlara bilim tarihinin ne kadar önemli ve etkili olduğunu anlatmaya çabalıyoruz. Bu alanda hiç durmadan çalışmış bir isim olarak Fuat Sezgin’in örneği önümüzde duruyor. Onun çalışmalarını ve azmini örnek alarak, bilim tarihinin değerini ve önemini daha geniş kitlelere anlatmak için elimizden geleni yapacağız. Türkiye’de bilim tarihinin geleceği, bu çabalar sayesinde daha parlak ve etkin olacaktır.”