Baran Gündüzalp’in yönetmenliğini yaptığı “Rosinante”, konuşmayan bir çocuk ve barınma krizinin aile üzerindeki etkisini merkeze alıyor. Gündüzalp, filminde “Toplumun giderek prekaryalaştırıldığı bir ülkede ve dünyada yaşarken hayata tutunmanın zorlukları ve trajedisini her birimiz farklı şekillerde yaşıyoruz. Bununla her birimiz ayrı ayrı öğrenilmiş çaresizliklerimizle mi yoksa bir araya gelerek mi mücadele vereceğiz?“ sorusuna cevap aradığını söylüyor.
Baran Gündüzalp’in ilk uzun metraj filmi “Rosinante” geçtiğimiz günlerde izleyicisiyle buluştu. Bir yanda 6 yaşında olmasına rağmen hiç konuşmayan çocuklarının yarattığı gerginlik, diğer yanda ise barınma krizini daha da derinleştiren kentsel dönüşümün yarattığı umutsuz ortamda yeni ev arayışında olan beyaz yakalı bir çift… Filmde, kendi kişisel hayatlarının içindeki sıkışmışlıklarına, metropol yaşamının da sıkışmışlığı eklenen Salih ve Ayşe ile çocukları Emre merkeze alınıyor. Rosinante adını verdikleri motosikletleri hem Emre’nin tek arkadaşı hem de ailenin geçim sorununa kısa süreli bir çözüm olarak hikâyede yerini alıyor ve ana karakterlerden birine dönüşüyor. Deniz Yeşilgün ve Baran Gündüzalp’in senaristliğini yaptığı filmde; Nilay Erdönmez, Fatih Sönmez, Can Demir ve Sedat Kalkavan gibi başarılı oyuncular yer alıyor. Rosinante, Dünya prömiyerini 36. Tokyo Uluslararası Film Festivali; Türkiye prömiyerini ise İstanbul Film Festivali’nde gerçekleştirmesinin ardından dünyanın dört bir yanındaki festivallerde sinema seyircileriyle buluşmaya devam ediyor. Gündüzalp ile “Rosinante” filmini konuştuk.
2017 yılında bir motosiklet yolculuk paylaşım uygulamasını başrol oyuncularımızdan Fatih Sönmez’le birlikte deneyimlemiştik. Ben İstanbul’un bir ucunda o diğer ucunda şehri farklı katmanlarından yolcularla tanışmaya ve onların hikâyelerini toplamaya başladık. Aslında Guy Standing’in Prekarya-Yeni Tehlikeli Sınıf (İletişim Yayınları) adlı kitabında bahsettiği insanların hikâyelerinin sinemada temsilinin sınırlı olduğunu uzun süredir gözlemliyorduk. Bu insanlar toplumun çok büyük bir kesimini oluşturuyor. Kendimiz de eskiden beyaz yakalı olarak ofislerde çalışmış insanlar olarak bu sınıfın hayattan beklentilerini ve hayatın onlara neler verdiğini de anlatmaya çalıştık. “Çalışan yoksullar” denilen bu kitle aslında giderek toplumun büyük bir çoğunluğunu oluşturmaya başladı. Güvencesiz ve esnek çalışma koşulları nerdeyse her meslekten her yaştan ve cinsiyetten insanın kaderini tayin etmeye başladı. Bu insanların birbirinden bağımsız ve kendince yaşadığını düşündüğü dertleri ve sorunları aslında çok daha fazla insanın yaşadığını bilmelerini istedik. Her şeye rağmen bir umut ve yeni bir başlangıç duygusunu da karakterlerimiz üstünden vermeyi de istedik. Italo Calvino’nun Görünmez Kentler’inde bahsettiği gibi kentler birçok şeyin bir araya gelmesidir. Sadece ticaretle gerçekleşen takasların değil kelimelerin, arzuların, anıların ve hikâyelerin değiş tokuş alanlarıdır. Kentsel dönüşümün çok sert ve acımasız bir şekilde yaşandığı bu dönemde bu insanlar kentlerin çeperlerine mi sürgün edilecek yoksa asıl olmaları gereken yerlerde mi hayata tutunabilecekler?
Dünya daha da acımasızlaşıyor
Motosiklet filmin ana karakterlerinden biri ve onun da bir ismi olması gerektiğine karar vermiştik. Rosinante ismi, Cervantes’in Don Quijote romanında adı geçen çelimsiz ve zayıf atın adı. Filmde ailenin motosikleti de kaldırabileceğinden ağır bir yükü sırtlıyor tıpkı romandaki o çelimsiz at gibi. Ayşe ve Salih için geçim kaynağına dönüşürken, oğulları Emre için hep yakın bir arkadaş olarak kalıyor. Toplumun giderek prekaryalaştırıldığı bir ülkede ve dünyada yaşarken hayata tutunmanın zorlukları ve trajedisini her birimiz farklı şekillerde yaşıyoruz. Bununla her birimiz ayrı ayrı öğrenilmiş çaresizliklerimizle mi yoksa bir araya gelerek mi mücadele vereceğiz?
Geçim derdine çözüm olarak bize sunulan her yeni yolun eninde sonunda sürdürülmesi imkânsız hale gelen bir tür yeni köleliğe dönüştüğünü ve kendi açmazlarını barındırdığını Rosinante üzerinden anlatıyoruz. Rosinante belki birçok insan için sıradan bir motosiklet olabilir. Ama Emre’nin hayatla ve gerçeklikle kurduğu bir kapı aslında. Onun sessiz dünyasından yaşadığı şehri, sokakları ve hayatı kavrıyor. Bir şekilde hayata onun perspektifinden bakıyor. Aynı zamanda bir sırdaş, oyun arkadaşı. Bu nedenle Rosinante’nin kaybından sonra Emre’de oluşan yas sürecinin derinliğini ve ailenin diğer üyeleri üstünde oluşturduğu yıkımı da izleyicinin içselleştireceğini tahmin ediyorduk.
Orta sınıfın sorunlarına ayna tuttum
Rosinante’nin senaryosuna başladığımız günden bu yana evrensel bir hikâye anlatıcılığını hedeflemiştik. Her ne kadar Türkiye özelinde anlamlı olsa da dünyanın farklı coğrafyalarında da bir karşılığı olmasını istemiştik. Dünya prömiyerini yaptığımız Japonya’dan Brezilya’ya, Kanada’dan Cezayir’e, İtalya’dan Bakü’ye kadar her metropolde ve kültürde karşılığı olduğunu görmek bizi çok şaşırttı ve mutlu etti. Filmimizin ana karakterleri iş bulmakta zorlanan eski beyaz yakalı bir çift. Yani her geçen gün daha da kaybolmakta olan orta sınıfa mensuplar. İyi eğitim almış olmalarına ve hayatlarının bir kısmını iyi şartlarda geçirmiş olmalarına rağmen şimdilerde oturabilecekleri bir ev bulmakta bile zorlanıyorlar. Bu da aile içi dinamiklere yansıyor. Hem günü kurtarmak için girdikleri işlerde güvencesiz çalıştıkları için bedenen hem de hayalini kurdukları yaşamdan git gide uzaklaştıkları için ruhen yoruluyorlar. Filmde karakterlerimiz arasında gördüğümüz her çatışmanın temelinde bu sorun yatıyor. Ve festival sürecinde anladık ki tüm dünyada yok olmakta olan orta sınıf benzer sorunları yaşıyor. Umut hep var ama onu korumak büyük bir çaba gerektiriyor.