Aylardır devam eden soykırıma karşı dünya ayağa kalkmış durumda. İsrail, daha fazlası olamaz dendiğinde çok daha kötü manzaralar resmediyor. Türkiye’de herkes Filistin ile dayanışmasını dile getiriyor. Ancak sinema alanındaki üretimler anlaşılmaz şekilde yerinde sayıyor.
Geçtiğimiz günlerde İstanbul’da bir program için “Filistin ile ilgili çekilen başka film var mı?” sorusuna muhatap oldum. Zira Türkiye’de yapılan Filistin konulu filmlerin sayısı iki elin parmaklarını zor geçiyor. Çoğu da kısa film. Ve çoğu son yıllarda üretilen yapımların sayısı yılda 2-3'ü geçmiyor. Ve Gazze’deki akılalmaz katliam süreci başladığından beri listeye pek ekleme yapamadık.
Neden?
Dünyada toplumsal ve siyasi olarak İsrail’e karşı en sert tepki ve en geniş Filistin desteği ülkemizde olmasına rağmen neden hâlâ sinema eserleri konusunda bu kadar fakiriz?
Daha önce de bu sayfada bu soruyu sorduk. Aylar öncesinde sorduğumuzda durum daha çok taze denebilirdi. Oysa altı ay geçti ve güçlü bir gelişme yaşanmadı. Halbuki insanlık birikimini tehdit eden, insanoğlunun en azılı canavarlarından birinin işlediği cinayetler karşısında herkes işini gücünü bırakıp sinemanın gücünü kullanmalıydı.
Oysa Hollywood çoktan kolları sıvadı. Steven Spielberg, Nova Müzik Festivali’nde yaşanan katliamı filme almak için çalışmalara başladığını duyurmuştu. Aynı olay ile ilgili Paramount+, bir belgesel yaptı bile. “Tekrar Dans Edeceğiz” isimli belgeselin yönetmeni Yariv Mozer. Yapımcıları ise çok kalabalık. MGM Television ve HSCC ile işbirliği içinde See It Now Studios, SIPUR ve gerçek yapımcı Bitachon 365’in ortak yapımı. Filmi İngiltere’de yayınlayacak olan BBC Storyville ve İsrail’deki Hot Channel8 de ortak yapımcılar arasında.
Sosyal medyanın etkisi ile dünyanın her köşesinde insanların gerçeklere anında ulaştığını varsayıyoruz. Oysa öyle değil. Hamas’ın çocukları katlettiği, kadınlara tecavüz ettiği iftiraları bile Batılılar nezdinde henüz netleşmiş meseleler değil. Dünyanın ciddi bir kısmı her şeyin 7 Ekim’de başladığını zannediyor. Öncesini anlatmak bile başlı başına büyük bir vazife.
Çağın en güçlü anlatım aracını en güçlü şekilde kullanan Batı, yalanlar üzerine kurulu tezleri için etkili yapımları hayata geçirirken, gözümüzün önünde yaşanan mezalimi ve soykırımı anlatmak için biz neden hala bekliyoruz?
TRT’deki Selahaddin Eyyubi dizisi ya da Fetihler Sultanı dizisinde Gazze vurgusu yapmak ile yetiniyorsak, vay halimize! Türkiye’nin dijital platformu olarak yola çıkan Tabii, en büyük harekata girişip kısa film, uzun metraj film, dizi ve çeşitli dijital içerikler için çoktan yola çıkmalıydı. Bazı çalışmalar yapıldığını duyuyoruz ama daha hızlı ve etkili olunması gerekiyor.
Türkiye merkezli diğer dijital platformlardan aynı hassasiyeti beklemeli miyiz? Normal şartlarda evet. Lakin bu konuda da umut yok. Her mecra eğlenceyi ve üç maymunu oynamayı tercih ediyor.
Diğer taraftan kültür-sanat vakıfları, sinema kuruluşları, dernekler de sokak eylemi ve söyleşi düzenlemenin ötesine geçmeli. Ülkede Filistin halkının haklı mücadelesinin hassasiyetini taşıyan yüzlerce sinemacı var. Bu sinemacılar masaya çağrılmalı ve acil eylem planı çerçevesinde üretimler yapılmalı.
İzleyici de üzerine düşeni yapmalı. Neden Filistin konulu üretim yapılmadığını sorgulamalı, sosyal medya başta olmak üzere her mecrada tepkisini dile getirmeli. Filistin konulu çalışmaları da desteklemeli.
Festivaller için belgesel, kurmaca ve kısa filmler, vizyon için güçlü yapımlar ve her mecraya yönelik kısa metraj üretimler yapılmalı. İnsanlık tarihinin en derin hüznünü yaşadığımız şu günlerde tarihin müstesna bir dönem olarak yazacağı tabloyu resmetmek için bu ülkede yeterince imkan ve yetenek var. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile TRT başta olmak üzere, kalkınma ajansları, belediyeler, valilikler, vakıf ve dernekler yol açmalı, imkan sağlamalı. Sinemacılar da hızlı bir şekilde yeteneklerini sahaya sürmeli ve dünyaya hakikati anlatacak filmler yapılmalı.
Kovid salgını sonrası milyarlarca insanın en ciddi faaliyeti bilgisayar ya da telefon ile bir şeyler izlemek oldu. Bu durum geleceği şekillendiren bir alışkanlık değişimi demek. Yani artık insanlara ulaşmak ve gerçeğe dair bir şeyler ulaştırmak istiyorsak yapmamız gereken belli. Sürekli üretmeliyiz. Daha çok üretmeliyiz. Üretmek için gecikmemeliyiz.