İnsanlar takıları tılsım için de takmışlar

04:0023/11/2025, Pazar
G: 23/11/2025, Pazar
Yeni Şafak
Canan Alimdar.
Canan Alimdar.

Sigortacılık mesleğini bırakıp Kapalıçarşı’da usta çırak ilişkisiyle takı tasarımını öğrenip tarihten ilhamla koleksiyonlarını hazırlayan Canan Alimdar, geçmiş yüzyıllarda takının sadece bir süs eşyası değil insanı pek çok kötülükten koruyan tılsım olarak da kullanıldığını dile getiriyor.

Neslihan Ünsal

2006 yılında kurumsal iş hayatını sonlandırıp hayalindeki mesleği öğrenmeye karar veren Canan Alimdar, takı tasarımını Kapalıçarşı ustalarından öğrendi. Tüm koleksiyonlarını tarihteki medeniyetlerden esinlenerek hazırlayan tasarımcı, kişisel sergilerini de tarihi mekânlarda gerçekleştiriyor. Takıyı yalnızca bir zanaat değil aynı zamanda bir anlatı aracı olarak görüyor. Canan Alimdar’la eserlerinin doğuş hikâyelerine, sergi mekânlarına, ilham aldığı fikirlere ve yaratım sürecine dair konuştuk.

Kurumsal kariyerinizin ardından sizi takı tasarımı yapmaya yönlendiren ilham ne oldu?

Uzun yıllar sigorta sektöründe çalıştım. O dünyada profesyonel bir düzen, sistem ve sorumluluk vardı, içimde hep bir özgürleşme isteği taşıyordum. El sanatlarına hep meraklıydım. Her zaman bir şey üretme arzum vardı, el becerisi gerektiren bir iş yapmak istediğime emindim. Anneannem nakış işlerdi, küçükken onun dikiş makinesinin başında büyülendiğimi hatırlıyorum. Kurumsal çalışma hayatımdan ayrıldıktan sonra takı yapmayı öğrenebileceğim bir atölyeye rastladım. Ardından Kapalıçarşı’da usta-çırak yöntemiyle takı yapmanın her aşamasını öğrendim. Takı yaparak ilgi duyduğum pek çok şeyi bir araya getirebileceğimi düşündüm; el emeğimi, tarih merakımı ve hikâyeler anlatma isteğimi…

Binlerce yıldır takı kullanılmış

Koleksiyonlarınızda mitoloji, kehanet ve tılsım temaları dikkatimizi çekiyor. Bu temalara ilginiz nasıl başladı?

İlk okumalarımda fark ettim ki insanlar binlerce yıldır takıları yalnızca süs olarak değil aynı zamanda koruyucu tılsımlar, kehanet araçları olarak da taşıyor. Bu farkındalıktan yola çıkarak koleksiyonlarımı bu çerçevede oluşturmaya karar verdim.

Büyülü İşler Koleksiyonu Pandora’nın kutusundaki son kalan umutla başladı. Kötülükler dünyaya yayıldıktan sonra kutunun dibinde kalan tek şey umut… Umudu kelebekle anlatmak istedim, işte o kelebek koleksiyonun ilk adımıydı. Ardından Apollon’un kutsal kuşu karga ve İstanbul’un fethi efsanesindeki “Izgaradan havuza atlayan balıklar” koleksiyona katıldı.

Her figür bir kültürün inanç biçimine, bir kentin mitine veya bir halkın iyileşme ritüeline dokunuyor. Takılarımda bu hikâyeleri yeniden kuruyorum.

Görsellikle hikayesini birleştiriyorum

Takı tasarımı sizin için yalnızca bir zanaat değil aynı zamanda bir anlatı aracı. Koleksiyon oluştururken araştırma, hikâye ve üretim süreçlerini nasıl ilerletiyorsunuz?

Önce konu ilgimi çekiyor, sonra okumalarla derinleşiyorum. Çok sayıda sembol ve figür arasından seçim yapmak bazen zor oluyor, hepsini bir araya getirmek karmaşık bir gürültü yaratabilir takıda. Bu yüzden her koleksiyonun kendi iç hikâyesini ve bütünlüğünü kuruyorum. Motifleri seçerken yalnızca görselliğine değil, taşıdığı mitolojik ve kültürel anlamlarına da bakıyorum. Üretim sürecinde ise her parça ilk aşamadan son aşamasına kadar ellerimden geçiyor. Bir takı tamamlandığında aslında bir hikâye de tamamlanmış oluyor.

Koleksiyonlarınızı sergilerken mekân seçimiyle hikâyeler arasında bir bağ kuruyor musunuz?

Her eser kendi zamanından ve mekânından konuşmalı. Hititler üzerinde durduğum Ninda Koleksiyonumu Çorum Müzesi’nde, İyonya’yı temele aldığım Dantela koleksiyonumu İzmir Ticaret Tarihi Müzesi’nde sergiledim. İlk sergim Kapadokya’daki bir bezirhanede gerçekleşmişti, taş duvarların arasında takılar sanki kendi çağını bulmuştu. İstanbul’a geldiğimizde ise Büyülü İşler’i Çukurcuma, İstanbul Concept Studio’da sergilemek çok uyumlu oldu. Çünkü İstanbul başlı başına bir tılsım, her taşında bir hikâye var.

#Aktüel
#Hayat
#Canan Alimdar