Filistin’de işgalin en büyük tanıklarından biri olan savaş fotoğrafçısı Nasser Ishtayeh, 25 senelik mesleki hayatında 11 kez vuruldu, defalarca kez ölümden döndü. İşgalin en acı dolu anlarını kadrajına sığdıran Ishtayeh, 30 senelik meslek hayatında başından geçenleri Yeni Şafak Pazar’a anlattı. Artık İsrail polisinin bile kendisini gördüğünde, “Sen hâlâ ölmedin mi” diye sorduğu Ishtayeh, çektiği her fotoğrafın son işi olabileceğini bilerek işini yaptığını söyledi.
Ben teşekkür ederim. Adım Nasser Ishtayeh, 51 yaşındayım. Evliyim ve dört çocuk babasıyım. 1994 yılından bu yana foto muhabirliği yapıyorum. Mesleğimde neredeyse 30 senemi doldurdum. 25 sene AP’de görev yaptım. Şimdi serbest çalışıyorum.
İsrail güçleri tarafından gerçek mühimmatla 11 kez vuruldum. Yüzlerce kez yaralandım. Saldırıya uğradım ve dayak yedim. Uzuvlarıma onlarca plastik mermi isabet etti. Bir keresinde Yahudi yerleşimciler Kalkilya Valiliği’nin doğusundaki Filistin köyü Kafr Kaddum yakınlarında yasa dışı bir karakol inşa ediyordu. İnşaatı takip ederken yerleşimciler etrafımı sardı. Önce dövdüler sonra da bir su kuyusuna attılar. Öldüğüm anons edildi. Günlerce komada kaldım. Şimdi İsrail askerleri ya da tanıdıklar beni gördüğünde, “Sen yaşıyor musun, biz seni öldü biliyorduk” diyorlar.
Başka bir seferde, 2000 yılında, Nablus’ta, Hamas hareketi liderlerinin düzenlediği bir basın toplantısını takip etmek üzere yola çıktım. Ben gelmeden bir iki dakika önce her yer bombalandı. İki gazeteci arkadaşım öldü. Oradaki tüm Filistinliler öldürüldü. Şans eseri kurtuldum. Bir arkadaşım beni toplantı öncesi kahve içmeye çağırmıştı. Bir fincan kahve beni ölümden kurtardı.
2001’de Filistin köyü Betin yakınlarındaki bir Yahudi yerleşimine düzenlenen silahlı saldırı sonrası olay mahalliine gidiyordum. Düzinelerce fanatik yerleşimci bana saldırdı. Onların gözlerindeki ateşi gördüm. Kesin öldürüleceğimi düşündüm. Aracıma yüzlerce taş attılar. Mucizevi bir şekilde yaralı olarak kurtuldum ve iki gün hastanede tedavi gördüm.
En acı veren yaralanmalarından birinde mabadımdan iki plastik mermi yedim. Bir ay boyunca yüzüstü, ardımda buz torbasıyla uyumak zorunda kaldım.
Son olarak bir buçuk yıl önce Nablus şehri yakınlarındaki Deir el-Hatab köyünde bir protestoyu takip ediyordum. Altı metre öteden askerlerden biri doğrudan kafama hedefi aldı ve plastik kaplı metal bir mermi sıktı. Apar topar hastaneye kaldırıldım. Ama Allah korudu ve yine hayatta kaldım.
Yaptığım en zor iş 2002 yılında İsrail’in Nablus şehrine düzenlediği Savunma Kalkanı Harekatı’ndaydı. Tanklar ve askeri araçlar şehre girmişti ve ben de onları takip ediyordum. O süreçte üç aylık olan ilk kızım ve eşimi hastaneye götürüyordum. Yolda İsrail askeri güçleri ile denk geldik. Saldırılar sürerken ambulansların hastaneye gitmesine engel oluyorlardı. Kızımın ve eşimin bulunduğu bölgeye göz yaşartıcı gaz bombası attılar. Ambulans hastaneye sadece üç dakika uzaklıktaydı ancak askerler yolu kapatarak aracın girmesine izin vermedi. Kızım boğularak öldü. Uzun süre kendimize gelemedik. Ben İsrail güçleri tarafından öldürülen yüzlerce çocuğu haberleştirdim, fotoğraflarını çektim. Kendi kızımın şehadetini göreceğimi hiç düşünmemiştim. Büyük bir hüzünle kızımın katledilmesinin de haberini yaptım. Bununla ilgili kâbuslar görüyorum.
İşime sahip çıkmamdaki en büyük nedenlerden biri, yaşadığım acıları bastırmak. Gözlerimin önünde kadın, çocuk, yaşlı ve genç yüzlerce savunmasız Filistinli, işgalcinin namlusundan çıkan kurşunla can verdi. Bu beni harap ediyor. İsrail’in işlediği çok sayıda savaş suçunu yaptığım iş sayesinde belgelemeyi başardım. 2002 yılında Cenin kampının bombalanması ve yok edilmesi, Nablus’un işgali sırasında yapılan katliamlar ve Batı Şeria’da Filistin Ulusal Otoritesi karargahının bombalanması gibi suçları fotoğrafladım.
Yaptığım iş kelle koltukta bir iş. Burada çalışan çok sayıda gazeteci arkadaşım benim yaşadığım zorlukları yaşadı. Bazılarının uzuvları kesildi, bazıları dövülerek öldürüldü. İşgalcinin işlediği suçları belgelediğimiz için, bunu engellemek adına yapıyorlar bunu. İsrail askerleri fotoğraf çekmemi engellemek için yüzüme onlarca kez biber gazı sıktı. Gazeteciler duvar yakınlarında mevzilenir. Askerler gazetecilere saldırmak istiyorlarsa duvarlara veya çukurlara ateş ederler. Ordan seken kurşunla vuruluruz. Yüzlerce kez gözaltına alındım. Sorgu merkezlerinde alıkonuldum. Güneşin altında aç susuz saatlerce bekletildim. Defalarca kez kameram parçalandı.
Yüzlerce ilginç fotoğraf çektim. Ama bunlardan benim en sıra dışı bulduğum, yaşlı bir Filistinlinin fotoğrafıydı. İsrail askerleri, Filistinlilerin ana geçim kaynaklarından zeytinciliği hedef alarak işgal ettikleri bölgelerden bu halkı çıkarmaya çalışıyor. Böyle bir baskın sırasında İsraillilerin ağacı söküp topraklarına el koymasını engellemek için yaşlı bir Filistinli, zeytin ağacına sarıldı.
Tulkum şehrindeki Filistin protestolarından birini haber yapıyorduk. Ayağıma plastik mermi isabet etti. Bunu haberleştiriyorduk. Ciddi şekilde yaralanmamıştım. Bir gazeteci arkadaşım benimle dalga geçmek için gülerek geldi. Paçasından kanlar akıyordu. “Yaralı olan sensin” dedim. Haberi yoktu. Önce ayağına baktı sonra bana baktı. Bizi bir gülme aldı. Dakikalarca kahkaha attık.