Hamas’ın 7 Ekim 2023 tarihli eylemi, birilerinin inandırmak istediği gibi, açık havada gökten düşen bir yıldırım gibi gerçekleşmemiştir. Filistin halkı, 1948’den beri yani 75 yıldır, şiddet kullanılarak yurdundan kovulmuştur ve 1967’den beri elinde kalan küçücük toprak parçası İsrail tarafından hukuka aykırı olarak işgal edilmiş olup İsrail, 60 kadar Birleşmiş Milletler kararına rağmen bu toprağı geri vermeyi reddetmektedir.
Bu sözler, V. Murad’ın torunu gazeteci ve roman yazarı 84 yaşındaki Kenize Murad’a ait. İsrail işgalini yirmi yılı aşkın bir zamandır yakından izleyen Murad, işgalin ilk gününden bugüne Türkiye ve Fransa olmak üzere yaşadığı her iki ülkede de, uzatılan tüm mikrofonlara yaşanan işgal ve yapılan zulmü anlatmaktan geri durmuyor. Tecrübeli bir Orta Doğu muhabiri olarak Filistin’deki ikinci ayaklanma sırasında dört ay bölgede kalan Kenize Murad, geçtiğimiz hafta da Gazze halkının İsrail güçleri tarafından katledilmesine dikkat çekmek amacıyla bu işgali kültür-sanat yolu ile kayıt altına alınmasını amaçlayan protest etkinlik “İnsanlık İçin Kayıt Altında”nın son gününe konuşmacı olarak katıldı. Biz de Kenize Murad ile etkinlik sonrasında bir araya geldik.
V. Murad’ın torunlarından Selma Sultan’ın kızı olarak Paris’te doğup yetişen Kenize Murad’ın Filistin mücadelesini anlamak için sıradışı yaşam öyküsünü hatırlamakta fayda var. V. Murad’ın çocuklarından Hatice Sultan’ın kızı olan Selma Sultan, halifeliğin kaldırılmasıyla sürgüne gönderilen 155 hanedan üyesinden biri. Sürgünde yaşadıkları sefaletten kurtulmak için 1937 yılında Hindistan’daki küçük prenslikler anlamına gelen “Raca” makamında olan Seyyid Sacid Hüseyin Ali ile evleniyor. 1939 yılında ilk ve tek evladı Kenize Murad’ı Paris’te kucağına alıyor. Ancak İkinci Dünya Savaşı şartlarında eşiyle bağlantısını kaybediyor, ne Hindistan’a dönebiliyor ne de Paris’te yaşamını sürdürebiliyor. İki yaşında iken annesini kaybeden Kenize Murad, önce İsviçreli ardından Fransız bir ailenin yanında büyüyor. Daha sonra Katolik okuluna yerleşiyor ve burada eğitim alıyor. Köken arayışı 20 yaşında kendisini İslam’a götürüyor, babası ile ilk kez 21 yaşında tanışıyor. 1965 senesinde muhabir olarak gazeteciliğe başlıyor. Bangladeş, Pakistan, Etiyopya, Beyrut ve İran’da muhabirlik yapıyor. Kadim bir devletin emaneti iken ne yazık ki “ülkesiz bir çocuk” olarak büyütülen Murad, “Bana göre kendine ait bir yurdun olmaması, bir ailenin olmamasından daha kötüdür. Benim bunu söylemem daha mühim, çünkü benim ailem yoktu. Bence vatan daha mühim; bir yere ait olmak daha mühimdir” diyor. Bugün Filistin’de kendisinin yaşadığı acılara benzer acılar yaşayan pek çok çocuk olduğunu ifade eden Murad, “Aslında onların yaşadığı korkunç durumlar ile kendi durumumu karşılaştıramam bile. Ama gerçekten vatanın bir çocuk için aileden bile daha önemli olduğunu düşünüyorum. Filistinli çocuklar için de toprakları daha önemli. Evet anne-babalarını kaybetmeleri korkunç bir şey ama yine de topraklarında direnmeye devam ediyorlar” açıklamasını yapıyor.
Kenize Murad, geçtiğimiz son iki buçuk aydır tüm dünyanın tarihte görülmemiş bir işgale seyirci kaldığını söylüyor. Bölgeyi görüp karış karış gezen biri olarak yüz ölçümünü aşağı yukarı hesaplandığında İstanbul Havalimanı’nın 5 katı bile etmediğini anlatıyor. “Burada yaşamaya çalışan iki milyon iki yüz bin kişi var… Bir de iki buçuk aydır sürekli üzerlerine yağan bombalar…” ifadesinde bulunan Murad, İsrail’in söylem ve saldırılarını da hesaba katarak şöyle diyor: “İsrail, son derece manipülasyon yapan bir devlettir. Korkunç bir şekilde sürekli yalan söylemeye devam ediyor. Bu işgalin askeri bir saldırı olduğunu söylemişti. Hamas’ı özellikle hedef almak istiyorsa İsrail, hedefe yönelik 20 ton bomba ile bombardıman yapması yeterliydi. Oysa onlar bin 2 bin ton bomba kullandılar.” İsrail’in gerçek hedefi ise burada maksimum sayıda Filistinli öldürmek ve insanların Mısır’a kaçmasını sağlayarak Gazze’yi ele geçirmek. Gazze’de başlayan işgalin, Gazze ile sınırlı kalmayacağının uyarısını yapan Murad, “Gazze’den başlayacaklar, Batı Şeria’ya ilerleyecekler. Zaten amaçları bu” diyor.
Ukrayna’daki savaşta iki yılda ölenlerin çok daha fazlasını Filistin’de geçtiğimiz 2,5 ayda kaybettik. Bununla birlikte 100’den fazla gazeteci öldürüldü. İsrail’in haberlerin yayılmasını istemediği için özellikle gazetecileri de hedef aldığını söyleyen Murad, “Ama Filistinli gazeteciler çok cesurlar. Ölüm oranına rağmen haberleri bize iletmeye, bizi haberdar etmeye devam ediyorlar” diyor. “Filistinlilere hayranlığımın sınırı yok. Gerçekten çok hayranım. Her şeye rağmen mücadeleye devam ediyorlar” ifadesinde bulunan Murad, 7 Ekim’den beri kesinlikle yüz binlerce yeni direnişçi Filistin için savaşmaya karar verdiğini söylüyor. Murad, “Çocuklar anne-babalarının öldürüldüğünü veya dayak yediğini, işkence edildiğini görüyor. Bir çocukla konuşmuştum mesela, ‘Büyüyünce ne olmak istiyorsun?’ diye sormuştum. ‘Savaşçı olacağım, İsraillileri öldürmek istiyorum’ demişti. Bu çok anlaşılır bir şey çünkü çocuklar sadece şiddeti görerek büyüyorlar” diyor. Bu mücadelenin, ailelerinin intikamını almanın çocuklar için bile bir şeref meselesi haline geldiğini anlatan Murad, “İsrail, korkunç bir nefret yarattı. İsrail’de aklı başında olan insanlar ‘Kendi ölüm fermanımızı imzaladık’ deyip bu direnişe destek veriyor. Umarım devletler de destek olarak ekonomik yaptırım almaya ve somut şeyler yapmaya başlarlar” temennisinde bulunuyor.
“Biz her gün katliamları görüyor, ekranlarda izliyoruz. Ama hiçbir şey yapmıyoruz” ifadesinde bulunan Murad, yapılan konuşmaların ve gösterilerin güçlü bir anlamı olmadığını İsrail’in asıl anladığı şeyin ekonomik yaptırımlar olduğunun altını çiziyor. Murad, “Hiçbir ülke ekonomik yaptırım yapmaya yanaşmıyor. Gerçekten ekonomik bir yaptırım uygulanmamasının nedeni bizim için yarın daha ağır olacak. Çünkü İsrail öldürmeye devam edecek. Şimdi bugün Gazze, sonra Batı Şeria sonra Suriye sonra belki de Türkiye’nin de bir bölümü… Bunun bedeli çok ağır olur” ifadelerinde bulunuyor. 2003 yılındaki Filistin ziyaretinden 7 Ekim’e kadarki süreçte hiçbir şeyin değişmediğini, İsrail’e hiçbir yaptırım uygulanmadığını ancak Filistinlilerin daha da zor koşullara mahkum edildiğini ifade eden Murad, “Ben 20 sene önce Filistin’e gittiğimde 50’den fazla görüşme yaptım ve bir kitap kaleme aldım. Bu kitap 7 Ekim’den önce hâlâ geçerli olan şeyleri anlatıyordu. Bugun ise durum anlatılanlardan çok daha kötü” diyor. 1967 yılında 4 bin olan işgalcilerin sayısı bugün 750 bin. Azınlık da olsa çok az sayıda İsraillinin Filistinlileri korumaya çalıştığını da sözlerine ekleyen Murad, “Örneğin, ‘Barış İçin Hahamlar Birliği’ diye bir inisiyatif var. Bu kişiler, kendilerini siper ettiler Filistinlilerin önüne, canlı kalkan oldular” açıklamasını yapıyor.
Murad, eski İsrail Başbakanı Airel Şaron’un İsrail askerlerine verdiği acımasız talimatı şu sözlerle anlatıyor: “Özellikle ‘İnsanların dizlerini hedef alın, taş atan kollarını hedef alın. Biz Filistin’i bir engelli halkına dönüştüreceğiz’ diyordu. Bir başbakan gidiyor bir başbakan geliyor. Ama hepsi aynı şeyi söylüyor: Filistinliler hayvan, insan muamelesi görmeyi hak etmiyorlar.” Bugün Batı medyasının ısrarla “terörist” olarak lanse ettiği Hamas’ın bi direniş hareketi olduğunun altını çizen Murad, “Bu tür direniş hareketlerini Fransa’da Nazilere karşı, Cezayirliler Fransız sömürgesine karşı yapmıştır. İsrail dünyadaki son, işgalci ve sömürgeci devlettir. Ve bizim sürekli karşılaştığımız şey de ABD’nin ve Avrupa Birliği’nin iki yüzlülüğüdür. Bu iki yüzlü tavır devam ediyor” diyor. İsrail’in kuruluş aşamasında Hamas’ı desteklediğini de hatırlatan Murad, “Filistin yönetimine, Arafat ve Mahmut Abbas’a saldırabilmek için Hamas’ı destekledi. Çünkü bu isimler laik politikacılardı. Laik oldukları için de İsrail’in onlarla, bir noktada müzakere etmesi gerekecekti. Bu müzakere ile toprakların en azından bir kısmını Filistinlilere geri verilmesi demekti. İsrail Hamas’a finansal destek de yaptı. Çünkü Filistin halkının resmi temsilcilerinin altını oymak istiyorlardı. Sonra da karşılarında Hamas kaldığında, ‘Biz teröristlerle konuşmuyoruz’ diyerek işin içinden düşünüyorlardı” diyor.
Kenize Murad’ın 1987 yılında çıkardığı ilk kitabı Saraydan Sürgüne 30 farklı dilde 42 ülkede yayınlandı. Annesi Selma Sultan’ın hikâyesini anlattığı bu kitap çokça ilgi gördü ve dünyada toplam 17 milyon sattı. Aile hikâyesinin devamı niteliğindeki ikinci romanı Badalpur Bahçesi de çıkar çıkmaz tükendi ve Murad, Avrupa’da en çok okunan yazarlar arasına yerleşti. Onu çok tanınan yazarlar arasından “adı anılmayacaklar” kategorisine taşıyan eseri ise üçüncü kitabı Toprağımızın Kokusu-Filistin ve İsrail’in Sesleri olmuş. 15 yıl boyunca Orta Doğu muhabiri olarak çalıştıktan sonra tüm tecrübesiyle dört ay boyunca Filistin’de kalarak hazırladığı eser, Fransız basınının sansürüyle karşı karşıya kalmış. “Okuyucularım bu kitabımı da tabii ki çok sevdi ama basında asla yer verilmedi. Zaten bu nedenle Fransa’da hiçbir yankı uyandıramadı” diyen Murad, kitabın yayınlandığı 2003 yılından bugüne bu sansürün hala devam ettiğini, hiçbir televizyona çağrılmadığını ve hiçbir gazeteye çıkmadığını söylüyor. Bu kitabın ardından Hindistan ve Pakistan’ı anlattığı kitapları da görmezden gelinmiş. Bugün Fransız basınında hâlâ kendisinin yok sayıldığını anlatan Murad, bu yok sayışın asıl nedeninin Fransa’daki siyonist lobi olduğunu şu sözlerle aktarıyor: “Bugün Fransa’da gerçekleri asla dile getiremiyorsunuz. Ben burada konuştuklarımın 10’da 1’ini hatta 50’de 1’ini bile Fransız basınına söyleyemem. Fransa’da Siyonist lobi o kadar güçlü ki insanlar çok korkuyorlar. Hiçbiri beni bir yere çağırmayı cesaret edemiyor.” Toprağımızın Kokusu-Filistin ve İsrail’in Sesleri, geçtiğimiz aralık ayında Everest Yayınları arasından Türkiye’de 7. baskısını yaptı.
2003’te dört ay boyunca Filistin’de kalan Murad, İsrail zulmünden şu örnekleri sıralıyor: “1967’den beri Filistinlilerin ev inşa etmeleri yasak. Gizlice inşaata başladıklarında İsrail bu inşaatı sonuna kadar izliyor, tamamlandığında gelip tüm evi yıkıyor. Murad, halkın zeytin yetiştirmeye muhtaç olduğunu anlatıyor: “İsrailli mühendisler, yer altı sularının yönlerini değiştirdiler ve su yerleşimcilerin olduğu yerlere akıyor. Fakat Filistinlilere su kalmıyor. Onlar da suya en az ihtiyacı olan zeytin ağacını yetiştiriyorlar.” İsrail’in ayrıca yasal olarak zeytinliklere de el koyduğunu söyleyen Murad, “Filistinliler zeytin toplamaya gittiklerinde yerleşimciler tarafından üzerlerine ateş ediliyor. Çünkü korkutur ve yaralarlarsa bu insanlar ağaçları ile ilgilenmeye gelmeyecekler. Ve İsrail yasalarına göre bir yıl boyunca hiçbir şekilde ekim yapılmayan topraklar İsrail Devleti’ne geçiyor” diyor.