İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetle mücadele amacıyla 11 Mayıs 2011'de İstanbul'da imzaya açılan bir Avrupa Konseyi sözleşmesi. Mart 2019 itibarıyla toplam 46 devlet ve Avrupa Birliği tarafından imzalandı. Türkiye ise 12 Mart 2012'de sözleşmeyi onaylayan ilk ülke oldu.
Türkiye’nin ardından 2013-2015 yılları arasında 18 ülke (Andorra, Arnavutluk, Avusturya, Bosna-Hersek, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İspanya, İsveç, İtalya, Karadağ, Malta, Monako, Polonya, Portekiz, Sırbistan, Slovenya) daha sözleşmeyi tanıdı. Özellikle Türkiye’de birçok tartışamnın kapısını aralatan İstanbul Sözleşme 1 Ağustos 2014'te yürürlüğe girdi.
İstanbul Sözleşmesini kimin imzaladığı da merak edilen bir konu. İstanbul’da yapıldığından dolayı “İstanbul Sözleşmesi” adıyla tanımlanan sözleşme, 60’ıncı Parti hükümeti tarafından imzaya açılmıştı. Sözleşmeyi her ülke adına Dışişleri Bakanları attığı için Türkiye adına da eski Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu imzaladı.
İmzaya açılmasından sonra onay için TBMM Genel Kurulu'na sunulan İstanbul Sözleşmesi, 14 Mart 2012 tarihinde AKP, CHP, MHP ve BDP’nin oybirliğiyle 246 kabul ve sıfır ret oyuyla Meclis'te onaylandı.
İstanbul Sözleşmesi doğrultusunda çıkarılan 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun'a göre devlet, şiddetten şikâyetçi olan kadına, dilerse çocuklarıyla birlikte barınma imkânı veriyor. Süreç sona erene değin maddi yardım sağlıyor. İş ve hatta kimlik değişikliği yapmak isterse yardımcı oluyor. Şiddet uygulayan hakkında en az bir ay süreyle uzaklaştırma kararı alınıyor.
Sözleşmenin getirdiği 6284 Sayılı Kanun'da muallaklıkta olan bir şiddet tanımı var. Şiddet görme ihtimalini hissettiren her şey fiziksel şiddet ile eşdeğer tutuluyor. Bu da şiddet görülmediği takdirde şiddet uygulandığı söylenerek yetkililerle irtibata geçip baba, eş, abiyi polis eşliğinde evinden aldırtabiliyor. Bu da her hangi bir fiziksel şiddetin veya tehdidin söz konusu olmadığı durumlarda, aile arasındaki en küçük anlaşmazlık adli bir vakaya dönüştürülüyor. Devlet direkt mahrem alana girerek evin erkeğini suçlu buluyor. Bunun da pek sağlıklı sonuçlar doğurmadığı medya yansıyan haberlerden görülüyor.