Bir hatırlatma. Beş bin kez yazdım, beş bin kez daha yazacağım. Kadına şiddet başta olmak üzere her türden şiddetin asıl kaynağının “alkol ve madde kullanımı” olduğunu gözden uzak tutmaya çalışan kimse ama hiç kimse kadına şiddete çözüm öneremez. Önerdiği her çözüm samimiyetsiz olur.
Yazıyı yazmaya oturduğumda Türkiye, iki temel gündemle kavruluyordu. Birincisi, 8 lira sınırına dayanan dolar kuru meselesi idi. Böyle zamanlarda ben, “gözüne far tutulmuş tavşan gibi” kalakalıyorum. Kalakalıyorum zira ne “öldük, bittik, mahvolduk çetesi”ne nefer olabiliyorum ne de “operasyon çekiyorlar, bize diz çöktürmeye çabalıyorlar çetesi”ne…
- Niçin böyle bu? Şundan: Merkez Bankası Başkanı değişince ekonomin ister istemez kırılgan ve “fırsat dolu” hale geliyor.Asya’dan başlayarak dalga dalga bütün para babaları şanslarını “bizim piyasada” deniyorlar anlandığım kadarıyla. Buna “operasyon çekiyorlar” değil, “kırılgan hale gelen ekonomide dalgayı yakalıyorlar” denebilir en fazla.
Türkiye ekonomisi pandemiye rağmen 'ölüp bitmedi'
Diğer yandan “öldük, bittik, mahvolduk” durumu da yok ortada. Samimiyetle söylemem gerekirse bu işlerden hiç anlamam ama pandemiye rağmen Türkiye ekonomisinde “öldük, bittik” denilebilecek bir noktaya gelinmedi. Görünen o ki gelinmeyecek de.
O destekler olmasaydı o zaman seyrederdik esas gümbürtüyü
Türkiye’nin “batacağına” inanmıyorum
- Yani toplamda şu: Japon ev hanımlarının “Hadi Türkiye’yi batıralım” diyerek operasyon çektiğine de, bu saatten sonra büyüme ve direnme rakamları bunca iyi olan Türkiye’nin “batacağına” da inanmıyorum. Türkiye’nin kahir ekseriyeti gibi bolca umut ve endişe ile çabalamaya devam ediyorum.
- Sanırım bunu da açık seçik yazacağım. İstanbul Sözleşmesi’ni“içerdiği tehlikelere şerh düşerek”büyük oranda savundum. Konuyla ilgili son yazılarımdan birinde de sözleşmenin“taşınabilir bir yük olmaktan çıktığını, başka bir toplumsal mutabakat metni ile bu meselenin halledilmesi gerektiğini”ifade ettim.
- Diğer yandan yeri gelmişken “kadını şiddetten sözleşme korumaz” diyenlere de bir çift laf edeyim. Çok haklılar. Kadını şiddetten hiçbir sözleşme koruyamıyor. Korusaydı, Belçika, Avusturya gibi ülkelerde kadına şiddet Türkiye’den yüksek olmazdı. “Toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda dünyanın zirvesi” kabul edilen Finlandiya’da taciz-tecavüz rakamları korkunç seviyelere ulaşmazdı. Ancak unutmamak lazım gelir. Bu tip sözleşmeler işin hukuk, eğitim ve bilinç yönlerini vurgular, onları önemser; lazımdırlar.
Asıl kaynak alkol ve madde
- Son: Bize“yaratılış bakımından birbirlerine doğal olarak üstünlükleri ve doğal olarak eşitsizlikleri olan; birbirlerinde huzur bulmalarını umduğumuz kadın ve erkekler”bakış açısıyla kaleme alınmış, cinsiyeti“toplumsal”değil“fıtri”olarak konumlayan bir mutabakat lazım. Bunu başarabilirsek çok güzel olur.