
Ergün Kazanır’ın “Operasyon Nohut Pilav (Savunma Hakkı)”, Timaş Çocuk etiketiyle minik okurlarla buluştu. Kitap, kaybolan iki sevimli kedinin peşine düşen çocuklar üzerinden adalet arayışını anlatıyor. Kazanır, “Sadece insanların değil hayvanların da hakları olduğunu, onların haklarını savunmanın da erdemli insanların olmazsa olmaz özelliklerinden biri olduğunu hissettirmek istedim. Tertemiz vicdanların hak ve haksızlık kavramını öğrenmesini amaçlayarak yazdım bu hikâyeyi” diyor.
Rize’de 1989 yılında doğan üç çocuk babası yazar Ergün Kazanır, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu ve 2011’den bu yana aktif olarak avukatlık yapıyor. “Avukatı Mısın”, “Lohusa Şerbeti”, “Kader Oyunu” ve “Kayıp Çileğin Sırrı” gibi kitaplarıyla tanınan Kazanır’ın yeni eseri “Operasyon Nohut Pilav (Savunma Hakkı)”, Timaş Çocuk etiketiyle minik okurlarla buluştu. Kazanır’ın kaleme aldığı ve Aslıhan Akı Çelik’in rengârenk çizimleriyle hayat bulan kitap, çocukların temel haklarını bilen bireyler olarak yetişmesine katkıda bulunuyor. Yiğit ve arkadaşlarının sıradan bir günde kaybolan iki sevimli kedi Pilav ve Nohut’un peşine düşmesiyle başlayan hikâye, onları sadece bir arayışa değil, aynı zamanda bir adalet mücadelesine de sürüklüyor. Kitap, “Hayatta her haksızlık bu kadar açık görünmez. Bazen fark ederiz ama düzeltmek sandığımızdan daha zor olabilir. İşte tam da bu yüzden avukatlar var” cümlesiyle öne çıkıyor. Hayvan haklarından çocuk haklarına uzanan hikâye, genç okurların vicdanlı, duyarlı ve cesur bireyler olarak yetişmesine katkı sağlıyor. Kitap, adaletin yalnızca yetişkinlere özgü olmadığını, çocukların da dünyayı değiştirme gücüne sahip olduğunu vurguluyor. Kazanır ile çocuklara adalet ve savunma hakkı kavramını anlatmanın önemini, hayvan haklarının çocuk kitaplarında işlenmesi ve bu yolla empati ile merhametin nasıl öğretileceğini konuştuk.
Çocukların kalplerine birer adalet tohumu ekmeyi amaçlıyorum
2019 yılından beri yetişkinlere yönelik romanlar yazıyorum, bu süreçte aktif olarak sosyal medya kullanıyorum ve karşılaştığım bazı sorulara sürekli olarak “Masumiyet Karinesi” kavramını açıklayarak cevaplar verdiğimi fark ettim. Yetişkinlerin bazıları bu kavramı anlarken bazıları anlamakta zorlandı, bu durum bende bir ışık yaktı, bu kavramı çocuklara anlatabilir miyim? Yayınevime bu projeyi anlattığımda heyecanıma ortak oldular ve desteklediler, Kayıp Çileğin Sırrı (Masumiyet Karinesi) hikayesi okurlarla buluştuktan sonra artık işler kolaylaşmıştı, çocuklar her şeyi anlıyor ve içselleştiriyordu, hemen ikinci adıma geçtim hem avukatlık mesleğini hem de hak haksızlık kavramlarıyla beraber savunma hakkını anlatan yeni hikayemi okurlarımla buluşturdum. Kitapların vermek istediği mesajlar hep adalet üzerine, onların tertemiz kalplerine birer adalet tohumu ekmeyi amaçlıyorum. Hakkını yedirmeyen ama hak da yemeyen, haksızlığa uğrayan birini gördüğünde “dur” diyen, kimlerden ne zaman yardım istemelerini gereken geleceğimizin teminatı adalet neferleri olsunlar istiyorum.
Sadece insanların değil hayvanların da hakları var
Hikâyede katmanlı olarak haksızlık hikayesi işlememizin sebebi konunun daha iyi kavranması, hak ve haksızlık kavramını bir avukattan dinleyen çocuklara öğrendiklerini uygulamaları için bir fırsat sundum ve onlar da gerekeni yaptı, bunu yaparken sadece insanların değil hayvanların da hakları olduğunu, onların haklarını savunmanın da erdemli insanların olmazsa olmaz özelliklerinden biri olduğunu hissettirmek istedim. Bu hikâyeyi yazarken beni etkileyen olaylar hem kendimin uğramış olduğu haksızlıklar hem de şahit olduğum haksızlık hikayeleri. Okul çağında yaşamış olduğum ufak tefek haksızlık hikayeleri beni avukat olmaya yönlendirdi, iyi ki de yönlendirdi. Meslek hayatımın da bana kattıkları ile şunu çok net söyleyebilirim ki; bir insana hakkını vermedikten sonra ona dünyaları da verseniz orada bir haksızlık vardır ve bu durum asla telafi edilemez. Çocuğun hakkı bir tebessümken ondan bunu esirgeyip ona en pahalı ayakkabıyı almak bu durumu telafi etmez. O nedenle tertemiz vicdanların hak ve haksızlık kavramını öğrenmesini amaçlayarak yazdım bu hikâyeyi.
Araştırmalarda hayvanlara karşı suç işleyenlerin insanlara karşı suç işleme potansiyelinin de yüksek olduğu görülüyor, tersinden okuma yaparsak hayvana merhametli olan insana da merhametli olur. Hayvan sevgisinin merhameti beslediği bir gerçek, merhamet ise empatiyi besliyor. Bu nedenlerle hayvanların da hakları olduğunu, onların da haklarını savunmak gerektiği bilgisini vermek gerekiyor okurlara. Bu hikâyede hayvan haklarının işlenmesi çocukların merhametini ve empatik yaklaşımını gözler önüne seriyor, ebeveynlere de hayvan sevgisinin çocukların merhametini beslediği bilgisini veriyoruz, sessizlerin sesi olmayı aşılıyoruz. Adalet sadece yetişkinlere özgü bir kavram değildir, hatta sadece insana özgü bir kavram da değildir, hikâyede de bunu gördük. Konuşamayan varlıkların sesi olmak da adil insanın görevidir.
Çocuklara hak savunusu için alan açılmalı
Kitabı okuyan çocuklar artık bir haksızlıkla karşılaştıklarında sessiz kalmamaları gerektiğini biliyor, kendilerini aşan durumlarda bir yetişkinden yardım almaları gerektiğini biliyor, haklarının farkında olan çocuklarla karşılaşıyoruz artık. Hak savunuculuğu mesleği olan avukatlık diye bir meslekten haberdar oluyorlar, sorumlu her ebeveyn bu hikayeler okunduktan sonra çocuklarıyla bu hikâye ve çıkarımları üzerine sohbet etmeli diye düşünüyorum. Çocuklara hem kendi haklarını hem de başkalarının haklarını savunmaları noktasında alan açmalılar, çocuklar çok yetenekli sadece onlara güvenmeli ve alan açmalıyız. Bu noktada öğretmenler ile tam bir iş birliği içerisinde hareket etmek gerektiğini düşünüyorum. Öğretmenler bana şu şekilde geri dönüşler yapıyor: “Kitaplarınızla etkinlik yapıyoruz, kitaplar üzerine sohbet ediyoruz, çok ihtiyacımız olan konuları yazmışsınız.” Bu mesajlar beni hem mutlu ediyor hem de sorumluluğumu artırıyor, adalet meselesi okullarda da büyük sorun. Son günlerde yaşadığımız bazı talihsiz olaylardan çıkarmamız gereken çok ders var, bazılarımız vicdan ve merhamet üzerine evlat yetiştirirken bazıları tam aksini gerçekleştiriyor, bu noktada aynı sosyal ortamda, okulda karşılaşan bu çocukların birbirlerine zarar vermesini engelleyecek şey çocukların hakkını yedirmemesinden geçiyor, çok güçlü öğretmen figürlerinden geçiyor, öğretmenle iş birliği içerisinde ilgili ebeveynlerden geçiyor. Biz yazarlara da hayata dokunan, değer içeren hikayeler yazmak ve bunları anlatma ödevi düşüyor sanırım.