
Kemal Tahir külliyatını okurla buluşturan Ketebe Yayınları, çeviri ve telif Mike Hammer’ları iki ayrı ciltte bir araya getirerek karşılaştırmalı okuma imkânı sağlıyor. Kemal Tahir’in çoğunlukla ihmal edilen polisiye ürünlerinin de en az diğer eserleri kadar geniş bir etkiye sahip olduğu da bu sayede anlaşılıyor.
Popüler edebiyatın en büyük damarlarından olan polisiye roman, her zaman genel okur kitlesi tarafından ilgiyle takip edilmiş ve yüksek satış rakamlarına ulaşmıştır. Sanat hassasiyetiyle üretilen eserlerden farklı olarak popüler edebiyat ürünleri, öncelikle kazanç kapısını hedefler; bu ürünlerin reklamlarla tanıtılması, ilgi çekici kapaklarla sunulması, kolay ulaşılabilirliği ve çabuk tüketilebilirliği, söz konusu yüksek satış rakamlarının başlıca nedenlerindendir. Hâl böyle olunca, hayatını kalemiyle kazanmak zorunda olan yazarlar, çeviri yaparak ya da telif eserler üreterek popüler edebiyatın kazanç imkânından faydalanırlar. Popüler türler içerisinde en çok ilgi gören polisiyeler, her ne kadar estetik ölçülerden uzak kaldığı için sıklıkla eleştiriye maruz kalsa da romancılar tarafından sıklıkla tercih edilir. Bu çerçevede akla ilk olarak Peyami Safa gelir. Bu tür eserlerini estetik romancı kimliğinden uzak tutmak için Server Bedi müstearıyla yazan muharrir, bir aile geleneği olarak geçimini kalemiyle sürdürmüş, özellikle Cingöz Recai serisiyle türün Türk edebiyatında geniş ilgi görmesini sağlamıştır. Ondan sonra 1930’lar ve 40’lar, Türkiye’de genelde popüler edebiyatın, özelde ise polisiyenin hızla yayılıp tüketildiği yıllar olur. Türk edebiyatında tarihi ve sosyal muhtevalı romanlarıyla tanınan, beslendiği Marksist ideolojiyi yerli düşünceyle yoğurarak Türk modernleşmesine özgün bir yaklaşım sunan, fikirlerini estetikle buluşturarak sanatı telkin vasıtasına dönüştüren Kemal Tahir de yazarlık hayatının ilk dönemlerinde popüler edebiyatın kazanç gücünü kullanır. Yirmili yaşlarda gazeteciliğe başlayan Kemal Tahir, süreli yayınlarla sıkı ilişki içerisinde olan popüler edebiyat ürünleriyle de bu vesileyle tanışır. Her ne kadar Peyami Safa’yı Cingöz serisi dolayısıyla eleştirişe de kendisi de Bedri Eser, Ta-Ka, Nurettin Demir, Samim Aşkın, Celal Dağlar, F. M. Duran gibi müstear isimlerle pek çok çeviri yapar ve telif üretir. 1937’de Nazım Hikmet’le beraber Yedigün, Karagöz ve Karikatür dergilerinde yoğun bir şekilde zabıta romanları serisi hazırlar. Bu çerçevede Kemal Tahir’in edebiyat çevrelerindeki ilk etkilerinin popüler sahada olduğu söylenebilir.
MIKE HAMMER RÜZGÂRI
1938’de on beş yıl hüküm giyen Kemal Tahir, 1950’deki genel afla tahliye olur. İçerideyken de polisiye ile ilgisini sürdüren yazar, hapishaneden çıktıktan sonra geçimini sağlamak için yeniden popüler edebiyata yönelir; suç ve suçlu ilişkisini özgün şekilde kurguladığı Bir Nedim Divanı 1951’de yayımlanır ve onun kurmaca dünyasında polisiyenin izleri sağlam temellere oturmaya başlar. Bu tür izleri kendi adıyla neşrettiği romanlarda da görmek mümkün hale gelir. Kemal Tahir, 1954’te ünlü Amerikan polisiye yazarı Mickey Spillane’nin Mike Hammer serisinin dört romanını, bu dönemde yeni kurulan ve alışılmadık kapak tasarımlarıyla dikkat çeken Çağlayan Yayınevi aracılığıyla peş peşe Türkçeye kazandırır. İlk olarak dünyada milyonlarca satan Kanun Benim adlı romanı F. M. İkinci müstearıyla çeviren Kemal Tahir, kısa zamanda 100.000’den fazla satış rakamına ulaşır. Arkasından yazarın İntikam Pençesi, Kanlı Takip ve Son Çığlık adlı eserleri de yaklaşık ikişer ay arayla yayımlanır. Spillane’nin 1953’te Yehova Şahitleri arasına girip 1961’e kadar yazmaktan elini çektiği sürede iki romanı daha vardır ancak Kemal Tahir bunları tercüme etmez. Özellikle Hammer’ın Amerika’daki komünistlerle mücadelesini anlatan Ölüm Çemberi’ni çevirmemesi, Kemal Tahir’in kazanç uğruna kendi düşüncelerinden taviz vermediğinin de işaretçisidir.
Özel dedektif Mike Hammer’ın maceraları bu dönemde o kadar ilgi görür ki Spillane yazmaktan uzaklaştıktan sonra yayınevleri bu kazanç kapısını kapatmak istemez. Bunun için ilginç bir yol tercih edilir; Çağlayan Yayınevi “dünyada çenesi kırılacak ve haddi bildirilecek meşum kadınların hala bol bol var” olduğunu belirterek Mike Hammer serisine F. M. İkinci ile devam edeceklerini duyurur. Böylece Kemal Tahir Derini Yüzeceğim, Ecel Saati, Kara Nara ve Kıran Kırana adlı telif eserlerini Mike Hammer serisine ekler. Söz konusu furya bu dönemde o kadar yayılmıştır ki Erol Üyepazarcı’nın tespitine göre 1950-1960 arasında en az 250 Mike Hammer romanı yayımlanır ve bunların pek çoğunda esas yazar çevirmen olarak gösterilerek romanların Spillane’e ait olduğu yönünde sahtecilik yapılır. Söz konusu yanlış bilginin etkilerini bugün dahi Millî Kütüphane kataloğunda görmek mümkündür.

MAYK HAMMER MIKE HAMMER’A KARŞI
Popüler edebiyat ürünleri kurgu estetiği bakımından pek çok kusur barındırdığı için edebiyat araştırmacılarının ilgi alanından uzak kalsa da arka plan okuması bağlamında edebiyat sosyolojisi açısından büyük imkân sağlar. Bu tür eserler, üretildiği döneme dair pek çok ayrıntıyı ihtiva etmekle beraber eser üretilme süreçleri, pazarlama stratejileri, okur-yazar-yayınevi ilişkisi gibi geniş bir çalışma alanı oluşturur. Özellikle polisiye ürünler, katil kim hikâyesinden ziyade devlet-vatandaş ilişkisi, iktidarın ne ölçüde muktedir olabildiği, cinayetlerin işlenme gerekçesinin arkasındaki sosyal-siyasal nedenler gibi pek çok alanda döneme dair fikir verir. Spillane’nin Mike Hammer karakteri ile Kemal Tahir’in Mayk Hammer’ının da bu çerçevede karşılaştırmalı okuması yapılabilir. Polisiyenin vurdulu kırdılı, dedektif kahramanlı “hard-boiled/kara roman” örneği arasında sayılan Mike Hammer serisinde özel dedektif, şiddet eğilimi, cinsellik düşkünlüğü, faşist yönelimleri ve kendi adaletini sağlama ereği ile dikkat çeker. Spillane’nin kahramanı bir nevi modern Robin Hood’dur; yasaları umursamayarak suçun arkasındaki ahlaki çözülmeyi esas alır. Bunun için hırsızlık yapmaktan, cinayet işlemekten çekinmez ki bu durum okura da sempatik gelir. Spillane’nin Mike Hammer serisinde özellikle cinsellik uzun uzadıya sahnelenir; burada genel okur kitlesinin ilgisinin canlı tutulması hedeflenir ve Mike Hammer her seferinde bu “femme fatele” kadınların hışmına uğrar. Ancak kahraman, romanın sonunda bu kadınların “karnına kurşunları doldurarak” intikamını alır. Kemal Tahir’in Mayk Hammer’ı da Spillane’nin karakterinin özelliklerini sürdürmekle beraber pek çok yönden yerlileşir. Öncelikle belirtilmelidir ki Türk polisiyesinde özel dedektiflik mesleği yaygınlaşamaz; bu durum devlete duyulan saygıyla beraber Amerikan kapitalizminin tam manasıyla benimsenmemesiyle de ilişkidir. Dolayısıyla Kemal Tahir’in kahramanı, Spillane’nin aksine polise daha çok muhtaçtır; birlikte hareket ederler. Hammer, yine kadın düşkünlüğüyle öne çıkar ancak bu ilişkinin Spillane’ninkilere göre daha ölçülü yansıtıldığını söylemek mümkündür. Ayrıca romanlarda Hitler üzerinden faşizmin eleştirilmesi, Kara Nara’da Hammer’ın zenci dostu olarak ırkçılığa karşı tavır alması, Amerikan toplumunun çürümüşlüğünün sıklıkla vurgulanması, Kemal Tahir’in düşünce dünyasının yansımalarını gösterir. Diğer taraftan her iki roman serisi arasındaki belirgin fark kurgu biçiminde açık şekilde hissedilir. Öncelikle Kemal Tahir’in Hammer serisinin bariz şekilde aksiyonlu ve gerilim dolu olduğu söylenebilir. Daha fazla hata yapan, daha çabuk kandırılan bu kahraman, insani özellikler bakımından Spillane’ninkinden üstündür. Olayların çözümünde de tesadüflerden çok akıl yürütme etkilidir. Bu çerçevede Kemal Tahir’in Hammer serisi, Üyepazarcı’nın da vurguladığı gibi daha başarılıdır. Söz konusu üstünlük, dil kurgusuna da yansır. Spillane’de tekdüze bir anlatım öne çıkarken Kemal Tahir’in tasvir ve benzetmelerle edebi etkiyi sağladığı söylenebilir. Bilhassa yerel ağza ait “Ulan temeline tükürdüğüm”, “köpoğlusu” gibi birtakım sözlerin kullanılması, yabancı bir karakterde eğreti dursa da bu sayede okura aşina olduğu bir dünya sunulur.