Tarih boyunca birçok salgın milyonlarca insanın ölümüne yol açtı. İnsanlık son yüzyılda büyük gelişmeler yaşadı ve tıp alanında enfeksiyonlarla mücadele edebilmek için önemli keşifler gerçekleşti. Antibiyotiklerin keşfi adeta bir çağı kapattı ve yeni bir çağ açtı. Enfeksiyon etkenlerine yönelik araştırmalar sağlığımızı tehdit eden bakteri, virüs, mantar türlerine karşı etkili silahlar geliştirmemizi mümkün kıldı.
Ancak, biz ne kadar kendimizi geliştirdiysek mikroorganizmalar da bize karşı savunma sistemlerini geliştirdi, kendilerini yeniledi. Bu sebeple günümüzde antibiyotik direnci dünyayı tehdit eden küresel bir sorun haline geldi. Ayrıca son yıllarda sık sık değişik virüs ve salgın hastalık isimleri duymaya başladık. SARS, Kuş Gribi, Domuz Gribi, MERS… adlı etkenler ve hastalıklar aralıklı olarak gündemimize gelir oldu. Nihayet mikrobiyologlar bu konuya bir isim verdi: "Yeni ve Yeniden Önem Kazanan Enfeksiyonlar" başlığı açıldı. Şu an Çin’de yaşanan yeni koronavirüs salgını da bu konu başlığı altında yer alan bir “yeni” enfeksiyon.
2019-nCoV adlı yeni koronavirüs henüz yeni doğduğu için hakkında çok az bilgimiz ancak çok fazla endişemiz var. Bu sebeple virüsle ilgili bazı temel sorulara yanıt vermek hayati önem taşıyor.
Bu salgını önemli kılan diğer bir husus, virüsün ilk kez ortaya çıkmış olmasından dolayı insanlardaki hastalık sürecinin bilinmezliği. “Virüs bulaşan kişilerden kaçı hasta oluyor, bulaştan kaç gün sonra hastalık ortaya çıkıyor, hastalığın toplam süresi ne kadar” gibi soruların cevapları şu an için belirsiz ve birçok bilim insanı bu soruların cevaplarını bulmak için çalışıyor. Bu belirsizlik tüm müdahale süreçlerini de belirsizleştiriyor ve plan yapmayı zorlaştırıyor.
Ölüm vakalarının çoğunda (5 kişiden 4’ünde) eşlik eden kronik hastalıkların (Hipertansiyon, Diyabet vb.) olduğu da belirtiliyor. Yani kronik hastalıkları olan bireylerin de bu salgın için risk altındaki grupta yer aldığı söylenebilir. Risk altında olan bir grup da sağlık çalışanları. Özellikle tanı konulan veya şüpheli hastaların izole edildiği kuruluşlarda çalışan sağlık çalışanları yüksek risk altında. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre şu ana kadar 16 sağlık çalışanının hastalığa yakalandığı biliniyor. Çin’in önde gelen medya kuruluşu da bir hekimin hayatını kaybettiği belirtmişti. Sağlık çalışanlarının kendilerini enfeksiyondan korumaları ve güven içinde mesleklerini sürdürmeleri için DSÖ’nün ve bulundukları ülkenin sağlık bakanlıklarının rehberlerini uygulamaları büyük önem arz ediyor. Ülkemizde de Sağlık Bakanlığı sağlık çalışanlarının enfeksiyondan korunması için önlemler içeren bir rehber yayınladı.
Halihazırda bilinen hastalıklar için birçok tanı yöntemi, araç gereç, tahlil vs. mevcut. Ancak yeni çıkan bir virüsün ne olduğunu ve hangi özellikleri taşıdığını anlamak için uzun süren analizler gerekli. Yeni bir virüsün “yeni” olduğunu anlamak için genetik yapısının çözümlenip daha önce bilinen türlerle karşılaştırılması gerekiyor. Eğer bilinen türlere uymuyorsa bu durumda yeni olduğuna kanaat getiriliyor. Bir canlının genetik yapısını çözümlemek eskiden yıllar alabiliyordu, şimdi ise gelişen teknoloji ile günler içerisinde bu mümkün. Nitekim 9 Ocak tarihinde de yeni koronavirüsünün genetik yapısı tamamen çözümlendi. Hastalara tanı koymak için alınan balgam ve burun sürüntüsü numunelerinde bulunan virüslerin genetik yapıları çıkarılıyor, ardından 9 Ocak’ta tespit edilen gen dizisiyle karşılaştırılıyor.
Ancak bu karmaşık ve uzun süren işlemlerin daha hızlı ve kolay yapılabilmesi için bilim insanları yöntem geliştirmeye çalışıyor. Bunun için farklı ülkelerde yeni yöntem geliştiren bilim insanları bulgularını DSÖ’nün bu konuya özgü yayına açtığı bir sayfada yayınlıyor. DSÖ de bu rehber niteliğindeki bulguları tüm laboratuvar çalışanlarının açık erişimine sunuyor. Özetle, yeni koronavirüs için birkaç saat veya gün içinde sonuç veren pratik bir tanı koyma aracımız henüz yok, ama geliştirme aşamasında. Daha önceki SARS ve MERS salgınlarında üretilen yöntemler de bu yeni salgındaki AR-GE çalışmalarını hızlandırıyor.
Koronavirüsler genellikle yabani hayvanlarda bulunuyor ancak evcil hayvanlarda da bulunabiliyor. İnsandan insana geçebilen koronavirüslerin sebep olduğu SARS salgınında öne çıkan virüs kaynağı yabani bir kedi türü olan misk kedileriydi. MERS salgınında ise tek hörgüçlü develer öne çıkan virüs kaynağıydı. Yeni koronavirüs salgınında ise tam olarak bir kaynak saptanamamış durumda. İlk zamanlar virüsün yılanlardan yayıldığına dair haberler ortaya çıkmıştı ancak genetik materyali tamamen çözümlendiğinde yeni koronavirüsünün genetik diziliminin yılanlarda değil yarasalarda bulunan koronavirüse yüzde 96 oranında benzediği ifade edildi. Virüsün gen dizilimi SARS’a sebep olan türe de yüzde 80 oranında benzerlik içinde.
Hasta kişilerden veya hastalığı taşıyan hayvanlardan bulaş damlacık yoluyla (hapşurma, öksürme sırasında saçılan ve havada asılı kalabilen küçük sıvı damlalarının başka insanlar tarafından solunmasıyla) gerçekleşiyor. Toplumda her kış görülen grip salgınlarında olduğu gibi koronavirüsler de solunum yoluyla yayılıyor. Ayrıca virüsün mukozal yüzeylere (ağız içi, gözler, burun içi gibi vücudun iç yüzeylerine) teması da bulaş açısından yüksek risk içeriyor. Bu sebeple hasta bireylerin izole odalarda tedavi edilmesi, hastane havalandırma sisteminin yeterli olması önem taşıyor. Hastaların yatırılması için yeterli yer olmadığında ise salgın hastalarına özgü ayrılmış çok yataklı odalarda tedaviye devam edilebileceği DSÖ tarafından belirtiliyor.
Hastalığın belirtileri basit bir soğuk algınlığından zatürreye kadar uzanan geniş bir yelpazede dağılıyor. Sık rastlanan en önemli belirtileri ise yüksek ateş, balgamlı öksürük, nefes darlığı. Belirtisini gördüğümüzde doğrudan hastalığı tanıyabileceğimiz spesifik bir belirtisi yok.
Yukarıda bahsedilen belirtilerin bir kişide var olması elbette yeni koronavirüs hastası olduğunu göstermek için çok yetersiz. Çünkü bu belirtiler her mevsim gelişen grip enfeksiyonunda da mevcut. Bu sebeple bir kişide koronavirüs şüphesi olabilmesi için yukarıdaki belirtilere ek olarak;
kriterlerinden en az birini karşılıyor olması gerekiyor. Eğer bu üç kriterden birini taşımıyorsanız, yeni koronavirüs hastalığı açısından şüpheli vaka sınıfında değilsiniz.
Özetle; ateşiniz, balgamlı öksürüğünüz varsa ve yukarıdaki kriterlerden birini taşıyorsanız yeni koronavirüs hastalığı açısından şüpheli vakasınız ve acilen en yakın referans hastaneye başvurmalısınız. (Türkiye’deki 25 referans hastanenin listesine şu linkteki Sağlık Bakanlığı rehberinden erişebilebilir: https://hsgm.saglik.gov.tr/tr/haberler/ncov-rehber-ve-vaka-bilgi-formu.html)
Her ne kadar aşısı olmasa da toplumun bu hastalıktan korunması için yapılabilecek bazı müdahaleler hastalığın önlenmesi için çok önemli. Örneğin şu anda toplumsal düzeyde en önemli müdahale karantina çalışmaları. Kesin tanı almış veya şüpheli vakaların toplumdan izole edilmesi, salgının kitlesel boyuta ulaştığı şehirlerde ise toplu yaşam alanlarının karantinaya alınması örneklerden bazıları. Şu anda Çin’de 56 milyon nüfus karantina altında. Özellikle salgının başladığı Wuhan şehrinden çıkışlara izin verilmiyor. Karantina uygulanan bazı bölgelerde insanların temel ihtiyaçlarının (yiyecek, su, kıyafet vb.) karşılanmasında da dramatik sorunlar oluşmaya başlamış durumda. Wuhan kentinde bir kadın, yiyecekleri tükenmiş yaşlı bir çiftle kendi yiyeceklerini paylaştığını belirtiyor ve gelecek günlerde yiyecek sorunu nasıl çözeceğini bilmediğini ve yardım istediğini belirtiyor.
Bu gibi salgınlarda bir veya birkaç hastanenin sadece salgın vakalarının incelenmesine tahsis edilmesi Dünya Sağlık Örgütü tarafından öneriliyor. Çin’de de bu amaçla yeni bir prefabrik hastanenin inşaatı sürüyor ve günler içinde tamamlanması hedefleniyor.
Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca’nın açıklamalarına göre ülkemize Çin’den gelen uçuşlara yönelik havalimanlarında termal kameralarla taramalar da yapılmaya başlandı. Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü bünyesinde de bir operasyon merkezi oluşturuldu.
Türk Hava Yolları (THY) Çin'in Pekin, Guangzhou, Şangay ve Xian şehirlerine düzenledikleri seferleri 9 Şubat'a kadar durdurdu. Ayrıca Wuhan’daki vatandaşlarımızdan dileyenlerin Türkiye’ye dönebilmesi için de bir sefer düzenlendi.
Bireysel düzlemde Dünya Sağlık Örgütü’nün tavsiyeleri şu şekilde:
Toplumu endişeye düşüren ve hakkında net bilginin az olduğu konular asılsız haber salgınlarına uygun bir ortam oluşturabiliyor. Toplumsal endişe bireylerin zihninde birçok soru ortaya çıkarıyor, net bilgi olmadığı için cevaplanamamış sorular ise hızla asılsız bilgilerle karşılanabiliyor. Sosyal medyada dolaşan haberler toplumu daha fazla paniğe ve korkuya sevk edebiliyor. Korku ve panik ise toplumun koordinasyon içerisinde hareket etmesinin önünde önemli bir engel. Bu sebeple resmi kurumların, ulusal ve uluslararası medya kuruluşlarının haberlerini tercih etmek, sosyal medyada dolaşan ve teyit edilmemiş bilgilere maruz kalmaktan kaçınmak, medyada görülen ve “uzman” olarak sunulan kişilerin yetkinliklerini sorgulamak, sunulan bilgileri teyit etmeye çalışmak sağlıklı bilgiler edinmek için de büyük önem arz ediyor.
Mevcut salgınla ilgili en doğru bilgiler Dünya Sağlık Örgütü’nün web sitesinde gün be gün yayınlanıyor. Salgına yönelik bilgiler özet olarak “durum raporları” bölümünde her gün listeleniyor. Türkiye’ye yönelik gelişmeler için en doğru bilgi kaynağı ise Sağlık Bakanlığı web sitesinin duyuruları ve bakanlık yetkililerinin basın açıklamaları. Daha detaylı bilgiler için ise Çin başta olmak üzere salgınla ilgilenen devletlerin sağlık bakanlıklarının ve halk sağlığı kurumlarının web siteleri güvenilir bilgiler sunuyor.
2005 yılında imzalanan “Uluslararası Sağlık Düzenlemeleri – 2005” anlaşmasına göre küresel ölçekteki salgınlarda Dünya Sağlık Örgütü’nün koordinasyon sorumluluğu mevcut. Bu anlaşma DSÖ’ye üye 196 ülke için hukuki olarak bağlayıcı. Bu sebeple ülkelerin bir salgın geliştiğinde ilgili bilgileri DSÖ ile paylaşması ve yapılacak koordinasyona katılması gerekiyor. DSÖ’nün de bu sorumluluklar kapsamında üye ülkelere hızlı ve güvenilir bilgi sağlaması, rehberlik etmesi, gelişmeleri üye ülkelerle paylaşması gerekiyor.
Daha önce SARS, Kuş Gribi (H5N1), Domuz Gribi (H1N1), Ebola, Zika, Çocuk Felci salgınlarında acil durum ilan eden DSÖ, 22 Ocak’ta yapılan toplantı neticesinde acil durum ilan etmek için henüz erken olduğuna kanaat getirdi. Bu konu uluslararası gündemde de tartışmalı olmakla birlikte acil durum ilan edilmemesine sebep olan argümanlar şu şekilde sıralanabilir:
22 Ocak'taki toplantıdan bir acil durum kararı çıkmamıştı ancak 30 Ocak'ta yapılan toplantıda DSÖ acil durum ilan etti. Bu ilanda, Çin'in üzerine düşeni fazlasıyla yaptığı, salgının sağlık sistemi zayıf olan ülkelere yayılmasının acilen önlenmesi gerektiği, salgına uluslararası koordinasyonla müdahale edilmesi gerektiği, uluslararası seyahat ve ticareti kısıtlamaya gerek olmadığı vurgulandı. Acil durum ilan edilmesi kısaca şu anlama geliyor: Birleşmiş Milletler'e üye olan tüm ülkelere en üst düzeyde durumun önemli olduğu ifade edilmiş oluyor. Bunun üzerine ülkeler, sınırlarını kapatma, uçuşları iptal etme, ticareti sınırlama vb kararları kendileri verebiliyor. Bu konuda uluslararası seyahat ve ticaretin sınırlanmasının ekonomik açıdan yıkıcı etkileri olabileceğinden dolayı, bu konuda kısıtlama kararı ilan eden ülkelerin kararlarını bilimsel kanıtlara dayandırmaları gerektiğine dair DSÖ uyarıyor.
[Tıp doktoru ve aile hekimi olan Abdullah Uçar, aynı zamanda İstanbul Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı’nda doktora öğrencisidir]