Meğer ben doğuştan Müslümanmışım

Ayşe Olgun
Ayşe Olgun
04:0019/10/2025, Pazar
G: 19/10/2025, Pazar
Yeni Şafak
Luciana Bittar Çimen
Luciana Bittar Çimen

Gençlik yıllarından bu yana manevi bir arayış içinde olan Brezilyalı avukat Luciana Bittar Çimen, 1994 yılında Türkiye’ye gelince hem İslam’la tanıştı hem de hayatının aşkını buldu. O dönemde Beyazıt Camii’nde din görevlisi olan hafız İsmail Hakkı Çimen’le tanışıp evlenen Luciana B. Çimen, “Aslında farkında olmadan hep Müslümanmışım” diyor ve ekliyor: “İslam hayatımı renklendirdi, gözyaşlarımı ve kaygılarımı sildi. Hem ruhsal hem fiziksel hastalıklarıma şifa oldu.”

Brezilyalı avukat Luciana Bittar Çimen, ilk kez 1994’te Türkiye’ye geldi. 15 günlük turistik gezisinde hem manevî hem duygusal anlamda aradığı aşkı buldu. O dönemde Beyazıt Camii’nde din görevlisi olan hafız ve müzisyen İsmail Hakkı Çimen’le tanışıp evlendi; kalbini İslam’a ve tasavvufa açtı. Brezilya’da doğup büyüyen Çimen, evlilikten sonra bir süre Brezilya’da, ardından Amerika’da yaşadı. Emekliliklerinin ardından Türkiye’ye dönen çift, şimdi yılın 12 ayını Türkiye, Brezilya ve İspanya arasında geçiriyor. Luciana B. Çimen’le Müslüman olma hikayesini ve bu süreçte hayatında yaşadığı değişimleri konuştuk.

Nasıl bir aile ortamında büyüdünüz?

1961 yılı Ocak ayında Rio de Janeiro’da doğdum. Dört kardeşiz, ben en büyüğüyüm. Babam büyük bir Amerikan şirketi olan General Electric’te üst düzey yöneticiydi ve kendisi ateistti. Babamın babası da ateistmiş, ya da öyle derler ve Suriyeliydi. Babaannemin ailesi aslında Lübnan’dan göç etmiş Ortodoks Hristiyan bir aileydi ama ben küçükken vefat ettiler. Annemin ailesinin bir kısmı İtalya’dan, bir kısmı da İspanya’dan göç etmişti. Özellikle anneannem Lola’ya çok yakındım. Evde dinî konular konuşulmazdı ama ben pazar günleri kiliseye gitmeyi severdim ve Katolik bir kız okulunda eğitim aldım. Dinî ve ruhsal dünyamı en çok şekillendiren kişi anneannemdi; beni hem Afrika kökenli inanç merkezlerine hem spiritist toplantılara götürürdü.

Ülkenin genel siyasi atmosferi nasıldı?

Çocukluğumun ve gençliğimin bir kısmında Brezilya’da askerî yönetim vardı. Amerikan kültürüne güçlü bir bağlılık söz konusuydu. Bu dönemin modern mirası olarak, “hayır” kelimesi neredeyse hiç kullanılmazdı. Her şeyin serbest olduğu, hiçbir şeyin yasaklanmaması gerektiği düşüncesi hâkimdi. Bizim kuşak “her şeyi yapabilirsin, yasaklamak yasaktır” fikriyle büyüdü.

İnançla ilgili sorgulamalarım dokuz yaşında başladı

İlk kez ne zaman dini sorgulamaya başladınız?

Dokuz yaşındaydım. Bir gün kilisedeki rahip, İsa’nın Tanrı’nın oğlu olduğunu söyledi. Bu kavramı daha önce duymuştum ama o anda bunun yanlış bir bilgi olduğunu hissettim. “İsa Tanrı’nın oğlu nasıl olabilir?” dedim içimden. İşte o an, içimdeki arayışın ilk tohumu atıldı. Doğru dini bulmanın yollarını aramaya başladım. Sonraki yıllarda Eski ve Yeni Ahit’i incelemeye başladım.

Lise yıllarında ruhsal gruplara katıldım

Bu arayış ne kadar sürdü?

Katolik çevrenin dışındaki arayışım lise yıllarında başladı. Nietzsche ve diğer filozofları okuyordum, tiyatro dersleri alıyordum. Üniversitede ise farklı manevî uygulama gruplarına katıldım. 21 yaşında, hukuk fakültesinin son sınıfındayken evlendim. Mezun olduktan kısa süre sonra ilk oğlum Ivan 1983’te doğdu. O dönemde Aldous Huxley okuyordum ve çok çeşitli insanlardan oluşan bir grupla tanıştım. 10 yıl boyunca bu grupla birlikte oldum; Yahudi Kabala’sı, Afrika dinleri, Şamanizm ve Tasavvuf gibi farklı yolları araştırdık. Gurdjieff ve “Dördüncü Yol” üzerine ciddi çalışmalar yaptık. Dolaylı yoldan da olsa bu, İslam’la ilk temasım oldu. O dönemde zikir yapardık ama grubun İslam’la bir bağlantısı yoktu.

Kur’an’ı okudum ama ilk başta pek bir şey anlamadım

Sizi İslam’a yönlendiren ne oldu?

Tasavvuf çalışmaları yaparken İslam’la karşılaştım. Avukat olduğum için her zaman bir şeyin özünü araştırma eğilimindeyim. Ancak dürüst olmak gerekirse, Kur’an’ın tercümesini okumaya başladığımda çok şey anlamadım. Tasavvuf ile İslam arasındaki bağı kuramamıştım.

İslam’la yollarınız nasıl tekrar kesişti?

Grubumdan birkaç arkadaşım Türkiye’den bir sufi grupla tanıştı. Böylece biz de İslam tasavvufunu öğrenmeye başladık.

Peki bu grup Türkiye’deki bir tasavvuf grubuna nasıl ulaşmış?

Oldukça ilginç bir şekilde… Arkadaşlarımdan biri 1980-1981 yıllarında Japonya’da düzenlenen 3. Uluslararası Konferans’a katılmadan önce bir psikologla tanışıyor. Psikolog ona, “Türkiye’de gerçek bir sufi şeyhini ziyaret et” diyor. Bunun üzerine arkadaşım Mauricio Fernandez, Beyazıt Camii’nin yanındaki sahaflarda bulunan Muzaffer Ozak Efendi’nin kitapçı dükkânına gidiyor. Orada İbrahim Bey tarafından karşılanıyor ve dervişlerin zikrine katılıyor. Bu deneyim onu derinden etkiliyor. Ardından beş kişilik grup Türkiye’ye gelip onları ziyaret ediyor ama bize uzun süre hiçbir şey anlatmıyorlar; her şeyi gizli tutuyorlar.

Zikir yapmaya başladık

Peki bunun gizli tutulmasının sebebi neydi?

Bunun nedeni, İslam’ın bizim kültürümüzün bir parçası olarak benimsenebilecek bir şey gibi görünmemesiydi. Ama bu toplantılarda birlikte zikir yapmaya başladık. Elbette bu zikir onların yorumuna göre yapılıyordu. İstanbul’daki bir zikir kaydını dinleyerek uygulamalarımızı yapıyorduk ve tam olarak doğru şekilde yapamasak da bundan çok keyif alıyorduk.

Ne zaman Türkiye’ye geldiniz?

Türkiye’ye 2 Mayıs 1994’te geldim; grupla tanışmamdan yaklaşık sekiz dokuz yıl sonra, bu arkadaşlarla birlikte ilk kez İstanbul’a geldim. O gün bir meşke katıldık, semazenleri izledik, ilahiler dinledik ve o meşki izlerken ilk kez başımı örttüm. O gece bir rüya gördüm ve bundan çok etkilendim.

İstanbul’da başka neler yaptınız?

Gezimizin ikinci gününde turist olarak eski şehri gezdik. Sultanahmet Camii’ne gittik; dizlerimin üzerine çöktüm, sanki bacaklarımı hissedemiyordum. Arkadaşlarım beni camide bırakıp çıktılar, ben orada yalnız kaldım. Cami boştaydı, sadece yaşlı kadınlar vardı. Önce onları izledim, sonra onların namaz kılarken yaptıkları hareketleri taklit etmek istedim. Ama elbette doğru şekilde namaz kılamadım; yaşlı bir teyze elindeki bastonla sürekli bana dokunup uyarıyordu (gülüşmeler). Sonra dışarı çıktım ve şadırvanda abdest alan erkekleri gördüm. Onları izleyip abdestin nasıl alındığını anlamaya çalıştım. O zaman insanların neden abdest aldığını bilmiyordum ama otele döndüğümde, hatırladığım kadarıyla bir çeşit abdest almıştım.

Eşiniz İsmail Hakkı Çimen’le ilk nasıl tanıştınız?

O akşam otelde İsmail’le ilk kez tanıştım. Meğerse İsmail, Beyazıt Camii’nde din görevlisiymiş ve grubumuzla tanışmaya gelmiş, çünkü İngilizce konuşabilen az sayıdaki kişiden biriymiş. İsmail arkadaşlarımla sohbet etmeye başladı, ben de onun İngilizce konuşmalarını gruba Portekizce olarak çevirdim. Bu çeviriler ve buluşmalar sonraki günlerde de devam etti. Daha sonra bizim için bir gezi programı hazırlandı. Konya, Kapadokya ve Pamukkale gibi şehirleri gezdik. Elbette İsmail de grup rehberi olarak bizimleydi; yol boyunca bize dini ve kültürel olarak her şeyi anlattı.

Sanki ait olduğum toprakları bulmuştum

İlk olarak sizi ne etkiledi, hatırlıyor musunuz?

Bilmiyorum, Türkiye toprağında ilerledikçe bana bir şeyler oldu. Kendimi bulduğumu, kalabileceğim yeri bulduğumu, ait olduğum yeri bulduğumu hissettim. Gördüğüm her şey bana çok tanıdık ve yakın geldi, çok etkilendim. Sanki kendi vatanımı bulmuş gibiydim.

Peki, İsmail Bey’le aranızdaki duygusal ilişki nasıl gelişti?

İlk evliliğimden dokuz yıl sonra eşimden ayrılmıştım. Ayrıldığımda çocuklarımdan biri 7, diğeri 3 yaşındaydı. Yalnızdım ve özellikle çocuklarım için yeniden evlenmek istiyordum. Bu niyetle, dua ederek Türkiye’ye geldim. Konya’da çok etkileyici bir rüya gördüm. İsmail’e karşı romantik duygularım yoktu ama birlikte geçirdiğimiz zamana büyük bir saygı duyuyordum. Sanki o, bana daha önce kapalı olan kapıların anahtarına sahipti. Sonuçta ben Brezilya’da avukatım, o İstanbul’da Beyazıt Camii’nde müezzin. Aramızda ne olabilirdi ki? Hiçbir şey! İki farklı dünya. İstanbul’dan ayrılmadan önce Müslüman olmayı seçtim. Havaalanına giderken İsmail’le vedalaşmak için bir kahve içtik. O sırada İsmail, bir rüya gördüğünü ve yorumlattığını söyledi ama tam olarak ne gördüğünü anlatmadı. Benim rüyam ise hâlâ yorumlanmamıştı. Elbette İsmail utangaçtı ama rüyasına dayanarak belki arkadaşlıktan öte bir şey olabileceğimizi ima etti. Ben de “Sen benim iyi bir arkadaşımsın, o kadar,” dedim. O an çok kırıldı ama ben ilk başta umursamadım.

Luciana Bittar Henüz dokuz yaşında kilisede bir törende.

Müslüman olmak istedim

Peki sonra ne oldu?

Brezilya’ya geri döndüm. Ama havaalanına giderken ve uçağa binmeyi beklerken İsmail’i düşünmeden edemedim. Eve döner dönmez valizlerimi bir kenara bıraktım, çocuklarıma sarıldım ve hemen İsmail’i aradım. Ah, onu ne kadar özlemiştim! Telefonda İsmail’e onu sevdiğimi söyledim.

Bu itiraftan sonra ne oldu? Evlilik kararınız nasıl alındı?

Birkaç gün sonra bir arkadaşımdan rüyamın yorumunu aldım. Arkadaşım, bu dünyaya gelmeden önce başka bir dünyada İsmail’le evli olduğumuzu, şimdi de bu evliliğe razı olup olmayacağıma karar vermem gerektiğini söyledi. Evet dedim, hayır diyemezdim çünkü doğru olan buydu. Telefonda İsmail’e onu sevdiğimi söylediğimde, hemen uçağa atlayıp yanıma geldi. 1994 yılı Haziran ayının ilk haftasında Brezilya’ya geldi. Ailem ve çocuklarımla tanıştı. İsmail geldiğinde sanki birbirimizi çok uzun zamandır tanıyormuşuz gibi hissettik.

Çocuklarınız ve aileniz bu evliliğe nasıl tepki verdi?

Büyük oğlum 10 yaşındaydı, başta istemedi ama sonra kabullendi. Annem önce hoşlanmadı ama babam destekledi. İsmail bir ay sonra Brezilya’dan ayrıldı ve biz Temmuz’da Türkiye’de evlendik. Daha sonra Brezilya’daki resmi evlilik belgelerini uzaktan hazırlamaya başladık. Aralık ayında, annemin seçtiği bir tarihte —13 Aralık, görme engellilerin azizesi Aziz Lucia Günü— resmi olarak evlendik.

Evlilik iyi dokunursa ortaya bir sanat eseri çıkar

İsmail Bey’le evliliğiniz ve İslam’a geçişiniz hayatınızı nasıl değiştirdi?

Eşim, Beyazıt Camii’nde müezzinlik yapan bir müzisyen; ben ise uluslararası finans piyasalarında çalışan bir avukattım. Zamanla bu kabukları soyup atmayı, katmanları ayırmayı öğrendik ki birbirimize duyduğumuz sevgiyi sağlam bir zemin üzerine inşa etmeyi başardık. Bu, adeta bir dokuma gibi; sonunda bir sanat eseri ortaya çıkıyor. Allah’ın sanatı. Aslında ben, farkında olmadan hep Müslümanmışım. Bu beni yakaladı ve kalbim Allah’a yöneldi. Hâlâ devam eden bir süreç bu. İslam olmasaydı ben olmazdım, kaderimi yerine getiremezdim. İslam hayatımı renklendirdi, gözyaşlarımı ve endişelerimi sildi. Hem ruhsal hem bedensel hastalıklarımı iyileştirdi.

İş yerindekiler Müslüman olduğumu bilmiyordu

Çocuklarınız, arkadaşlarınız, iş çevreniz ve aileniz bu yeni hayatınıza nasıl tepki verdi?

Türkiye’ye birlikte seyahat ettiğimiz gruptaki arkadaşlarımın çoğu benden uzaklaştı; sadece 4 kişi kaldı. Hiçbiri “Nasılsın?” demedi, bizi ziyaret etmedi. Ancak son yıllarda Brezilya’ya gittiğimizde bazıları bizimle yeniden iletişime geçti. İslam ve tasavvufla ilgilenmek istiyorlar ama aynı zamanda İsmail’in ud eşliğinde söylediği ilahilere olan sevgileri de bunda etkili. Evimiz hep neşeyle doluydu. Doktor olan kardeşim José Eduardo hep yanımızdaydı. Annem de destekçiydi. İsmail, oğullarımı kendi evlatları gibi sahiplendi. O sıralar yoğun bir kariyerim vardı ve çok seyahat ediyordum, bu yüzden çocuklarla ilgilenen hep o oldu. İş yerimde kimse Müslüman olduğumu bilmiyordu. Yaklaşık 9-10 yıl sonra işim nedeniyle Amerika’ya taşındık. Orada Tosun Bayrak Bey’in öncülüğündeki bir tasavvuf grubuna yakın yaşadık. Farklı milletlerden Müslümanlarla bir arada olmak çok güzeldi. Özellikle eşim, müzik ve İslam bilgisiyle insanlara çok yardım ediyordu. Amerika’da yaklaşık 10 yıl yaşadıktan sonra Türkiye’ye yerleştik.

Türkiye’de en çok ezan sesini dinlemeyi seviyorum

Türkiye’de en çok neyi seviyorsunuz?

Türkiye’de en çok ezan sesini seviyorum. Eskiden daha özgün ve sanatsal bir yapısı vardı

ama hâlâ çok güzel okunuyor. Cuma namazına gitmek de bana iyi geliyor ama çoğu camide kadınların hâlâ yeterli alan bulamamasına üzülüyorum. Eşimle birlikte, Rabbimizin bizi altınla süslenmiş bir kabul gününe alıncaya kadar bu topraklarda kararlılıkla yürüyoruz. Hayatımız adeta tohum ekmek gibi; sevgimizle, özenle, güzel sözlerle ekiyoruz. Bana gülümseyen, “Selamün Aleyküm” diyen, nezaket gösteren insanlara minnettarım. Dünyanın boş şeyleriyle uğraşanlar için de dua ediyorum; onlar bana kim olduğumu ve neden burada bulunduğumu hatırlatıyor. Türkiye’deki sınavlar, karşılaşmalar beni hep şuna yönlendiriyor: Gerçek bir insan olarak hatırlanmak için kendim üzerinde daha çok çalışmam gerektiğini. İnşallah.

11 Eylül’den sonra Latin Amerika’da İslam’a ilgi arttı

Brezilya, Amerika, Türkiye ve İspanya’dan bakıldığında İslam nasıl algılanıyor? İnsanlar İslam hakkında en çok neyi merak ediyor?

Brezilya’da ve Latin Amerika’daki diğer ülkelerde İslam veya tasavvuf hakkında neredeyse hiçbir bilgi veya yayın yoktu. Çalışmak için yurt dışından kitaplar sipariş ederdim. O zamanlar İslam’a büyük bir ilgi yoktu, sadece bazı Gurdjieff takipçileri ya da şaman çevrelerinde az da olsa bir merak vardı. Şimdi durumun değiştiğini duyuyorum; özellikle 11 Eylül’den sonra terör korkusu nedeniyle insanlar buzdağının altını, yani gerçeği öğrenmek istiyor.

Brezilya’da birçok genç Müslüman oluyor

Şimdi Brezilya’da birçok genç Müslüman oluyor. Farklı tarikatlardan temsilciler önyargıları kırmak için aktif çalışıyor. Nakşibendiler, Kadiriler ve diğerleri ışığın yolunu açıyor. Amerika’da son 50 yıldır birçok grup İslam’ı anlatıyor, üniversitelerde İslam sanatı, müziği ve dini üzerine dersler veriliyor, yayınlar yapılıyor. Hamza Yusuf (ABD) ve Abdul Hakim Murad (İngiltere) gibi isimler dünyadaki Müslümanlar için önemli bilgi kaynakları. Ayrıca Amerika ve İngiltere’de farklı Müslüman topluluklar var, genç nesiller İslam’ı öğrenmeye çalışıyor.

Brezilyalılar İslam’a nasıl bakıyor?

Amerika’da Yahudi kökenli, Amerikalı ve Latin Amerikalı yeni Müslümanlarla tanıştım. Brezilya’da görünürde büyük bir ilgi olmasa da, İslam bilgisinin yayılması için verimli bir zemin var. Brezilya kültüründe Müslüman dünyasından gelen birçok unsur bulunuyor. Bunları ilk getirenler, okuma yazma bilen ve köleliğin kaldırılmasında önemli rol oynamış Afrikalı Müslüman kölelerdi. Brezilya’nın kuzeydoğusunda, Arap ve Kuzey Afrikalı kovboyların hayvanları terbiye etme biçiminden, törenlerde giyilen beyaz sarık ve kıyafetlerden, Afrika kökenli Candomblé ve Umbanda inançlarında yer alan “oxalá” (inşallah) gibi ifadelerden İslam etkisi açıkça görülür. İslam ve tasavvufu Brezilya’ya tanıtan isimlerden bazıları Historia Islamica Media’dan Mansur Peixoto (Vitor) ve Editora Bismillah Yayınları’ndan Jafar (Marcelo Cipolla)’dır.

Flamenko Müslümanların çığlığıdır

Peki geçen ay İspanya’daydınız. Orada İslam’a bakış nasıl?

İspanya’da durum bambaşka. Ülkede 800 yıldan fazla süren İslam hâkimiyetinden sonra Moriskolar (yerli Müslümanlar) ve Morslar (Mısır, Fas, Suriye ve Afrika’nın diğer bölgelerinden gelen Müslümanlar) Hindistan’dan gelen çingenelerle birlikte katledildiler. Bugün hâlâ İslam medeniyetinin etkisi güçlü bir şekilde hissediliyor; özellikle Faslı nüfus nedeniyle bu çok belirgin. Ama Endülüs’e gittiğinizde bunu teninizde ve kalbinizde hissedersiniz. İspanya’da İslam ve tasavvuf üzerine pek çok yayın, konferans ve üniversitelerde dersler var, İslam’a olan ilgi sürekli artıyor. Yüzlerce İspanyol Müslümanla tanıştım. Birçoğu Granada yakınlarındaki köylerde —Órgiva, Lanjarón gibi— yaşıyor. Bazıları Valencia ve diğer bölgelerde yaşamayı tercih ediyor.

Sizce İslam kültürü hâlâ bu topraklarda hissediliyor mu?

Doğu müziği, özellikle Flamenko ile birlikte İspanya’da çok yaygın. Flamenko’nun kendisi, kraliçenin askerlerinden saklanan Müslümanların ve çingenelerin çığlıklarından doğmuştur. İspanyol müziği, Müslüman dönemdeki ezgilerden derin şekilde etkilenmiştir. Bu ülke güzel insanlarıyla harika bir yer; İslam, onun çağrısına direnemeyen İspanyolların eliyle yeniden filizleniyor. Genel olarak dünyanın her yerinde insanların bir anlam arayışında olduğunu hissediyorum.


#aktüel
#hayat
#İslam