Edebiyat literatüründe “mahfil” kelimesi daha çok edebiyatçıların bir araya gelip sohbet ettikleri, sanat, edebiyat, tarih vs. gibi meselelerde fikir alışverişinde bulundukları mekânlar için kullanılır. Bu konuda en kapsamlı çalışma Turgay Anar’ın Mekândan Taşan Edebiyat eseri. Bunun dışında ise edebiyatın öyle mahfilleri var ki bunlar cismanî bir birlikteliği değil, ruhanî bir var oluşu önceliyor. Çok gerilere gitmemize sebebiyet verecek olsa da edebiyat tarihinin mihenk taşlarından dergileri hatırlatmak isterim sizlere, Türk edebiyatının Osmanlı modernleşmesinde dergilerin ve gazetelerin sütunlarında nasıl yükseldiğini anmak gerekir.
Dergi Türk edebiyatı için hem yazar hem de okur mahiyetinde önemli bir soyut mahfildir. Okur için önemlidir zira edebiyatın canlılığı, soluk alıp verişi burada sergilenir. Okur güncele yaslanan sütunlarla ayakta duran yeni bir edebiyat sarayıyla karşı karşıya kalır. Kimi yazar gelir bu saraya ferahlık verecek çeşmeler diker, kimi yazar gelir o çeşmenin suyu oluverir. Bu pınar büyüdükçe edebiyat her yönüyle beslenir ve çoğalır. Okur da bu pınarlardan payına düşeni ister kepçeyle ister kovayla ister doğrudan alır ve ruhunu sanatın, estetiğin dingin duraklarında dinlendirmiş olur. Yazar için ise bambaşka anlamları vardır edebiyat dergilerinin. Daha yeni adımlar atmaya başlayan, var oluşu doludizgin atlarla içinin kırlarında koşan yazar dergilerde kendisini tımarlar. Koşmanın usulünü görür, kimi zaman nallarını değiştirir, kimi zaman koşturduğu yükü ya değiştirir ya da söküp atar. Yeniden var olmanın yollarını dergilerin sütunlarında bulur ya da varlığını bu sütunlarda eğiterek büyütür sözünü.
Sanat -özelde de edebiyat- ruha dinginlik verirken zihne de dirilik verir. Fikir süzgecinden geçmemiş aşka bile aşina olmayanların ikliminden, düşünmeden yanıp coşanlara hepsinin ortak dertleri, sızısını duydukları bir meselesi vardır. Nevzat Kösoğlu’nun “Bir yavuklumuz var onun için yanıyoruz.” dediği o yavuklu işte bu meseledir. Nevzat Kösoğlu 1968 yılında Söğüt’ü okurlarıyla buluşturmaya hazırlanırken söylediği bu sözün bir ruhu olduğunu ve onun çağından bu zamana bir arayış muştusuyla dolaşacağını tahmin etmiştir. Etmiştir, çünkü onların derdi bu ruhun dergilerin sütunlarından, okurun meselesine dokunmasıdır. Kösoğlu ve arkadaşlarının 1968’de çıktıkları bu yolculuk Ocak 1968- Nisan 1971 arası kırk sayılık bir koşuşla sürdü. Sonra yedi başlı ejderhaların, bin katlı kalelerin koruduğu, yedi kat elin yerin dibine sakladıkları sandıklarından çıkıp 2020 yılında yeniden hayat bulmaya başladı. Söğüt dergisi yeniden yayın hayatına başladıktan sonra hem okurunun hem yazarının meselelerinin camekânı oldu. Öyle ki; şairleri, hikâyecileri, deneme yazarlarıyla kendisine yeni bir mahfil oluşturdu. Söyleyecek sözü olan ama edebiyat camiasında tutulmuş köşelerden kendisine bir açıklık bulamayanların ana kucağına dönüştü.
Bu üç yıl içerisinde yazarların Söğüt’te yayımladıkları şiirlerinden şiir kitapları, denemeler, hikâye kitapları “Söğüt Kitaplığı” başlığıyla Ötüken Neşriyat tarafından basıldı. Henüz on iki kitabı olan bu kitaplığın deneme türünde Tekin Şener’in Kayıp Mevsim Düşleri var. Dergi şiir konusunda oldukça velût bir kadroya sahip. M. Tuğrul Çolak’ın Düelloda Islık Çalan’ı, Süreyya Altunkara’nın Bütün Olasılıklar Mümkündür Saadet Başka’sı, Muhammet Durmuş Bekleyişler Kitabı, Ayyüce Güloğlu’nun Serçare’si, Fatma Aksu’nun Duvarından Memnun Olmayan Taş’ı bu alanın önemli dönem şiiri örnekleri olarak Söğüt Kitaplığı’ndan okuru ile buluştu. Söğüt Kitaplığı’nın şiir alanında tezgâhı oldukça dolu, bekleyen ve yakın zamanda haberini alacağımız her türde eserler de var. Hikâye türünde Yücel Öztürk’ün Kuşkesen’i ve Samet Çıldan’ın Kuşlar Kıraathanesi Söğüt’ün tezgâhında neşv ü nema bulan eserler arasında girdi. Anadolu’nun Kadim Sesleri, Âşık Veysel’den Bekçi Bakır’a, Kazancı Bedih’ten Tenekeci Mahmut’a, Sümmani Baba’dan Şerif Akbağ’a Anadolu’dan yükselen sesleri Muaz Ergü’nün kaleminden Anadolu’nun Kadim Sesleri’nde okuyoruz.
2023 yılının son aylarını yaşadığımız şu günlerde Söğüt Kitaplığı üç yeni kitapla okuyucusunu sevindirdi. Şiirde İbrahim Daş’ın Gümrâh’ı ve Neslihan Magunacı’nın Seyrek Ekim’i şiirin güncel durumunun nabzını tutmak için önemli örnekler sunuyor. Günümüz Türk hikâyesinde Söğüt’ün rolü üzerine ayrı bir yazı yazmak gerekiyor; ancak meyvelerinden birini Feyza Ay’ın kaleminden okumak artık mümkün. Denizağaçları, Kemikyüzleri ile Feyza Ay Söğüt başta olmak üzere edebiyat dergilerinde boy gösteren hikâyelerini okuyucusuna yekûn olarak sunuyor.
Günümüz dergiciliğinin hatta yayıncılığının eleştirilecek, masaya yatırılacak, tekrar ele alınacak çok fazla konusu var ancak kendisine derdini dökecek kucak arayan yazar ve okuyucunun özellikle dergilerde soluk alabilmesine önemli bir örnek olduğunu düşünüyorum. Geleneğin küllerine tapınmadan, ateşi harlı tutmaya çalışanlara selam ile…