Akademisyen Anne ismiyle aşina olduğumuz çocuk gelişimi uzmanı, eğitimci, yazar Doç. Dr. Saniye Bencik Kangal’ın 9-11 yaş çocuklar için kaleme aldığı ve yaşam döngüsü, endişe-kaygı, zenginlik-fakirlik, yalan-gerçek, utanç temalarını içeren 5 kitaplık Hayat Dediğin Serisi Kronik Çocuk etiketiyle yayınlandı. Saniye Bencik Kangal’la seriden yola çıkarak güncele dair pek çok meseleyi ele aldık.
Geniş ailede büyümenin avantajları, dezavantajları var. Nasıl bir geniş aile olduğuna göre değişiyor. Geniş aile var; çocukla çok ilgileniyorlar, çocuğu çok seviyorlar, dede parka götürüyor, anneanne onun için yemek yapıyor vs. Geniş aile var; dediğiniz gibi çocuğun da elinde telefon var. Anneannenin, dedenin elinde de telefon var. Burada önemli olan etkileşim. İster geniş aile olsun ister çekirdek aile olsun, çocuğa ne kadar vakit ayırıyoruz, onunla ne kadar etkileşim kuruyoruz önemli. Özellikle ortaokuldan sonra çocuk teknolojiden kopamıyor. Onun teknoloji hayatına dahil olup izlediklerini, oynadıklarını sohbete dönüştürmek çok önemli. Ancak anneanneli, babaanneli, dedeli hayatlar da çok kıymetli. Anneanneyle, dedeyle büyüyen çocukların daha merhametli olduklarına yönelik çalışmalar var. Onlardan gelenekleri, görenekleri, bizim öğretmediğimiz değerleri öğreniyorlar. Bunun kültürel aktarım açısından çok kıymetli olduğunu düşünüyorum. Bazen de çocuğa çikolata veriyorlar, zararlı şeyler izlettiriyor vs. diye yakınıyor anne-babalar ama bunlar küçük şeyler. Dedeyle geçirilen o kaçamak zamanların çok güzel anısı kalıyor çocukta. Çocuk akşam eve geldiğinizde sizin kurallarınızı benimseyecek. Çocuğun huyu bozulmuyor, merak etmeyin. Dedesine birazcık şımarmasına izin verin. Şu hayatta dedemize, anneannemize, babaannemize şımaramayacaksak kime, ne zaman şımaracağız, öyle değil mi?
Anneanne zaten çok geleneksel, çocuk oradan geleneksel değerleri alıyor. Anne, günümüz annesi olsun ki çocuk kitapta kendisini bulsun diye düşündüm. Kitapta geçen “hadi”leri bilinçli ekledim mesela çünkü herkesin dilinde bir “hadi” var. Çocuklar oradan çok bağ kurdular kitapla. Okuyan çocuklar annelerine “Anne, aynı seni yazmış,” diyorlar. Günümüz aile yapısına baktığımızda çocuk gelişiminde aktif olan baba maalesef çok az. Genelde anneler daha fazla yükü üstleniyorlar, babalar annelerin dediğini yapıyorlar ve biraz daha pasif kalıyorlar.
Çocuk kitapta kendini bulsun, kitapla bağ kursun diye karakterleri bu şekilde kurguladım.
O tariflerin hepsini evde denedim, her kitabın kutlamasını o tarifleri yapıp üzerine bir mum dikerek yaptım. Çünkü hepimizin dilinde “Bu sağlıklı, bunda glikoz şurubu var, şunda katkı maddesi var” gibi cümleler var. Haklı olarak sağlıklı çocuk yetiştirme kaygımız var. Ben de sağlıklı beslenmeye özen gösteren birisiyim. Bana “Bu kadar özen gösteriyorsun, 100 yaşına kadar yaşamayı mı planlıyorsun?” diyorlar. Hayır, ben sağlıklı, kaliteli, kimseye yük olmadan yaşamak istiyorum. Çünkü yapabileceğim tek şey bu. Tabii, bunu takıntı hâline getirmeden çocuğumu da düzgün, sağlıklı beslemeye çalışarak ilerideki risk faktörlerini azaltmaya çalışmam gerekiyor.
Biz özgür çocuk yetiştirmekte şımarık ve sorumluluk bilinci olmayan çocuk yetiştirmeyi birbirine karıştırıyoruz. Özgür çocuk yetiştirmek demek hiçbir sorumluluk vermeden çocuk yetiştirmek demek değil. Kendi ayakları üzerinde durabilen birey yetiştirmeyi temel almalıyız. Çocuk 2 yaşından itibaren evde birtakım sorumlulukları alabilir. İlk sorumluluk da kendi sorumluluğudur. Çünkü içeriden dışarıya doğru gider gelişim. Dolayısıyla önce o benin sorumluluğunu alacak. Kıyafetini çıkartacak, ardından kıyafetini giyecek, sofraya tabağını koyacak, tabağını makineye koymasını öğrenecek. Aşama aşama ilerleyecek. Biz bunların hiçbirini yapmıyoruz, çocukların kölesi olduk gidiyoruz. Bunu da fedakâr anne baba kisvesi altında yapıyoruz. Bu fedakâr anne babalık değil, bu çocuğun gelişimine engel olan anne babalık. Bayram ziyaretine gidiyorsunuz, çocuk odasından çıkmıyor. “Ergen ya, ondan gelmek istemiyor,” diyorlar. Çocuk gelir, “Hoş geldiniz, bayramınız kutlu olsun,” der. “Nasılsın evladım, iyi misin?” diye sorarlar. “İyiyim, siz nasılsınız, ben izninizle odama gidiyorum,” der. Bu kadarı yeterlidir. Ya da tam tersi, çocuk evde misafir varken yayılmış oturuyor. Zamane çocukları rahat, diyorlar. Hayır zamane çocukları rahat değil, sen böyle yetiştiriyorsun. Sen ona örfünü, adetini öğreteceksin, model olacaksın. Bu yönlendirmeler ebeveynler tarafından yapılmadığı için bu kuşak böyle oluyor. Bu kuşağı biz yetiştiriyoruz.
Evet, her işi makineler yapıyor. Çamaşırı makine yıkıyor, başka bir makineye atıyorsun kurutuyor. Peki, kim katlayıp koyacak? Her zaman bir yardımcın olmayabilir evde. Dolayısıyla sen sürekli birine bağımlı olursun. Birisi gelsin sana bir tane yumurta kırsın diye mi bekleyeceksin? Öğren ama yapma. Kendi işini kendin yapabilmek bence en büyük özgürlük. Temizlik yapmayı, yemek yapmayı, çamaşır yıkamayı bilmek insana özgürlük katar. Harvard Üniversitesi’nde 85 yıldır yapılan bir mutluluk araştırması var, Ziya Hoca her seminerinde anlatıyor bu araştırmayı. Yapılan analizler sonucunda şu ortaya çıkmış: Ev işi yapmayı bilen çocuklar ileride mutlu yetişkinlere dönüşüyorlar çünkü bağımlı olmuyorlar. Bağımlı mı olmak istiyorsun? Bunu söylemek lazım çocuğa.
Kitaplarda minik minik mesajlar veriliyor ve o mesajlar çocuğun beynine işleniyor. Nitelikli eserlerde bu kuralcı bir şekilde verilmiyor. Karakterin hayatının bir parçasıymış gibi yansıtılıyor. Çocuk da eğer o karakterle özdeşim kurabildiyse o karakter gibi olmak istiyor. Mesela kardeş kıskançlığı, boşanma, ölüm gibi konularla ilgili kitap seçerken çocuğun özdeşim yapılabileceği bir karakter, karakterin duygularını doğru bir şekilde yansıtması, çocuğun duygudaşlık kurması ve sonunda mutlaka bir çözümün bulunması gerekiyor. Bu sayede çocuk hayata dair çok önemli bilgileri, becerileri cebine koyuyor ve bir taraftan da “Benim gibi düşünenler var, duygularım normal, böyle şeyler yaşanabilir”i görüyor. Çok sevdikleri hikâye ve roman kahramanlarının repliklerini ezberleyip günlük hayatlarında kullanıyorlar mesela. Ebeveynler özellikle erken dönemde çocuklara kitap seçerken öğreticilik peşinde koşuyorlar. Erken dönemde çocuğa öğretilmesi gereken en önemli şey kitap sevgisidir. Komik, eğlenceli, kıkır kıkır güldüğü, bir daha oku dediği kitapları olsun çocuğun. Çocuk o zaman kitaba bağlanıyor.
Her şey dengede güzel. Çocuğa hiç bağırmamak mümkün değil. Bağırmanın yanlış olduğunu zaten herkes biliyor. Kimse de çocuğuna bağırmak, onu azarlamak istemiyor. Burada önemli olan onarmayı öğrenmek, doğal anne babalıktan uzaklaşmamak. İçinizdeki doğal anne babayı sevgiyle, şefkatle koruyacaksınız, bir yanlış yaptığınızda da onu onarmayı bileceksiniz. Ama onarmak ne demek? Hemen bir hediye alıp özür dilemek değil onarmak. Olayın üstünden biraz vakit geçtikten sonra gidip yanlışından bahsedip, “Öyle tepki vermek istemezdim ama zor bir gün geçirdim” diyerek, suçlayıcı bir dil kullanmadan onun doğru tepki şeklini düşünmesini sağlamak aslında. Bazen seminerlerinde de anlatıyorum. Çocuğa karşı bir yanlış davranış yaptığınızı düşünüyorsanız yanlışı beş doğruyla düzelteceksiniz.