Neden Fatih Sultan Mehmet ve neden onun entelektüel portresi?
Fatih Sultan Mehmed, askeri dehası ve devlet adamlığı yanında entelektüel yönüyle de tanınır. O sadece bir padişah değil bir düşünür ve divan sahibi şairdi. Fatih, İslâm dininin ve kültürünün en önemli kaynaklarını Saray Kütüphanesi’ne kazandırmak için büyük gayret sarf etmiş ve fethi müteakip ilk yapılan binalardan biri olan Beyazıd’daki Eski Saray’da bir kütüphane oluşturmuştu. II. Mehmed’in, Manisa’dan Edirne Sarayı’na götürdüğü bir miktar kitabın Eski Saray’ın tamamlanmasından sonra buraya nakledildiği biliniyor. Fetih’ten sonra İstanbul’da ilk kurulan kütüphâne olan bu saray kütüphânesi daha sonra Yeni Saray’a (Topkapı Sarayı) taşınıyor. O, çağının en çok okuyan ve kitaba meraklı padişahıydı.
Fatihin en büyük ilgisi neydi? Bilmediğimiz ilgi ve meraklarından neler var?
Fatih, felsefe ve tarihe karşı büyük bir ilgi duyuyordu. Grek ve Bizans medeniyeti ve kültürüne karşı olan ilgisi de buradan geliyor. Yunanca yazmaları merakla takip edip okumuş ve Yunan bilginleri etrafında toplamış, böylece saray içinde Yunanca, konuşma ve eser okumaları süreklilik kazanmıştır. Fatih’in 1460-1480 tarihleri arasında sarayda Grekçe eserleri istinsah eden katiplere 16 Grekçe eseri kopya ettirdiği biliniyor. İran edebiyatına da meraklıydı. Döneminde İran’dan İstanbul’a Hasan-ı Isfahanî, Hamidi-i Isfahanî, Kabûli, Gülşen-i Saruhanî, Mehdi-i Şirâzî, Mêâlî, Aynî-i Karamanî gibi birçok şâir gelmişti.
Bu tür ilgileri mi onun din konusunda bir arayış içinde olduğu zannını vermişti?
Evet. Bu yüzden Rönesans döneminde kaleme alınan bazı eserlerde Fatih’in inanışıyla, dini duygu ve düşünceleriyle ilgili herhangi bir mesnedi olmayan görüşler nakledildi. Rönesans Avrupa’sında Türklerin kâfir, dinsiz olarak nitelendirildiği bu tür eserlerde yer alan dinî konulardaki dedikoduları ciddiye almamak gerekir. Özellikle Celal Şengör’ün yaptığı gibi hiçbir ciddi araştırmaya veya bulguya istinat etmeksizin bu anlamdaki birtakım lakırdıları kaynak tenkidi ve metot süzgecinden geçirmeden ciddiye alıp, gerçekmiş gibi nakletmek ve Fatih’in dinî inanış ve davranışlarıyla ilgili töhmette bulunmak bilimsellikten uzak ve meşrebe uygun yargılama yapmaktan başka bir şey değildir.
Peki, Fatih padişah olmasaydı bu birikimle ne olurdu sizce?
Dönemin en büyük ilim ve edebiyat adamlarından biri olurdu herhalde. Birçok Osmanlı sultanı gibi Fatih de şiir ve şâirlerle yakından ilgilenmekteydi. Fâtih, Divan sahibi bir şâirdi. Sarayında babası II. Murad gibi haftada iki gün şâirlerle toplantı yapardı. Bu meclislerde şâirler sadece kendi şiirlerini okumuyor, aynı zamanda pâdişahın gazellerine, beyitlerine yazdıkları nazîreleri de okuyordu. Bir keresinde Fatih’in söylediği bir mısraı o mecliste bulunan yirmi kadar şâir birer mısra ile tamamlamıştı.
Kitaptan anladığımız, Fatih Sultan Mehmet hem dini ilimleri biliyor hem de müsbet ilimleri. Anlamadığı veya az ilgilendiği bir dal var mıydı?
Fatih fıtratındaki merak duygusu sebebiyle her konuyla ilgilenmiş ve her bilim dalında kitap toplamıştır. Onun kütüphanesinde din, ilahiyat, tarih ve edebiyat alanındaki eserlerin yanı sıra tıp, coğrafya ve gizli ilimlere kadar her türden eseri görmek mümkün. Fatih tasavvuf ilmine de büyük bir ilgi duyuyordu ve özel kitaplığında 30 civarında önemli tasavvufî eser bulunmaktaydı.
18. yüzyılda güve ve kurtların yediği söylenen Topkapı Sarayı’ndaki kıymetli kitapların akıbeti de var kitapta. Bununla ilgili ne söylemek istersiniz?
Bu bazı kaynaklarda geçen abartılmış bir mevzu. Kitapların feci bir hâle sokulmuş olmalarıyla ilgili olarak Râşid Efendi’nin kullandığı mübalağalı ifadeleri gerçek olarak kabul etmek mümkün değil. Bu konularla uğraşanlar, tarihçilerin her zaman pâdişahların icrâatlarının önemini anlatmak için bu yola girdiklerini bilirler. Eğer Râşid Efendi’nin tespitleri doğru olsaydı bu kütüphaneden günümüze ulaşan kitapların “kullanılmaz durumda” olmaları gerekirdi. Topkapı Sarayı Kütüphânesi’ni kullananlar, buradaki kitapların ne kadar itinayla korunmuş olduğunu görürler.