Pazarlar hakkında okumalar yaparken Alexis Carrel’e kulak kesilelim mi? Kendisi Uyanın İnsanlar kitabında şöyle diyor: “Biz pazar günleri şehrin dışındaki büyük yollarda otomobille maksatsız dolaşıp duran kimseler gibi vaktini neyle geçireceklerini bilmeden gezinen insanlar değiliz. Güçlüklerle dolu bir seyahate çıkmış bulunuyoruz; asla geri dönemeyiz.” Pazarları tamamen boş geçirenler olduğu gibi dolu dolu yaşayanlar da var. Aslında pazarın alamet-i farikası bu: Ne istiyorsanız yapma günü. Tam da bu nedenle herkesin rutinleri birbirinden ayrı. Bu hafta pazarların dedikodusunu sanatçı Yaprak Sayar ile yapacağız. Önce kendisinden klasik bir pazar gününü dinleyelim: “Pazar günleri genellikle iyi bir enerjiyle uyanıyorum. Eşimle rahatla vakit geçirebildiğimiz bir gün olduğu için de planlarım onunla oluyor. Malum İstanbul’un şahane bir şehir olduğu gerçeğinin yanında, yorucu ve son derece kirli bir havası olduğu gerçeği de bizi doğayla buluşmaya özen gösteren bir çift hâline getiriyor. Temiz hava hem mental hem de fiziksel olarak bizi yeni haftaya hazırlıyor. Bazı pazarlar da vakit geçirmeyi sevdiğimiz bir iki mekân var İstanbul yakınlarında, sabah erken saatlerden itibaren soluğu orada alıyoruz. Hem repertuar çalışabiliyorum hem kitap okuyabiliyorum. Kısacası tebdil-i mekân ferahlığı oluyor.”
Peki ya bugün biraz canımız sıkılırsa… Acaba bugünü sıkıntılı geçirenler için bir önerisi olur mu Sayar’ın? Bu soruya sanatçı şu cümlelerle cevap veriyor: “Şöyle ki; benim için zaten pazar günleri haftanın en sevdiğim, iyi hissettiğim günü. Bu sebeple de böyle bir ihtiyacım hiç olmuyor. Tavsiye niteliğinde bir şeyler söyleyecek olursam şayet; kendinize iyi gelen ne varsa onunla meşgul olmak, ruhunuzu veya zihninizi besleyecek her türlü aktiviteyi o gün planlarınıza eklemek, muhakkak pazar gününüzü güzelleştirecektir.”
Sırada ekran var. Sayar’a bugün izleyeceğimiz bir film önerisi olup, olmadığını sorduğumuzda, “Film olarak benim en sevdiğim tarz, dönem filmleri veya tarihte iz bırakmış önemli şahsiyetlerin hayatlarını konu alan gerçekçi filmler… Bu tarz filmleri seviyorum çünkü ilham verici buluyorum” ifadelerini kullanıyor. Konu kitaplardan açılınca da pazarları okuduğu özel bir kitap var mı, diyoruz kendisine. “Özellikle okuduğum bir kitaptan ziyade okuduğum bir kitap var ise ona devam ederim sanırım” diyor.
Pazarlar malum biraz da gezme- tozma günüdür. Bu nedenle pazarları bulunmaktan hoşlandığımız favori mekânlarımız da vardır. Sayar’a bu cümleleri yönelttiğimizde, pazar günleri rotamızı Ağva’ya çevirmemize neden olacak şekilde “Ağva’da çok sevdiğim bir mekân var. Son derece huzurlu, doğanın kalbinde, sakin ve kuş seslerinin kulaklarımızı şenlendirdiği bir yer. Elbette mutfağı da çok lezzetli ve hizmeti de bir o kadar başarılı” diyor.
Köşemizin en zor sorusu, “en iyi ve en kötü pazarlarınızı anlatır mısınız?” olabilir. Sayar bu soru karşısında bize olumlu bir bakış açısıyla şunları söyleyip, gülümsüyor: “Hayatımızda iyi ya da kötü geçen anlarımız elbette oluyor ama gününü hatırlayabilmem mümkün değil. Muhakkak iyi ya da kötü olan bu günlerden birkaçı pazara denk gelmiştir.” Pazar rutininde çalışmak olduğunu da belirten Sayar, “Pazar rutinimde mutlaka bir iki eser meşk etmek beni mutlu eder. Ardından işimle ilgili bir iki şey okumak veya dinlemek beni besliyor” ifadelerini kullanıyor.
Gelelim son soruya. Pazar günü bir insan olsaydı, nasıl biri olurdu? Sayar bu soruyu kendince yorumlamak istiyor ve şunları söylüyor: “Bu soruyu şu şekilde yorumlasam: Hayatınızda ‘pazar’ gibi bir insan olsa, herhâlde yanında huzur bulduğunuz, iç dünyanızın ferahladığı, neşenize ortak bir dosta sahip olurdunuz.”
Peki ya arkadaşlar? Acaba Sayar’ın pazarları görmek istediği arkadaşları oluyor mu? Dostlarına düşkün olduğunu hissettiren Sayar, “Bana iyi gelen arkadaşlarımı sadece pazar günleri değil her zaman görmeyi tercih ederim” cümlesiyle cevap veriyor bize.