Türkiye’de ilk kez 2002 yılında görülen Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) konusunda yaklaşık 18 yıldır pek çok araştırma yürüten ve KKKA konusunda dünyanın da sayılı otörlerinden olan Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Bölümü ve Halk Sağlığı Öğretim Üyesi ve Türk Klinik Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Derneği’nden (KLİMİK) Prof. Dr. Önder Ergönül, 2002’den beri KKKA vakalarının her yıl bu zamanlarda görülmeye başlandığı ülkemizde bu yıl, çok farklı bir durum da yaşandığına işaret ederek Kovid-19 salgınına KKKA vakalarının da eklenmesinin endişe verici olduğunu söyledi.
Sivas Valisinin ve bölgeden bazı meslektaşlarının geçtiğimiz günlerde Sivas ve çevre illerden KKKA şüphesiyle hastaneye başvuran 101 vakadan 5'inin hayatını kaybettiğini açıklamasının ardından, gözlerin o bölgeye çevrildiğini belirten Prof. Dr. Ergönül, “Kısıtlamaların kalkmasıyla beraber insanlar şehirlerden kırsala doğru kaçıyor. Vatandaşlarımız Kovid’den kaçalım derken Kırım Kongo’ya mı tutuluyor; bunun araştırılması gerekiyor. Kene, insan hareketliliği ile başka şehirlere de taşınabilir. Örneğin İstanbul’da KKKA virüsü taşıyan kene olmaz normalde ama başka illerden gelen nüfus, kenenin buraya taşınmasına da yol açabiliyor. Bunu daha evvelki senelerde gördük. Henüz bildirilmedi ama hem Kovid hem KKKA bulaşan bir hastanın hem karaciğeri hem akciğeri tutulacağı için çok ağır bir tablo oluşur; vatandaşlarımızın çok dikkatli olması gerekiyor. Çünkü bu yıl gerçekten çok farklı koşullar söz konusu” diye konuştu.
Prof. Dr. Ergönül, kene popülasyonunun arttığı bir döneme girildiğini vurgulayarak “Genellikle Mart ayında başlar KKKA vakalarının görülmesi. Şimdi bir yandan Kovid-19 ile uğraşırken bir yandan da bu tehlike çıktı. Türkiye açısından durum çok farklı çünkü KKKA başka ülkelerde bu kadar yaygın görülmüyor. Son günlerde yüzlerce vakanın bildirilmesi endişe verici. KKKA karaciğeri tutuyor. Kovid ise akciğeri. Bir kişide ikisinin aynı anda görülmesi oldukça ağır seyreden bir tabloya yol açacaktır. O nedenle özellikle o bölgedeki vatandaşlarımızın ekstra dikkatli olması gerekiyor” dedi.
KKKA açısından en riskli bölgelerin Karadeniz'in iç kesimleri, Orta Anadolu'nun doğusu ve Doğu Anadolu’da bazı kesimler olduğunu belirten Prof. Dr. Ergönül, şu bilgileri verdi:
“Yani Ankara'nın doğusundan, Erzurum, Kars'a kadar giden bölge ve Karadeniz'de dağlarla iç tarafa doğru olan o havza ve pek çok il risk altında. İstanbul gibi KKKA taşıyıcısı kenelerin bulunmadığı illerde de, riskli bölgelerden gelen nüfusun hareketliliği nedeniyle tehlike oluşabiliyor. Yani bu keneler seyahatlerle taşınabiliyor. Bir de yaz aylarında Batı Nil ateşi başlıyor İstanbul’da. Tüm bunları düşündüğümüzde hepsi yeni ortaya çıkan enfeksiyonlar. Dünyanın gittiği yer açısından önlemlere dikkat etmenin ne kadar önemli olduğunu görüyoruz.”
KKKA tedavisinde Kovid 19’a göre tıp dünyasının elinin daha güçlü olduğunu da vurgulayan Prof. Dr. Önder Ergönül, Hepatit ve HIV tedavisinde de kullanılan antiviral ilacın zamanında başlandığı takdirde ölüm oranını sıfra indirdiğini belirterek sözlerini şöyle noktaladı:
“Kovid-19’da gündeme gelen Japon menşeili ilaç Favipiravir’in KKKA’da da etkili olabileceği son üç yıldır konuşuluyor. Yeterli vaka çalışması henüz yok ama Japonlar, laboratuvar ortamında etkili olduğu yönünde yayınlar yapmıştı. Ama ben en çok hastalığın erken döneminde ribavirin kullanımını güvenli buluyorum. Eğer iki gün içerisinde ilaca başlanırsa ölüm riskini sıfıra indirdiğini KKKA’ya maruz kalan sağlık çalışanlarında yaptığımız bir çalışmada da göstermiştik. Kovid-19 tedavisinde maalesef halen böyle bir sonuç yok henüz hiçbir ilaç için. Kene tutunduğu zaman olabilecek en erken dönemde ciltten çıkarılması önemli. Semptomlar başlarsa, yani ateş, kas ağrısı, yaygın halsizlik gibi, en kısa süre hastaneye başvurulması gerekiyor. Hayvanların üzerindeki keneleri temizlemeye çalışmak da tehlikeli.”