
Muhafazakâr bir anne ve ateist bir babanın çocuğu olduğunu her zaman dile getiren oyuncu Demirkol, günlük hayattaki Doğu ile sahnedeki Doğu’nun aynı kişi olduğunu söyledi.
Muhafazakâr bir anne ve Ateist bir babanın çocuğu olduğunu her zaman dile getiren oyuncu Doğu Demirkol, hayatını anlattığı ‘Doğu’ dizisinin 3’üncü sezonuyla gündemde. “Ahlat Ağacı” ve “Ölümlü Dünya” filmlerindeki başarısıyla tanınan oyuncu, kariyerine stand-up gösterileriyle başladı, birçok karaktere hayat verdiği önemli projelerde yer aldı. Gazze soykırımı tüm şiddetiyle devam ederken, geçtiğimiz yaz oynadığı açık hava oyunlarının tümünü Filistinlilere göndereceğini söyleyen sanatçı, “Normalde yazın tatil yapabileyim diye açık hava çok koydurmazdım. Ama dedim ki ‘koyabildiğiniz kadar koyun, bu yaz yorucu olsun ama ben rahatlamış olayım, vicdanım rahatlasın, elimden geleni yapmış olayım” diyerek sözünü tuttu. Hem dizisini hem de sanat hayatını konuştuğumuz Demirkol, günlük hayattaki Doğu ile sahnedeki Doğu’nun aynı kişi olduğunu belirtti.
Yüce yaratan insanın başına gelebilecek her bir çatışmayı bizzat ailemin içine koyarak ve olaylar örgüsünü dramatik şekilde kurgulayarak muhteşem bir senaryo bahşetmiş bana. Biz de bunu Murat Özsoy’la beraber kâğıda dökmek suretiyle ekrana taşıdık.
Sert tartışmalar olması değil hedefimiz. Hedefimiz iki tarafın da aslında birbirine ne kadar da yakın olduğunun altını çizmek. Birlikte her rengi bulunduran nadide bir tablo olalım derdindeyiz.
Değişen muhafazakârlık gibi bir tanımlamam yok benim. Kişiler kendi vicdanlarında meşru gördüğü her davranışı özgürce sergileyebilmeli ve biz de onu dış görünüşüyle davranışı arasında bir korelasyon gözetmeksizin kabul etmeliyiz diye düşünüyorum. Toplumun kabullendiği olağan davranış paterni ve buna muhalif bir tutum elbette bir komedi unsurudur ama bizim metodumuz bu ikilemde bir tarafa yakın durmadan, olaya yorum katmadan, olanı olduğu gibi göstermek.

MESELE ALTTA KALANI GÖRÜNÜR KILMAK
Çok denk gelemedim o dizilere. Uçları ve uçların çatışmasını göstermek her zaman kolay olanı bence. Mesele görünmeyen, söylenmeyen, altta kalanı görünür kılmak.
Yetiştiğiniz ortamı anlatırken bu çatışmanın içinde büyüdüğünüzü söylüyorsunuz. Yaptığınız işlere bu durumu yansıtma motivasyonunuz nedir?
Ben yaşadıklarımı yumuşatarak bile yansıtıyorum aslında. Bu bizim ikilemimiz, bizim toprakların çelişkisi ve bizi anlatan en özet çatışma. Bu topraklarda bir eser ortaya koyarken bunu görmezden gelerek iş yapamayız.
AYRIŞACAK GÜNDEMİMİZ YOK
Bende değil, hepimizde var bu sıkışmışlık. Makro’da şarap reyonunda gezdiği için kendini entelektüel sanıp toplumun bir kısmına cahil etiketi yapıştıranlarla İslam’ın şartlarını say dediğinde error verip başkasının yaşam tarzına laf atanlar aynı cehaleti paylaşan farklı kesimler. Bu sıkışmışlığı ancak karşı tarafa kulak kesilerek aşabiliriz. İsmet Özel’in değindiği gibi, insanlar hangi dünyaya kulak kesilmişse öbürüne sağır. Birbirimizi duymaya başladığımız anda anlıyoruz ki çok da ayrışacak gündemimiz yok. Sadece duymamışız…
BENİ BÖYLE KABULLENİN
İlk başlarda “Böyle sahneye çıkılmaz” gibi bazı ikaz ve tenkitlerle karşılaştım. Bunun bir dayatma olmadığını, günlük hayattaki Doğu ile sahnedeki Doğu’nun aynı kişi olduğunu deklare eden, “Tüm samimiyetimle karşınızdayım” anlamında bir selam olduğunu söyledim defalarca. Sonunda herkes kabullendi ve benim gibi çokları çıktı. Amacım kimseye bir şeyi dayatmak değil açıkçası. “Ben buyum ve beni böyle kabullenin lütfen” demek.
DIŞLANSAM DA ANLAYAMAM
Sektör dediğimiz bir fikre tutunmuş sabit bir davranış şekli olan bir organizma değil ki stabil bir tepki göstersin. Bazı gruplaşmalar vardır elbette, ama ben kendi adıma dışlandığımı çok nadiren hissetmişimdir. Gerçi ben de kimseyle çok ‘mıçmıç’ olmadığım için dışlansam da anlayamam galiba.