Hafızamızda en güçlü anılar kokularıyla kalırmış. Ben de şehirleri hep kokularıyla hatırlarım. Üstelik hiçbir şehrin kokusu diğer bir şehrin kokusuna benzemez. Fakat birbiriyle benzerlik gösteren şehirler vardır. Geçtiğimiz hafta Adana Lezzet Festivali için Adana’ya gittiğimde şehrin üzerini örten kebap dumanlarını görünce Adana demek kebap demek dedim bir kez daha. Binlerce Adanalı üç gün boyunca kebapçılar önünde uzun kuyruklar oluşturdu. Bu yıl 6-7-8 Ekim tarihleri arasında 7.’si düzenlenen Uluslararası Adana Lezzet Festivali bir rekora daha imza attı. Akademisyen, şefler ve yemek yazarları üç gün boyunca yemek üzerine düzenlenen festivallerde tecrübe ve bilgilerini paylaştı. Toplam 923 bin kişinin katıldığı festivalde öğrendiğimize göre 600 bin şiş kebap ve ciğer ile 500 bin şişe şalgam suyu tüketildi.
Üç günlük etkinlik cumartesi sabahı Adana’dan Pozantı’ya yapılan tren yolculuğuyla başladı.Adana Valisi Yavuz Selim Köşger’in de katıldığı keyifli yolculukta Varda Köprüsü’nde verilen mola unutulmazdı. Eşsiz manzara altında anılar ölümsüzleştirildi. Pozantı Belediye Başkanı Mustafa Çay ve eşi Gülşen Çay gelen konukları Belendik Vadisi’ndeki 200 yıllık çınar ağacının altındaki bahçede ağırladı. Anıt ağaçların yer aldığı tarihi bölgede yapılan doğa yürüyüşlerinin ardından tekrar Adana’ya dönüldü.
Üç gün boyu etkinlik alanında Türkiye’nin yeme içme sektöründeki en ünlü markaları buluştu ve ürünlerini ziyaretçilere sundular. Ünlü markaların tarihi lezzetleri yanında yeni tatlar da festivalde öne çıktı. Benim için festivalin olmazsa olmazı geleneksel halka tatlısıydı. Yine ilk kez yediğim Mumbar ve Şırdan ise oldukça farklıydı ancak bir daha tadına bakar mıyım emin değilim.Yine ilk kez denediğim şalgam dondurması da ilginçti. Adana Sarıçam İlçe belediye standında Recep İncecik’in yaptığı yöresel Kaynar içeceği ise nefisti. Bu arada Adana halkından çubuk tarçın, kök zencefil, kök zerdeçal, havlıcan, karanfil, bahar, şeker, su ile yapılıp üstüne ceviz dökülerek tüketilen Kaynar’ın eskiden Adana’da dükkanlarda satıldığını ancak zaman içinde kaybolan lezzetlerden biri olduğunu öğrendim. Özellikle yeni doğum yapmış lohusa kadınlar için alınırmış.
Öte yandan ilçe belediyelerin stantlarında da kendi yörelerinde öne çıkan ürünler gelen konuklara ikram edildi. Sarıçam’ın narı, Pozantı’nın çileği yörede oldukça ünlüymüş. Öyle ki her iki ilçe de her yıl nar ve çilek festivalleri düzenliyormuş. Son gün ise sabah kahvaltısını Adana Çukurova Kaymakamı Hüseyin Tekin ile birlikte yaptık. Tekin, Adana’nın günlük hayatını anlatırken “Turgut Özal Bulvarı’nda yürüyüş yapmadan bu şehirden gitmeyin” diye tembihledi. Şehrin yeni yüzünü bu bulvar oluşturuyormuş. Ancak ben sabah saatinde caddenin sessizliği içinde dolaştım. Şehrin kalabalık yüzüyle ise Adana’da Ulu Cami’ye açılan sokaklarda karşılaştım. Gezide bizimle yakından ilgilenen isimlerden araştırmacı Yazar Yusuf Delikoca’nın Adana Mavraları kitabını ise dönüş yolunda keyifle okudum. Özellikle Devlet Bahçeli’den birebir alıntılar kitabın en orijinal yanıydı.