Sami Yusuf: Her zaman Filistin’in yanında oldum

Sevda Dursun
Sevda Dursun
18:0020/08/2025, Çarşamba
G: 20/08/2025, Çarşamba
Yeni Şafak
Ünlü sanatçı Sami Yusuf, İstanbul konseri öncesi Sevda Dursun'a konuştu. (Foto: Sedat Özkömeç)
Ünlü sanatçı Sami Yusuf, İstanbul konseri öncesi Sevda Dursun'a konuştu. (Foto: Sedat Özkömeç)

10 yıl aradan sonra İstanbul’da konser verecek olan ünlü sanatçı Sami Yusuf, Yeni Şafak’a konuştu. “Gençlerin Mevlana’yı tanımasının sebebi olmak istiyorum” diyen Yusuf, tasavvufla kurduğu bağın çocukluğundan bugüne uzanan hikâyesini anlattı. Konserin gelirinin bir kısmını Filistin’e bağışlayacağını duyuran Yusuf, “Her zaman Filistin’in yanında oldum. Oraya da gittim. Hayatım boyunca bu meseleyle ilgilendim.” dedi.

Sami Yusuf deyince akla Doğu ile Batı müziğinin buluşmasıyla ortaya çıkan büyülü atmosferin mimarı geliyor. Kimisi onun sadece tasavvuf müziği yaptığını zannetse de o geleneksel olan bütün seslere sahip çıkıyor. Dünyadaki geleneksel sazları ve sözleri birbiriyle harmanlamaya çalışan Yusuf, bu şekilde medeniyetler arası bir söylem üretmeyi de kendine vazife edinmiş. Kültürler aracılığıyla birbirimizi tanıyıp saygı duyabileceğimize öyle gönülden inanıyor ki, dünya kültürlerinin yolları kesişsin diye çeşitli bölgelerde verdiği konserlerinde ortak besteler yapıyor. Geleneksel müziklerin özünde ruhani olanla ilgilendiğine inanan Yusuf’la hem cumartesi günü gerçekleştireceği İstanbul konserini hem de müzik yolculuğunu konuştuk.

İstanbul’da vereceğiniz ve Ecstasy albümünü tanıtacağınız konserinizden bahsedebilir misiniz? Bu albümde hangi Türk enstrümanlarını ve melodilerini duyacağız?

Konserdeki şarkılarımın yarısı mevcut eserlerden olacak, diğer yarısı da daha önce kimsenin duymadığı Ecstasy albümümden olacak. Sadece geleneksel enstrümanların olduğu çok büyük bir orkestramız var. 18 kişilik koromuz, 24 telli çalgımız, klasik kemençemiz, bağlamalarımız, en sevdiğim enstrümanlardan biri olan Türk tamburumuz var. Türk vokalistlerimiz ise gerçekten harika.

MÜZİĞİMLE MEDENİYET SÖYLEMİ GETİRİYORUM

Dünyanın doğusundan batısına geleneksel müzikleri bir araya topladığınız bir konseptiniz var. Bununla ne yapmak, nasıl bir mesaj vermek istiyorsunuz?

Geleneksel enstrümanların özünde yatan birliği çok önemsiyorum. Onları birbirine bağlayan o hakikat ipliğiyle ilgileniyorum. Bir aile gibi bağ var aralarında. Bu, “Bizanslılar Türkleri etkiledi, Türkler şunu etkiledi, Persler bunu etkiledi” şeklindeki alışılmış, akademik bir yaklaşım değil. Müziğimin odak noktasını oluşturuyor. Müzik ve sanat aracılığıyla kendi yolumda bir medeniyet söylemi getirmeye çalışıyorum. Çünkü geleneksel müzik ve kültürlerin ömrü tükeniyor. Geleneksel kültürler gölgede kaldığında, kim olduğunuzu bilmiyorsunuz. Mesela İngilizcenin kökeni Shakespeare’e dayanıyorsa, Türkçenin kökeni de Yunus Emre, Nesimi gibi şairlere dayanıyor. Gençlerin Mevlânâ’yı tanımasının sebebi olmak istiyorum. Tüm bu yapay zekâ ve modern gelişmelere rağmen, kültürü ve sanatı canlı tutmada bir rol oynuyorum, çünkü onu kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyayız. Ama aynı zamanda kültürler aracılığıyla birbirimizle tanışabilir ve birbirimize saygı duyabiliriz.

YOLLAR SEVGİYLE KESİŞİYOR

Son yıllarda “When Paths Meet” konser serisi yapıyorsunuz ve buradan çok iyi eserler çıktı. Türkiye’deki konseriniz de bu seriden biri mi? Bu konser serisi fikri nasıl doğdu?

When Paths Meet’ten bahsettiğiniz için çok teşekkür ederim. Bu projenin benim kalbimde yeri çok özel, çünkü tam da konuştuklarımızla ilgili, yani yolların kesişmesiyle. Mesela Paris’e gittiğimde, klasik bir org ve klavsen istedim, çok az insan bunları kullanıyor artık. Batı klasik müziği tınısına Pir Sultan Abdal veya Ebu’l Hasan eş-Şuştari şiirlerini kattık. Yani bu yollar, karşılıklı saygı ve sevgiyle bir araya geliyor, ama temelinde sanat var. Sanat, birbirimizi tanımanın yolu çünkü konuşmak zorunda değilsiniz. İstanbul’daki konser When Paths Meet’in bir parçası olmayacak. Bu ayrı bir konser. Fakat burada da bir When Paths Meet yapmayı çok isterim.

GELENEKSEL MÜZİK RUHANİDİR

Sufizm üzerine beste yapmaya nasıl başladınız? Bunun bir hikâyesi var mı?

Küçükken, babam bana tasavvufu ilahi merkeze ulaşmanın yolları olarak öğretti. Bu sözler ruhani anlayışımı, maneviyat ve evrensellik duygumu şekillendirdi. Ben her zaman Doğu müziğini sevdim. Yaşım ilerledikçe anladım ki klasik müzik hep ilahi olana yöneliyor. Aslında Batı klasik müziği de dahil, bütün geleneksel müzikler özünde daima ruhani olanla ilgileniyor.

Çocukluğumdan beri manevî ve geleneksel müziği seviyordum. “Hasbi Rabbi” ilahisi gibi farklı bir tarzla tanındığımda bir süre müziğe ara verdim. Çok popülerdi, ama ne felsefî ne entelektüel ne de müzikal olarak beni besliyordu. Bu yüzden tasavvuf hakkında, İslam geleneği hakkında eğitimler aldım, geleneklerin özüne daha çok girdim. Geri döndüğümde değişmiştim. Allah’a şükür, dinleyicilerim de benimle birlikte değişti. Özellikle Türkiye’deki dinleyicilerim, benimle birlikte büyüdü ve bu yolda beni takip ediyorlar. Hayatımın geri kalanını dünya müzik geleneklerine adamak istiyorum.

HER ZAMAN FİLİSTİN’İN YANINDA OLDUM

  • Konserinizin gelirinin bir kısmını Filistin’e göndereceğinizi söylediniz. Filistin’le ilgili çok fazla paylaşım yapmadığınıza yönelik eleştiriler de var. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
  • Filistin’de bir soykırım yaşanıyor ve bu bir insanlık felaketi. Hayatımızda hiç görmediğimiz bir kötülükle karşı karşıyayız. İnsanlar o yüzden büyük bir öfke hissediyor. Bu konuda konuşmak çok zor, bolca dua etmeliyiz. Geleneksel toplumlar üzerine yapılmış bir araştırmaya göre, biz aslında 150 haneden fazlasını bilmek üzere yaratılmadık. Dünyadaki her şeyi bu kadar bilmemiz gerekmiyordu. Ama öyle bir çağda yaşıyoruz ki her şey parmaklarımızın ucunda ve olup biteni biliyoruz. Artık bildiğimize göre elimizden ne geliyorsa yapmalıyız.
    Kapasitem ölçüsünde, her zaman Filistin’in yanında oldum. Oraya da gittim. Hayatım boyunca bu meseleyle ilgilendim ve biliyorum ki Türkiye de ilgilendi.
    Türk insanı için bu konu çok hassas, ama elimizden geleni yapıp güçlü olmalıyız. Ekrana çıkıp bağırmak çok kolay, ama sonra bu bir “Filistin endüstrisi”ne dönüşüyor. Bazı insanlar bu acıyı kullanarak şöhret, beğeni ve anlık tatmin sağlıyor. Dua edip elimizden geleni yapmaktan başka çaremiz yok. Gazze’deki bazı müzisyenlerle temas halindeyim. Çadırda yaşıyorlar, ama ruhları yaşam enerjisiyle dolu. Enstrüman çalmayı öğretiyorlar ve müzik icra ediyorlar. Biz de onlara müzik tarafında destek olmak için bir şeyler yapmaya çalışıyoruz.

DERİN SOHBETLER İÇİN YENİ PLATFORM

  • İnsan Yayınları’ndan yeni çıkan “Sesin Ötesinde” kitabınızda Reflections programına konuk aldığınız önemli isimlerle sohbetleriniz derlendi. Bu sohbetlerde müzisyen Sami Yusuf dışında okuyucuları neler bekliyor?
  • Okuyucular bu kitapta benim entelektüel eğilimlerimi ve ilgi alanlarımı görecek. Felsefeyle çok ilgileniyorum ama Batı felsefesi değil geleneksel felsefeyle. Hikmet de diyebiliriz buna. Geleneksel sanatlar ve geleneksel müzik hakkındaki görüşlerimi de göreceksiniz. Bunun yanı sıra Sami Yusuf Circle adını verdiğim bir platform kuruyorum. Orada dinleyicilerimle bir araya gelip bütün bu meseleleri içeren daha anlamlı ve derinlikli sohbetler yapabileceğimizi duyurmak isterim.


#Sami Yusuf
#Yeni Şafak
#Filistin
#İstanbul
#Konser
#Gazze