Seçim dönemi yine hareketli geçti. Gördük ki bu ülkede taraflar diye bir şey yok, sadece bir taraf var. Yalnızca kendilerinden menkul bir kesim ve her şeyin hükmünü veren bir grup var. Özellikle sanat alanında çift kutupluluktan ya da çeşitlilikten söz etmek mümkün değil.
14 Mayıs seçimi çok kritik. İktidarı da muhalefeti de bunun farkında. Hatta muhalefet liderlerinin son şansı gibi. Siyasi değerlendirme değil derdimiz ama sandıktan mağlubiyetle çıkılması halinde muhalefet tablosunun tamamen değişeceğine kesin gözüyle bakılıyor. Böyle olunca da daha saldırgan bir tutum ortaya çıkıyor. Kılıçdaroğlu ile Erdoğan arasında geçen yarışta sanat camiası belki ilk kez bu kadar net bir tavır sergiliyor. Her dönem sanatçılar muhalefete yakındı. Fakat şu sıralar yakınlığın ötesinde faşist bir tablo kendini gösteriyor. Kılıçdaroğlu’nu desteklemek şart, Erdoğan’ı desteklemek ise aforoz sebebi. Önceki dönemlerden farkı şu; görüşünü beyan eden değil, susan da topun ağzında.
Geçtiğimiz günlerde adı konulmamış bir kampanya da başlatıldı. “Susamazsınız” çerçevesindeki söylem ile birçok sanatçı açıklama yaptı ve Kılıçdaroğlu’nu destekleyeceğini açılamayan ya da susmayı tercih eden sanatçılar hedef gösterildi. Sosyal medyada isim isim saldırı oldu. Ve çok geçmeden açıklamalar geldi.
Mesela her dönem Erdoğan’ın yanında görünen Kadir Çöpdemir, “değişim şart” diyerek video paylaştı. Teoman, Kılıçdaroğlu’na desteğini ima etti. Tuna Kiremitçi isim verdi. “Tuna Kiremitçi, Hakan Günday, Şener Şen, Yavuz Turgul, Nil Karaibrahimgil, Teoman, Zerrin Tekindor, Beyazıt Öztürk neden suskun” dedi. Ahmet Ümit, Hayko Cepkin, Cem Yılmaz, Hazal Kaya, Sarp Apak, Şanışer, Şahan Gökbakar, Zülfü Livaneli, Öykü Serter gibi isimler de açıkça desteğini dile getirdi. Özellikle Ekrem İmamoğlu’nun Erzurum’da yaşadıklarını fırsat bilenler geçmiş olsun dileklerine oy bildirgelerini ekledi.
Aynı dönemde “susan sanatçılar” listeleri açıklandı. CHP’li Feyza Altun’un “konuşmayan sanatçılardan hesap soracağız” açıklaması perde arkasındaki faşizmin beyanı oldu. Mahalle baskısı devreye girdi. Sosyal medya trollerinin birebir markajı ile birçok isim açıklama yapmaya zorlandı. Tolga Çevik, Erol Evgin, Yalın gibi isimler açıklama yapmak zorunda kaldı.
Son olarak ulusal bir gazete sanatçılara görüşlerini sordu ve çok sayıda isim açıklama yaptı. Diktatör diyeni mi ararsınız, hakaret edeni mi! En mutedil açılama yapanı “Provokasyona gelmeyelim” dedi.
Tablonun diğer tarafında Erdoğan’ı destekleyen sanatçılar var. Bu da haktır. Ama Türkiye’de kimsenin böyle bir hakkı yoktur. Erdoğan’a desteğini ifade eden birçok isim linç yedi. Mesela Özer Özel açıkça Erdoğan’a destek verince günlerce sosyal medyada baskı gördü. Bunu yapanlar arasında kerli ferli sanatçılar da vardı. Şarkıcı Begüm Polat, Erdoğan’a desteğini açıklayınca linç edildi.
Meseleyi net olarak ifade edelim…
Bir sanatçının siyasi görüşünü ifade etmesi ve destekleyeceği adayı işaret etmesi sorun değil. Olamaz. Olmamalı. Sanat, doğası itibariyle politiktir. Popüler kültüre meze olmamış, rant peşinde hesap yapmayan sanatçının görüşünü açıklaması kadar doğal bir şey yok. Aksine bunun vazife olduğunu söylemek gerek. Ancak Erdoğan’ı desteklemenin ayıp, Kılıçdaroğlu’nu desteklemenin farz olarak görüşmesi garabet. Yıllardır CHP’yi destekleyen, partide siyaset yapan, aday olan isimlerin sanatçılığına halel gelmemesi, AK Parti’yi destekleyen, Erdoğan’ı sevdiğini ifade edenlerin ise “öyle sanatçı olmaz” yaftası yemesi haksızlıktır.
Zülfü Livaneli sahneden Ekrem İmamoğlu’na masalsı gönderme yaparak liderliğini tasdik ederken (!) sorun olmaz ama İbrahim Tatlıses aday adayı olunca ya da sevdiğini söyleyince “zaten arabesk” cümleleri ile üsttenci bakışa maruz kalır. Onur Akın CHP için şarkı yazar, sorun olmaz. Uğur Işılak, Erdoğan için beste yapınca demediklerini bırakmazlar. Mehmet Aslantuğ renksiz seneleri sonrası TİP’ten aday olunca “adam” olur, Yücel Arzen AK Parti’den aday olunca “zaten yandaş” denir. Barış Atay, Cumhuriyet tarihinin en provakatif tavrını sergilerken özgürlükçüdür, Özlem Balcı MHP’den aday oluna “kadın bile olsa” diyerek hakir görülür. “Dahi çocuk” sıfatı alan Fazıl Say, sosyal medyada tam olarak trol tavrı takınır ama yine de sanatın zirvesidir. Şaşılacak şey!
İsimler çoğalır ama tablo değişmez. Bu ülkede sanat ve sanatçı saltanatı vardır. Sanatın ve sanatçının mahallesi bellidir. Adres değişikliği aforoz sebebidir. Özgürlükler adası olan sanat mahallesinde bir kez daha gördük ki faşizm kol gezmektedir.