Satranç, iki oyuncu arasında 8×8 kareli bir zeminin üzerinde 32 taşla yapılan bir zihin sporudur, zeka savaşıdır, düellodur. Satrancın spor olup olmadığı her zaman tartışılır. Bedensel bir zorlama gerektirmese de, sürekli gelişim ve antrenman gerektirmesiyle, iki kişi arasındaki yarışma olmasıyla spor kategorisine girdi.
Satranç oynayabilmek için, 8×8 boyutunda siyah beyaz kareli bir zemin, 32 satranç taşı ve 2 oyuncu gereklidir. Bunu bir savaşa benzetebiliriz. Satrançta her iki oyuncunun 8’er piyonu, 2’şer kale, at ve fili, 1’er tane de vezir ve şahı vardır. Bunların hepsini tanımlayan birer simge bulunur:
8×8’lik kare zemin demiştik. Bu karenin köşelerine kaleleri yerleştiririz. Kalelerin yanında atlar olur, atların yanında filler. Bunları simetrik bi şekilde dizdiğimizde ortada iki boş kare kalacaktır. Bu karelere de vezir ve şah gelir. Burada dikkat edilmesi gereken ve sürekli karıştırılan satranç kuralları var:
Piyon, yalnızca 1 kare öne hareket edebilir. Eğer hamle, piyonun ilk hamlesi olacaksa bu kez 2 kare gidebilir. Piyon, başka bir taşı yiyecekse, sağ veya sol ön çapraza hareket ederek yediği taşın yerini alır. Eğer yiyeceği bir taş yoksa ön çapraza gidemez, sadece öne gider.
At, hareketi en zor anlatılan taştır. At L şeklinde gider. Bu L’yi 3 birim dikey, 2 birim yatay kare oluşturur. Yani at hareket ettiğinde 2 birim yukarı veya aşağı, sonra da 1 birim sağa veya sola gitmiş olur.
Fil, çapraz hareket eder. Ön veya arka çaprazlarına gidebilir. Önüne taş çıkmadığı sürece zeminin bir ucundan diğer ucuna kadar gidebilir.
Vezir, en çok yere gidebilen taştır. Fil ve kalenin birleşimidir diyebiliriz. Sağ-sol-ön-arka ve çaprazlarına gidebilir. Bu yüzden çok değerlidir.
Şah, en hantal taştır. Sadece 1 birim hareket eder. Ama o da vezir gibi her yönüne hareket edebilir. Her taş, şahı korur. Zaten söylemiştik, oyunun amacı şahı korumak ve karşı şahı savunmasız bırakmaktır.