
“10. Kısa’dan Hisse Kısa Film Festivali” finalistlerinden Serdal Altun’un “Çiçek Senfonisi” filmi, 25 Kasım Salı günü saat 13.30’da AKM Yeşilçam Sineması’nda izleyiciyle buluşacak. Film, Filistin’de savaşın ortasında yaşayan Zeynep ve ailesinin hikâyesini anlatırken, kurşunların çiçeklere dönüşmesi sahnesiyle savaşın gerçekliği ile medyanın onu ‘tüketilebilir’ bir gösteriye dönüştürme biçimi arasındaki kopukluğu gözler önüne seriyor. Altun, “Çiçekler, masumiyet gibi görünen ama acıyı örtmenin bir yolu. En sonunda insan kendine soruyor: ‘Gerçek acıyı ne kadar hissedebiliyoruz?’” ifadelerini kullanıyor.
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın destekleri ve Türk Telekom Tivibu ana sponsorluğunda, Genç Öncüler Gençlik, Spor ve Eğitim Derneği tarafından düzenlenen “10. Kısa’dan Hisse Kısa Film Festivali” geçtiğimiz gün başladı. Festivalin temel hedefi, Türk sinemasına nitelikli sanatçılar kazandırmak, kısa film üretimini teşvik etmek ve genç yönetmenlerin fikirlerini esere dönüştürerek gelişimlerini desteklemek. Bu yıl 10. yaşını kutlayan festival, 29 Kasım’a kadar sürecek programıyla sinema tutkunlarını ağırlıyor. Festivalin 30 Kasım’da düzenlenecek ödül töreninde, Genel Kategori, Lise Kategorisi ve Yapım Destek Kategorisi’nde finale kalan 35 film ve proje arasından jüri tarafından 11 proje ödüle değer görülecek. Kazananlara toplam 400 bin TL değerinde nakdi ve yapım destek ödülü verilecek. Sinema temalı kolektif bir kitap da festival takipçilerinin beğenisine sunuluyor. Her yıl bir tema etrafında hazırlanan kitap bu yıl “Komik mi?” sorusu özelinde hazırlandı ve sinemanın zor türlerinden biri olan komediye emek harcayan gençlerin kişisel metinlerini içeriyor.
Festival programında dikkat çeken yapımlardan biri de deneysel kategoride finalist olan “Çiçek Senfonisi.” Yapımcılığını Cevahir Çokbilir’in üstlendiği, Serdal Altun’un yazıp yönettiği film, 25 Kasım Salı günü saat 13.30’da AKM Yeşilçam Sineması’nda izleyiciyle buluşacak. Film, Filistin’de harap olmuş bir evde ailesiyle yaşayan Zeynep adlı küçük bir kızın hikâyesini anlatıyor. Dışarıda çatışmalar sürerken aile, içeride huzurlu bir yemek yemektedir. Ancak bu sakinlik, eve giren silahlı bir kişinin ortaya çıkmasıyla bozuluyor. Saldırgan tetiği çektiğinde silahtan kurşun yerine çiçekler fışkırıyor ve aile üyeleri çiçeklerin arasında yere düşüyor. Finalde ise bu dramatik sahnenin aslında bir televizyon programına ait olduğu ve başka bir yerde izleyen kişiler tarafından takip edildiği ortaya çıkıyor. Film, böylece savaşın hem gerçek hem de temsil edilen yüzüne dair çarpıcı bir yorum sunuyor. Altun ile filmi konuştuk.
Kurşunlar kan yerine çiçeklere dönüşüyor
“Çiçek Senfonisi”nin senaristi ve yönetmeni Serdal Altun, filmde Filistin’de savaşın gölgesinde yaşamaya çalışan Zeynep ve ailesinin hikâyesini anlattığını belirterek, “Dışarıda çiçeklerle süslenmiş bir tankın geçtiği o tuhaf atmosfer varken, evlerine giren bir askerin silahından çıkan kurşunlar kan yerine çiçeklere dönüşüyor. Karakterler neşeli bir müzik eşliğinde gülümseyerek ‘ölüyor’. Filmin sonunda ise tüm bu sahnelerin, acıyı süsleyip yumuşatan bir televizyon programının parçası olduğu ortaya çıkıyor. Gerçek savaşın kanlı yüzü ise, bir el tarafından yeniden o ‘neşeli’ görüntülerle örtülüyor” diyor.
Altun, hikâyenin savaşın sert gerçekliği ile medyanın bunu sunma biçimi arasındaki keskin farktan doğduğunu söylüyor. Altun, “Özellikle uzaktan bakan izleyicinin, gördüğü acıyı bir süre sonra sıradan bir görüntü gibi tüketmeye başlaması beni çok etkiliyordu. Çiçek metaforu, masumiyet kadar şiddetin yumuşatılarak paketlenmesini de temsil ediyor. Neşeli müzik ve gülümseyen ölümler ise bu tuhaf ‘eğlenceleştirme’nin en uç noktası” ifadelerini kullanıyor.
Savaşın gösteriye dönüşmesini sorguluyor
Altun, filmin temel derdinin, gerçek bir savaş sürerken yaşanan acının nasıl hafifletilmiş bir gösteriye dönüştürüldüğünü izleyiciye düşündürmek olduğunu dile getiriyor. Altun, izleyicide şaşkınlık ve rahatsızlık kadar empati de yaratmak istediklerini belirterek, filmin en kritik sorusunun “Biz bu görüntüleri nasıl tüketiyoruz?” olduğunu vurguluyor.
İçerideki huzur ve dışarıdaki savaş gerilim oluşturuyor
Filmin açılışındaki ailece yemek yenilen huzurlu sahne ile dışarıdaki savaş görüntülerinin yarattığı karşıtlığa değinen Altun, dışarıda patlamalar olurken içerideki sükûnetin bilinçli olarak kurulduğunu ifade ediyor. Bu tezatın izleyicide gerilim yaratmak üzere tasarlandığını söyleyen Altun, “Bu kırılmayı özellikle vurgulamak istedim. Savaşın ne kadar ani ve sert bir şekilde hayatlara çarpabileceğini hissettirmek istiyordum” diyor.
Savaş görünmez oluyor ama oradakilerin hayatı değişmiyor
Kurşunların çiçeklere dönüşmesi sahnesinin barışın gelişini simgelemek yerine, şiddetin üzerinin nasıl güzelleştirilerek örtüldüğünü gösterdiğini dile getiren Altun, “Ekranı kapattığımızda veya kanalı değiştirdiğimizde savaş sanki yok oluyor ancak gerçekte orada yaşayan insanların hayatı değişmiyor. Film, işte bu büyük kopukluğu izleyiciye hissettirmeyi amaçlıyor” sözleriyle anlatıyor. “Bu final sahnesi medyanın acıyı nasıl dönüştürdüğüne dair bir eleştiri” ifadelerini kullanan Altun sözlerine şu şekilde devam ediyor: “Gerçek acıyla yüzleşmek yerine onu ‘tüketilebilir’ bir şeye dönüştürme eğilimini sorguluyor. Kanlı bir elin sahneyi kapatıp tekrar o neşeli programa dönmesi de tam olarak bunu anlatıyor. Çiçekler, masumiyet gibi görünen ama aslında acıyı örtmenin bir yolu olan bir sembol. Dışarıda gerçek savaş sürerken, içerde her şeyin çiçeklerle süslenmesi izleyicide hem bir şaşkınlık hem de bir huzursuzluk yaratıyor. En sonunda insan kendine şu soruyu soruyor: ‘Gerçek acıyı ne kadar hissedebiliyoruz?’








