
Sevgili Feride,
Seni ilk kez tanıdığımda küçük bir şehrin kütüphanesinden ödünç aldığım soluk sayfaların arasındaydın. Elimde tuttuğum Çalıkuşu isimli kitapta bir öğretmendin sen, ama bana daha çok bir yoldaş gibi göründün. Belki abla, belki sırdaş… En çok da aynadaki bir ihtimaldin. Ne zaman başımı okuduğum cümleden kaldırıp pencereden dışarı baksam, sanki o camın ardında sen yürüyordun. Saçlarını rüzgâra bırakıp uzaklara gidiyordun…
Henüz ne olmak istediğimi bilmediğim bir yaştaydım. İçimde bir yerlere sığmayan bir kırgınlık vardı, bir öfke, bir suskunluk. Kadın olmakla kız çocuk olmak arasındaki o belirsiz eşikte sallanıyordum. Okuduğum çoğu kahraman ya kurtarılıyordu ya da kendi yolunda yürümekten vazgeçiyordu. Ama sen vazgeçmeyi hiç bilmedin. Öğretmen oldun, sevdin, terk edildin, ağladın, ama yoluna devam ettin. Seninle birlikte ben de ayağa kalktım. Belki de ilk kez bir kadın karakter özneydi; sahici, eksik, arızalı, tutkulu ve inadına yaşayan biriydi. Bu yüzden seni sevmek kolay olmadı — ama gerçekti.

Yıllar sonra, öğretmen olarak ilk atandığımda, Dicle Nehri’nin kıyısındaki bir köyde sınıfımın kapısını açtım. Ne zaman o coğrafyanın sessizliğine ve çocukların gözlerindeki derinliğe baksam, sen geldin aklıma. Bir roman kahramanının gerçek bir öğretmene dönüşmesi gibi. O zamanlar öğrencilerim hikâyeler yazdığında, her satırlarına büyük bir özenle dokundum. Onların cümlelerinde kendimi, seni, geleceğin bir başka Feride’sini görmeye çalıştım. Belki de bu yüzden yazmak hiç bitmedi.
Çünkü sen anlatmasaydın, biz bilemeyecektik. Bir kadın anlatmazsa ne olurdu, bir kadın sesini yükseltmezse kim duyardı onu? O yaşta bunları böyle adlandıramasam da senin hikâyenin bende açtığı boşluğa, kalemle doldurulacak bir alan gibi bakmaya başladım. Sonra defterlerim çoğaldı. Yazdıkça yazdım. Kimi zaman senin gibi yola çıkma isteğiyle, kimi zaman olduğu yerde sıkışıp kalan kadınların sesiyle. Ama hep seni anımsayarak. Yazdıkça fark ettim ki ben, senin bıraktığın yerden devam eden bir cümleydim aslında.
Seni şimdi yeniden okusam belki başka şeyler de görürüm. Eleştiririm, sorgularım, ama sevgim eksilmez. Çünkü seninle tanışmak, sadece bir roman kahramanıyla karşılaşmak değil, kadınlığın gölgesinden geçip ışığına ulaşmaktı. O yüzden bu mektup yalnız sana değil; aynı zamanda gençliğime, yazma arzuma, korkularımla savaşan hâlime ve o ilk ilham kıvılcımına yazılmış bir mektup.
Şimdi bir kız çocuğu büyütüyorum Feride. Bazen ona bakarken senin gibi bir hikâyenin içinde mi yürüyor diye düşünmeden edemiyorum. Bir gün eminim o da Çalıkuşu’nu eline alacak ve seninle tanışacak. Belki senin inadını, özgürlüğünü, incinmişliğini okurken kendi kalbinin nabzını duyacak. Belki de o an, seninle benim aramda kurulmuş olan köprünün bir ucunu o da tutacak. O zaman anlarım ki sen sadece bana değil, bizden sonrakilere de ses olmuşsun. Ve ben bu sesi ona ulaştırabildiğim için biraz daha hafiflerim.

Geçenlerde bir hikâye yazma yarışmasında birinci oldu. Elinde kalemi, gözlerinde ışıltılı bir heyecanla sahneye yürürken, yıllar önce seninle karşılaştığım o ilk ânı düşündüm. Demek ki yazmak yalnızca benimle kalmayacaktı. Bir kıvılcım senden bana, şimdi benden kızıma geçti. Ve belki bir gün o da kendi hikâyesini anlatırken, ardında bizim gölgemizi taşıyacak.
Biliyor musun, yıllar sonra bir kitap yazdım ben de. Sonra İşte Uyandım adını verdim kitabıma. İçinde kendi uykularımdan, kendi uyanışlarımdan, bazen de senin o yalnız ama kararlı adımlarından izler var. Belki seninle başlayan o iç ses, zamanla kendi sözcüklerime dönüştü. Şimdi o kitap birilerinin ellerinde dolaşıyor. Kim bilir, belki bir başka genç kız, sayfaları çevirirken sende bulduğum o gücü bu kez benim hikâyelerimde bulur. İşte o zaman anlarım ki bu yolculuk elden ele ulaştırılan bir kalemin yolculuğudur.
Teşekkür ederim Feride. Kalemimin ucundaki ilk kıvılcım senin inadınla tutuşturuldu. Şimdi hâlâ yazıyorsam, bunda senin payın büyük. Belki ben de bir gün, bir başka genç kızın penceresinden geçerim. Saçlarımı rüzgârda uçuşturarak, kalbimde bin bir hikâyeyle.
Sevgilerle,
Bir zamanlar seni okuyan o kız ve hep yazının yolcusu Erva Kara.