Hz. Peygamber Mekke’de peygamberlik görevi verildiğinde, müşriklerin ona karşı tutumunda ortaya çıkan davranış, geçmişi inkar olmuştu. Peygamberlik görevinden önce Mekke’nin en dürüst ve en güvenilir insanı kabul edilirken, peygamberlik görevinden hemen sonra Mekke’nin delisi, cinlenmiş hasta insanı olarak lanse edilmişti. Bu durum ne ilk olmuştu ne de son olacaktı.
Çünkü Hz. Peygamber'den önce tüm peygamberlerin başına gelen bir olaydı. Onun için ilk vahiy geldiğinde şaşıran ve bu duruma anlam verememekten kaynaklanan endişenin giderilmesi için, Hz. Hatice, uzaktan akrabası olan o günün Mekke’sinde bilge olarak kabul edilen Varaka’ya götürmüş ve olanları anlatmıştı. Hz. Peygamber ilk Varaka’dan öğrenmişti kavminin kendini Mekke’den çıkaracağını. Ancak Hz. Peygamber, Mekke’de kaldığı on yıl içinde pek çok hakaret ve kaba davranışla karşılaşmıştı. Bunlar arasında belki de en belirgin ve iz bırakan olay Mekkeli müşriklerin Hz. Peygamber’e ve Müslümanlara uyguladığı boykot olayıdır.
Mekkeli müşriklerin Hz. Peygamber’in açıktan tebliğe başlaması, Hz. Ömer ve Hz. Hamza gibi Mekke’nin önde gelen isimlerinin Müslüman olmaları, Kabe’de aleni namaz kılmaya başlamaları ile kendi varlıklarının tehlikeye girdiğini fark etmeleri sonucunda ölümcül darbe vurmak için harekete geçtiler ve Haşim oğullarından Hz. Peygamber’in kendilerine teslim edilmesini istediler. Haşim oğullarının Hz. Peygamber'i teslim etmemesi üzerine boykot uygulaması başlattılar.
Müşriklerin boykotunun temel amacı, İslam’ı yok etmek, Müslüman olmak isteyen insanlara göz dağı vermekti. Aslında gerçek amaç, kendilerini İslam’dan korumak ve tanrılarının kızgınlığından kaçınmak istiyorlardı. Çünkü İslam yayıldıkça kendileri yok olmaya doğru giderken, İslam’ı kabul eden Müslümanların kazandığı erdem ve kişilikle baş edememeleriydi.
Müslümanlara uygulanan boykot olayı, tarihin derinliklerinde kalan bir olay değildir. Bunun benzerleri tarihte hep olagelmiştir. Günümüzde örnek olması açısından Myanmar’da Müslüman yerli halka Budistlerin uyguladığı boykot ve vahşet, Doğu Türkistan’da Çin’in uyguladığı vahşet ve belki de en belirgin olanı, canlı olarak TV kanallarından seyrettiğimiz, Filistin’in Gazze bölgesinde Siyonist İsrail’in uyguladığı boykot, soykırım ve vahşettir.
İsrail’in 1945 yılında kurulmasıyla, özellikle Filistin topraklarını iskân edilmeye başlayan istilacılarla birlikte ortaya koydukları vahşet ve barbarlıklar, adeta bugün ortaya koydukları boykot ve vahşetin habercisi niteliğindeydi. Bu anlamda bugün Gazze’ye uygulanan boykot Filistinlileri hayattan tamamen ortadan kaldırmayı amaçlıyor. Bunun için her türlü vahşet hiç tereddüt etmeden uygulanıyor ve bu amaçla Gazze’de yaşayan Müslümanların ilaç, gıda, barınma ve yaşama hakları ellerinden alınarak yok edilmek isteniyor. Bu durumu hem kendi vicdanlarında meşrulaştırmak hem Hristiyan kamuoyunda taraftan bulabilmek için çeşitli düzmece olaylarla süslemekten de kaçınmıyorlar. Oysa Müslümanlar gibi Hristiyanlardan da nefret ediyorlar. Ama amaçlarına ulaşmak için onlara şimdilik göz yumuyorlar.
Müşrikler boykot uygularken Tanrılarını memnun etmeyi amaçlamışlardı. Bugün Filistin’e boykot uygulayan Siyonist Yahudiler, Tanrıyı öfkelendirmek ve kıyameti yaklaştırarak gelmesi gereken kurtarıcının bir an önce gelmesini sağlamak ve böylece kendi dünya hakimiyetlerini sağlamayı amaçlıyor. Bunun için mümkün olan her türlü kötülüğü bilinçli bir şekilde yapıyorlar. Siyonistlerin bu hedefi, “Tanrı’yı kıyameti zorlamak” olarak literatüre geçmiştir. Beklenen kurtarıcı Hz. İsa olduğu için, Hristiyanların fanatikleri de bu vahşete taraf oluyor.
Diğer taraftan Müslümanlar arasında ama daha çok Türkiye’de, yaygın olarak kullanılan “Allah’ı öfkelendirmek”, “Allah’ın gazabını üstüne çekmek”, özellikle bir terör örgütünün insanları maniple etmek için kullandığı “Gayretullah’a dokunmak” gibi kelimeler bu amacın bir parçası olarak yaygınlaştırıldı.
Ancak bugün boykotun diğer yüzü olan karşı boykot ile karşı karşıyayız. Yani dünyadaki her Müslüman özellikle Siyonist ve bu düşüncede olan, onlara her fırsatta yardım eden, destekleyen kişi ve grupların ürettiği ticari mallara karşı uygulanması gereken boykottan söz ediyorum. Müslümanların sahip oldukları Allah inancı hiç olmazsa bunu sağlamalıdır. Eğer bir Müslüman’ın sahip olduğu Allah inancı ona kılavuzluk etmiyorsa o inanç başka ne işe yarar bilemiyorum.