Bir romana kaç farklı açıdan bakabiliriz? Yeni okumalar romanın kendi derinliği içinde bize yeni kapılar açacak mıdır? Peki bu tür okumalar romana neler kazandırır? Üstelik söz konusu Saatleri Ayarlama Enstitüsü ise... Vakıfbank Kültür Yayınları etiketiyle çıkan Enstitü Bize Ne Söyler? isimli eser bizi Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü isimli eserine yeni, güncel yorumlar getirererek, eserin değerini bir kez daha gözler önüne seriyor. Kitabın alt başlığında da yer aldığı gibi disiplinler arası bir okumaya tabi tutulan eser, farklı alanlarda çalışan uzmanlar tarafından derinlemesine irdeleniyor.
Zeynep Kevser Şerefoğlu Danış’ın editörlüğünü yaptığı Enstitü Bize Ne Söyler? başlıklı kitabı Vakıfbank Kültür Yayınları etiketiyle okurla buluştu. Kitabın alt başlığı, “Saatleri Ayarlama Enstitüsü’ne Disiplinler Arası Bakışlar.” Tam da bu bağlamda bu önemli eserin farklı bağlamlarda nasıl ele alınabileceğini gösteriyor. Edebi bir esere nasıl farklı yorumlar getirilebileceğine dair de geniş bir bakış açısı oluşturuyor.
Kitabı ve çabasını daha detaylı açıklayabilmek için şunlardan bahsetmek gerekiyor: Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü eseri ilk defa 1954 yılında tefrika edildi. 1961 yılında ise kitap olarak okurla buluştu. 2000’li yıllarla beraber baskı sayıları arttı. Tüm bunların yanında romanın çarpıcı bir aşk hikâyesi veya polisye unsurlarla akıcı bir biçmi yok. Eser, çok genel ve bilinen biçimde Türkiye’nin modernleşme sürecine dair çeşitli eleştiriler eşliğinde bir anlatı sunuyor. Zeynep Şerefoğlu Danış da sunuş yazısında, tüm bu gerçekleri yan yana koyduktan sonra bize çok önemli bir soru soruyor: Peki okur bu dünyadan içeri neden girsin? Veya nasıl girsin? Buna verilen cevap da bir o kadar önemli; entelektüellerin gayretkeşliği.
Danış, yayınevlerinin de etkisiyle belli bir dönem sadece “muhafazakâr” okurun gündeminde olan, daha sonra “çağdaş”, “laik”, “modern” okurun da ilgi gündemine giren Tanpınar’ın, 1990’lardan itibaren mahalle ayırt etmeksizin tanınır bir yazar hâline geldiğine dikkat çekiyor. Bu da yine araştırmacıların, entelektüellerin yardım ve teşvikleriyle gerçekleşiyor. Aslında elimizdeki eser de bu gayretkeşliğin bir yansıması olarak yorumlanabilir. En nihayetinde Danış’la beraber eserde 20 önemli isimin yazıları yer alıyor. Bu isimlerin her birinin uzmanlık alanı farklı. Bu da kült esere başka açılardan, derinlemesine bakış kazandırmayı hedefliyor. Örneğin Ahmet Murat Özel tasavvufi hareketler noktasında neler bulunabileceğine odaklanırken Cihan Aktaş ve Yusuf Civelek, mimar kimlikleriyle de konuya yaklaşarak enstitüyü ve saat evlerinin hayali mimarisini ele alıyor. Celil Civan sinema eleştirmeni olarak, Egem Atik ise erkeklik üzerine yaptığı çalışmalara da yaslanarak konuyu değerlendiriyor. Ahmet Demirhan sosyolojik bir tahlil sunarken, Şerif Eskin, Turgay Anar ve Ali Şükrü Çoruk da bu romanı yeniden konuşmanın imkânı hakkında bir bağlam sunuyorlar. Carter Vaughn Findley Amerika’dan Tanpınar’a bakarken Ali Yaşar Sarıbay, Birsen Banu Okutan, Celil Civan, Gökçe Çataloluk, Kemal Sayar, Mine Özmen, Mustafa Göleç, Nagihan Haliloğlu, Nesrin Aydın Satar da kendi alanları ve çalışmaları doğrultusunda Enstitü’yü yeniden değerlendiriyorlar. Neslihan Demirci de kapsamlı bir seçilmiş kaynakça ile yine bu dikkat çekici çalışmaya katkı sağlıyor.
Çalışmanın editörlüğünü üstlenen Danış’ın, “Tanpınar veya Saatleri Ayarlama Enstitüsü hakkında bugüne kadar yazılanlar okunmadan bu roman yorumlanamaz mı? Yahut edebiyat birikimi içinden gelen bazı araştırmacılar romana yeniden baksalar neler görür?” soruları etrafında geliştirdiği çalışması bize bu önemli kitabı yeniden okumak, masaya yatırmak, değerlendirmek için önemli bir fırsat sunuyor. Üstelik bu değerlendirme sadece kitabı tek yönüyle değil, farklı bağlamlardan yaklaşmaya yarayacak kadar derinleşebilir. Çünkü eser bir rehber vazifesi görüyor, rota belirliyor, yön gösteriyor. O hâlde hem Tanpınar ve Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nün derinliğini yeniden veya farklı alanlarda ilk defa tespit ederken, aynı zamanda bir romanın disiplinler arası bir çalışmayla nasıl değerlendirilebileceğine dair ilginç bir örnek sunduğunu da söyleyebiliriz. Son olarak: Bu rehber oluşturulurken yazarların kimisinin yıllar önce okudukları bu romana bir kez daha döndüğünü, kimisinin ilk defa ve büyük bir heyecanla okuduğunu, kimisinin de yakınlarda okumasına rağmen kendisine ne söylediğini bir kez daha tespit etmek adına yeniden okuduğunu akılda tutabiliriz. Bu ufak ama oldukça değerli bilgi, bir romanın yeniden ve yeniden nasıl okunabileceğine dair ufak bir ipuçu da taşıyor.