Gündemin gerilimli konularından uzak hayatın içinden sorularla, hem konukların hem Türkiye'nin hikayesi Ayşe Böhürler'in sunduğu Türk Kahvesi ile ekrana geldi.
"Allah haram demedikçe, Hz. Peygamber haram demedikçe herhangi bir din adamının bu haramdır deme hakkı yoktur. Anadolu'da bu mübah bir şeydir dendiği için zannediyorum Türk Kahvesi denmesinin sebebi helalliği ve mübahlığını Türklerden almış olmasından. Dördüncü Murat'ın kahvehaneleri denetlemesinin sebebi zannediyorum ki 'kahve haramdır' fetvasından kaynaklanıyor. Din tarihinde bir şeye helal ve haram denmesi için verilebilecek örneklerden biridir.
Bilhassa şu sıralar herkes kahvesini yudumlarken, kahvenin diyarını Hz. Peygamber'imizn 'iman Yemenli'dir' dediği Yemen'i unutmamak lazım. Bugün bütün insanlığın vicdanını kanatacak yaralar açıldığı halde adı konmuş bir Şii ve Selefi savaşı yaşanıyor. Ben milletimizin Yemen için bir şey yapması gerektiğini düşünüyorum.
Kur'an-ı Kerim'in çocuklar için kullandığı iki ifade var biri gözün nuru biri kalbin süruru. İnsan çocuk da bunu yaşıyor ama torunda bunu, biraz da torun sahibi olunca insanın dünyayla ilişkisi azalıyor o yüzden farklı oluyor.
Babam okuma yazma bilmeden askere gider fakat askerden ilim sahibi olarak döner. Toroslar'da bir jandarma olarak görev yapar. Zaman zaman kaçarak imamdan ders almaya başlar. Komutan bunu fark eder ve gayesini sorar. Der ki, madem bu kadar isteklisin ben sana her gün ders vereyim der. Bizim evde şeyhlerden alimlerden çok baş gedikli daima konuşulurdu. Babamda geç ilimle tanışmış olma nedeniyle bir ilim hasreti vardı. Biz dünyaya gelmeden bir ilim planı yapmıştı. Çocukluktan itibaren 'siz ilim adamı olacaksınız' derdi. İlimle geç tanışmış olmasının bir ızdırabı vardı içinde.
Baba önemlidir ama Peygamberimiz üçüncü sıradan sonra babayı zikretmiştir. Önce annen, annen, annen demiştir. 11 yaşımdan itibaren ben hep annemden uzakta yaşadım. Uzak yerlerde yatılı okudum buna rağmen her insanın mayasını yoğurmada annenin sözü yadsınamaz.
Eşim Hatice Hanım, bir eşin yol arkadaşının eşine kazandıracağı her şeyi veren bir yol arkadaşı. Aynı zamanda ilimde de yol arkadaşım oldu. 3 çocuğu okula gönderdikten sonra üniversite sınavına girdi. Ben üniversitede asistanken gelip talebe oldu bana. Biz her şeyi birlikte yazmaya çalışmaya başladık. Benim yazdığım yazılarda kimse bilmez ama hep bir müdahalesi vardır. Hz. Ayşe'nin Kur'an tefsirine katkıları üzerine bir yüksek lisans yaptı. Tüm gecikmeleri de benden dolayı olmuştur, sonrasında doktora yaptı.
Hiçbir din boşluğa nazil olmaz, bir kültüre nazil olur. Ama kendisinden olanı ve olmayanı ayırt eder, söyler. Eğer insana ve topluma bir zararı yoksa din hiçbir kültüre müdahale etmez.
Peygamber Efendimizin örnek alınsın diye yaptığı her şey sünnettir. Dini olanla kültürel olanı, daha doğrusu sünnet Kur'an'ın içine nazil olduğu evdir. Bu evi asla yıkamayız.
Modern zamanlarda dini kültürden arındırma saf din elde etme çabası, bu iddia beraberinde başka sorunları getirdi. Bu iddia ilk 3 asrın kültürünü din haline getirdi. Dini sadece metinlere indirdiler. Dini yorumladıklarını da unuttular. Ayrıca ilk 3 asrın tüm uygulamalarını da hiçbir eleştiriye tabi tutmadıklarının farkında olmadılar. Kültürü din haline getirmek ne kadar yanlış ise dini sadece modern zamanlarda kültürün bir ögesi olarak okumak o kadar yanlıştır.
Aklın, ruhun ve kalbin sünnetlerini ihmal ediyoruz. Ruhu yok eden şekilcilik dinin reddettiği bir şeydir. Efendimizin üzerinde en önemli vasfı rahmettir merhamettir. Peygamberimiz, temizliği imanın yarısı kabul eden bir Peygamber. Temizliğin ne olduğunu bilmeyen bir topluma günde 5 kez diş fırçalamayı emretti.
Fakültede derse girdiğimiz zaman hocalarımızdan öğrendiğim bir şeydi. İlk derste bir kağıt ve bir kalem verip 'Sünnet dendiğinde ilk 10 maddeyi yazın' diyoruz. Orada misvak kullanmak var, orada yemeğe tuzla başamak var. Ama orada Peygamber gibi hayvanlara tüm canlılara merhametli olmak, kadınlara nezaketle davranmak yok. Bu tüm İslam dünyasında ciddi bir sorundur. Bunu aştığımızda Kur'an-sünnet tartışması biter diye düşünüyorum.
Tebessümü sadaka olarak ilan eden bir Peygamberin ümmetiyiz.
Cehalet mühendisliği diye bir ksvtam vardır. İnsanları malumat yoluyla cahil bırakır. Bundan bir netice çıkmaz bir bilgi kaosu oluşur. Beraberinde bir idrak kaosunu oluşturuyor.
Birinci gayemiz, resmi vazifelerden sonra bireysel olarak bu toprağın çocuğu olarak sahip olduğum azıcık birikimle bana düşen nedir diye sorduğumda, hem Türkiye'de az önce ifade ettiğimiz bu bilgi kaosunu ortan kaldırmak, bazı genç dostlarımız ve hocalarımızla istişare ederek Türkiye'nin birikiminden istifade ederek ilim adamı olmaya karar vermiş gençlerle düşünmek farzını nasıl ifa edebiliriz.