
Yazar Selçuk Küpçük’ün “Türk Sinemasında Politik Milliyetçilik” kitabı ülkücülerin sinemaya dair yarım kalan öyküsünü anlatıyor. Yeni Şafak’a konuşan Küpçük, “Bir anlamda Türk sinemasının eksik karesini tamamladım” dedi.
Türk şiir poetikası, Türkiye’de dergicilik, müzik sosyolojisi gibi temel alanlarda araştırmaları bulunan yazar Selçuk Küpçük’ün “Türk Sinemasında Politik Milliyetçilik” kitabı Loras Yayınları’ndan çıktı. Kitapta Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP) döneminden başlayıp, ağırlıklı 1970’lerin Milliyetçi Hareket Partisi (MHP)’si ve 12 Eylül darbesi sonrası politik milliyetçi çevrenin sinemaya dair yarım kalıp devam ettirilmek istenen öyküsü bulunuyor. Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) Sinema Kulübündeki İslamcı ve ülkücü ayrışmasının arka planının da detaylı biçimde anlatıldığı kitapta, sinema tarihimize girmesi gereken müstakil başlıklar söz konusu. Küpçük’le Türk sinemasının eksik karesini ve yarım bırakılma sebeplerini konuştuk:
CHP resmi milliyetçiliği temsil ediyor. Türklüğü Türkiye’yle sınırlandırmakta. CKMP-MHP çizgisi ise Osmanlı/Selçuklu tarihini kapsayarak Orta Asya’ya kadar bağlıyor. Durmuş Hocaoğlu buna sivil milliyetçilik derdi. Kitap, Türk sinemasında sivil milliyetçiğin politik örgütlenmelerinde sinemanın izini sürüyor. Ulusal, Devrimci, Milli Sinema arayışları varken ülkücüler ne yapıyordu sorumun cevabı aslında bu. Kazdıkça ortaya inanılmaz bilgiler çıktı. Bir anlamda Türk sinemasının eksik karesini tamamladım.

OSMAN SEDEN MHP ÜYESİYDİ
60’larda ortaya çıkan Türk tarihi filmleri CKMP-MHP’deki milliyetçi aksla örtüşüyor. Natuk Baytan’ın sosyalizm karşıtlığı, Türk-İslam kimliğine atıflar yapan söylemleriyle ülkücülerin politik dili arasında fark yok. Sadettin Erbil, Talat Gözbak gibi Yeşilçam oyuncuları CKMP’nin kamplarında ülkücülere sinema eğitimi veriyor. Osman Seden, Berker İnanoğlu 77’de MHP üyesi. Dönemin popüler oyuncuları Hüseyin Peyda, Serdar Gökhan, Salih Kırmızı, Tamer Yiğit, Yalçın Gülhan, yönetmen Ümit Utku’nun MHP liderini ziyaretleri var. Çok daha derin öykülerle beraber Türkiye’de politik milliyetçiliğin Türk sinemasıyla kurduğu, şimdiye kadar kayda geçmemiş ilişkisi söz konusu.
ÜLKÜCÜ FİLM YAPMAK İÇİN ÇAKMAKLI’YLA ANLAŞMIŞLAR
70’lerde hayatın bütün kompartımanlarının karşıtlık üzerinden ikiye ayrıldığını düşündüğümüzde iki sinema arayışının da kendine mahsus çevresi var. Sinema yazımı Devrimci ve Milli tezler konusunda bir literatüre sahip. Ama ülkücü hareketin bu tartışmalar olurken ne yaptığı hiç sorulmadı.
1976’da “Milli Ülkücü Sinema Cephesi Bildirisi” yayınlanıp Ankara’da sinema günleri düzenleniyor. Gazete ve dergilerinde hatırı sayılır sinema ilgisi mevcut. TÖMFED diye bir kurumda tiyatro, halk oyunları ve müziğin yanında sinema eğitimleri veriliyor. Türkiye’de olmayan makineler getirtilip, montaj stüdyoları kuruluyor Ankara’da. Askeri savcının iddianamesinde de mevcut bunlar. 70’lerde hemen her şehirde ülkü ocakları temsiller çıkartıyor. Tabii Türk soluna göre geç kalmış bu ilgi belli bir birikime ulaşmak üzereyken 12 Eylül darbesi bu süreci durduruyor. Hatta ülkü ocakları bir “ülkücü film” yapmak için Bahaeddin Özkişi’nin “Köse Kadı” romanı üzerinde Yücel Çakmaklı’yla anlaşıyor. Ancak 12 Eylül darbesi oluyor.
DÖNEMİN ŞİDDET TARİHİ ÜLKÜCÜLERE FATURA EDİLDİ
Sovyet karşıtı “501 Numaralı Hücre”den başlayarak “Güneş Ne Zaman Doğacak”, “Gülün Bittiği Yer”, “Kafes”, “Ankara Yazı” gibi ülkücü düşüncenin tezleriyle örtüşen filmleri inceledim kitapta. Ülkücü yönetmenlerin sol terör örgütlerini anlattığı son dönem filmler, Batı sinemasında ülkücü temsilleri gibi alt başlıklar açtım. 70’leri anlatan filmlerde dönemin şiddet tarihini ülkücülere fatura eden kaba bir örtme biçimi söz konusu. Türk sineması oradan epik bir sol tarih çıkarmaya çalışıyor. Oysa 70’lerden sağı ve soluyla kimse masum çıkamaz.