2011 yılına girildiğinde Ankara ile tam entegrasyon adımlarına hız veren Şam yönetimi, Tunus, Mısır ve Libya’yı altüst etmiş Arap Baharı’ndan şüphesiz ürküyordu. Ülkeyi 1971’den 2000 yılına kadar Hafız Esed yönetmiş ve öldüğünde yerine oğlu Beşar geçmişti. Oğul Esed, iktidarının 11’inci yılını, rejim ise ülkede 40’ıncı yılını yaşıyordu. Tunus’ta Zeynel Abidin Bin Ali’yi, Mısır’da Hüsnü Mübarek’i koltuğundan eden, Libya’da ise Muammer Kaddafi’nin linç edilerek öldürülmesiyle bitecek iç savaşı başlatan Arap Baharı, Suriye’ye aynı yılın mart ayında uğradı. Başkent Şam’ın güneyinde, Ürdün sınırındaki Dera’da Muaviye Sayasna adlı gencin, okuduğu okulun dış duvarına “Ey doktor, şimdi sıra sende” yazması devrimin fitilini ateşledi. Doktordan kastı göz doktoru Beşar Esed’di.
Duvarlara slogan yazdığı belirlenen 13 çocuk gözaltına alınırken kentte cuma namazının ardından patlak veren gösterilerde kan aktı. Dera’da yaşayanlar, dışarıdan gelenler ve Suriye polisi arasında çıkan çatışmalarda 100’den fazla kişi öldü. Olayları yatıştırmak için Dera Valisi’ni görevden alan, daha sonra 48 yıllık Baas iktidarı boyunca sürmüş OHAL’i kaldıracağını vadeden Esed, siyasi tutukluların bir kısmını cezaevinden saldı ama bu zeytin dalı ülkede kopan fırtınayı durdurmaya yetmedi. Dera’nın ardından Akdeniz sahilindeki Lazkiye’nin sokaklarında beliren silahlı kişiler 12 kişiyi öldürdü. Esed taraftarları ise meydanlara iniyordu. Esed'in olayların büyümemesi için reform yönlü müdahale etmemesiyle Şam'da gösteriler yapıldı. Burada çok sayıda kişi hayatını kaybetti.
Humus’un Saat Meydanı’na ise binlerce kişi kamp kuruyordu. Bir mesaj yayınlayan rejim, “provokatörlere artık müsamahakâr davranılmayacağını” duyurdu. Çok geçmeden Baas rejiminin acımasız çarkları işlemeye başladı. Guta’da devlet görevlileri evlere baskınlar düzenleyip gözaltına aldığı kişilere çok kötü muamelede bulundu, Beşar’ın kardeşi Mahir Esed ise tanklarla Dera’ya girdi. Onlarca kişi sokaklarda infaz edildi. Hama ve Humus’ta rejimin keskin nişancıları sokakta insan avlamaya başladı. Suriyeliler, her gün neredeyse 50 kişinin öldürüldüğü ülkelerini terk etmeye başladı. Yüzlerce kişi tel örgüleri aşıp Türkiye’ye girdiğinde takvimler Mayıs 2011’i gösteriyordu.
Rejim sonraki günlerde tüm ülkeyi saran isyan dalgasını kanla bastırmayı sürdürdü. Halka yönelik sindirme operasyonlarında Şebbihaların da devreye alınması, tabanda öfkeyi daha da artırdı. “Esed ailesinin yasalardan bağımsız katliam çeteleri” olarak bilinen Şebbihalar, daha sonra hep sorgusuz infazlar, kadın-çocuk demeksizin yaptıkları işkence ve yağmalarla gündeme geldi. Şebbihalara kısa süre sonra İranlı milisler de eklendi.
Türk ordusunun o dönem Suriye’ye askeri müdahalesi, aynı zamanda İran’la cephe savaşı anlamına gelecekti. ABD’lilerin ardı ardına Ankara’yı ziyaret ettiği 2012'nin Türkiye, İran’la savaş yemini yutmamakta kararlı davrandı. Ankara işte bu yüzden, “Baskıdan kaçan tüm Suriye halkını Türkiye’ye kabul ederiz” mesajı verdi. Ancak göçlerden gelecek zararı en aza indirgemek için sınırda güvenli bölge kurma planı da devreye alındı. Tahran, Devrim Muhafızları’nı Suriye’ye taşımayı sürdürürken, rejimin elindeki Rus yapımı savunma sistemleri Hatay-Lazkiye sınır hattında keşif uçuşu yapan silahsız Türk F-4 uçağını düşürdü. Saldırıyla birlikte Ankara’nın Şam’a angajman kuralları değişti. Sınıra yaklaşan her rejim askeri TSK için hedefti.
Suriye’deki iç savaş başladığı andan itibaren Türkiye, ülkelerindeki zulümden kaçan mültecilere kapılarını açtı. Bu süreçte Suriye’deki insanlık dışı dramı okuyucularına aktaran Yeni Şafak, sorunların çözümü noktasında da yapıcı çalışmalara imza attı. Suriye’de halk açlıktan ölürken sözde savaşı durdurmak için gelen ülkeler insani yardım dışında silah sistemlerini getirmeyi tercih etti. Yeni Şafak, bu gelişmelerden birini “İran’dan PKK’ya füze rampası” başlığıyla duyurdu. Yeni Şafak, 9 Ocak 2016’da BM'nin Şam’da bir hastane başhekiminin yardım başvurusuna verdiği “yılbaşı tatili” reddini de “Tatildeyiz, siz ölün” başlığıyla manşete taşındı.