Fiziken çizilen sınırların artık çok bağlayıcı olmadığı bir dünyada yaşıyoruz. Bugün için sınırları kaldıran en temel amilin teknoloji olduğunu çok rahatlıkla söyleyebiliyoruz. Ama bir de gönül bağıyla bağlı bulunduğumuz bir coğrafya var ki buradaki sınırı dil, kelimeler ve metinler belirliyor ve pekiştiriyor.
Uzaktaki evimizden, bizlere uzakları yakın eden portreler Balkan Defteri –İsimler, Eserler ve Hayatlar- (Ketebe yay. Nisan 2020, 252 s.) ismiyle yayımlandı. Uzun yıllardır Balkan coğrafyası üzerine yazılar yazan Ayhan Demir, neredeyse bu coğrafyayı edebi metinler bağlamında ihtisas alanı olarak seçmiş. Balkan Defteri’ne kaydı düşülen her isim başlı başına bir fikir ve edebi işçilik gerektiriyor. Ayhan Demir de bu işi layıkıyla yerine getirmiş isimlerden birisi. Kitabın yazım düşüncesi aslında Balkanlarla aramızda fiziken doğan uzaklığın fikren de desteklenmeye çalışılmasına birer karşı duruş mahiyetindedir. Bu bağlamda yazar Aliya İzzetbegoviç’in “hatırlama, ilerlemiş medeni halklar ile geri kalmış ilkel halkları birbirinden ayıran ölçüttür.” Sözüne atıf yapıyor. 1912-1913 yıllarında başlayan Balkanlardaki büyük coğrafyadan ve tarihten kopuş, beraberinde büyük bir travmayı da getirmiştir. Öyle ki düne kadar Osmanlı beldesi olan Yanya, İşkodra, Selanik, Manastır, Dedeağaç, Sofulu, İskeçe, Dimetoka, Kırcaali ve daha niceleri elimizden kayıp gitti. Bugün o diyarlardan seslenen ve yine konusu biz olan Meşa Selimoviç, Dirtero Agolli, İvo Andriç, İsmail Kadare, Kim Mehmeti, Nusret Dişo Ülkü, İlhami Emin, taşları konuşturan şair Mak (Mehmedaliya) Dizdar, Necad İbrişimoviç, Cevad Karahasan, Balkan Defteri’nde yeniden yankı buluyor. Sadece kayıp coğrafyada bizden olan sesler değil, öfke ve nefretin sesi olmuş Radovan Karaciç gibi isimler de Kötü Bir Şair, Usta Bir Katil başlığı ile yer alıyor.
Yazarın iki bölüme ayırdığı kitabın ilk bölümünde 11 isim salt biyografilerinin yer almadığını, yazarların eserlerinin de tek tek değerlendirildiğini görüyoruz. Bu husus Balkan coğrafyasının sadece hafızasını tanıma açısından değil, literatür zenginliğini görme açısından da ayrıcalıklı bir durum arzediyor. Kitabı kıymetli kılan hususlardan birisi bu. Zira o coğrafyaya gitmeden edebi, fikri bir literatür oluşuyor zihninizde. İkinci bölümde üç isimle İlhami Emin, Kim Mehmeti, Necad İbrişimoviç’le yapılmış söyleşiler de tarihe kayıp düşme noktasında önemli bir vazife ifade ediyor.
Bosna-Hersek’in yaşayan en önemli yazarlarından Cevat Karahasan, Arnavutluk edebiyatının dünyaya açılan penceresi Dritero Agolli, Çağdaş Balkan edebiyatının en önemli isimlerinden İlhami Emin, yine Balkan edebiyatının önemli kalemlerinden İvo Andriç ve diğer isimler sizleri sadece coğrafyanın içine değil, eserleri de görmeye, anlamaya ve tanımaya sevk ediyor. Burada Balkan Edebiyatını yeniden tanıma noktasında bir hafıza tazeleme vazifesi ifa eden Ketebe yayınlarından çıkan seçkiye de dikkat kesilmek gerekiyor. Zira bu kitapla birlikte tamamlayıcı metinleri ihtiva etmektedir.
Kitapta dikkat çeken isimlerden birisi yakın zamanda aramızdan ayrılan İlhami Emin (öl. 28.04.2020). Doğu Makedonyalı Yörük Türklerinden olan İlhami Emin 1931 yılında Radoviş’te dünyaya gelmiş. Makedon Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun. Hayatı gazete, dergi ve yayın dünyası içinde geçmiş. En önemli görevi ise Tito Yugoslavyasında 10 yıl boyunca yeminli Türkçe tercümanlığı yapmış olması. Dört kez de Turgut Özal’ın Makedonca tercümanlığını yapmış. Türkçeye çok fazla eseri çevrilen İlhami Emin’in eserlerinde tekke motiflerini, halk türkülerinin esintilerini görmeniz mümkün. Yazar Ayhan Demir’in de dikkat çektiği husus İlhami Emin’in Güller üzerinden yürüttüğü bir dizi eseri yazarın düşünce ve duygu dünyası hakkında fikir veriyor. Yörük Türklüğünün önemli izlerini taşıyan Yürüyen Duvar isimli romanında ise altı asır boyunca yaşanan zorunlu göçler, parçalanmış hayatlar ve acılar; Melami, Mevlevi, Alevi, Bektaşi, ve Yörük kültürüyle harmanlanarak okurla buluşmuş. Yazarın ifadesi ile geçmiş sadece dünümüzü anlatmaz, günümüzü ve önümüzü de aydınlatır. Mesele coğrafya, tarih, edebiyat olduğunda ise önümüze bambaşka bir okyanus çıkar aynen Balkan Coğrafyasında olduğu gibi…