Sinemanın geleceğinde yapay zekanın varlığı artık herkesin kabulü. Nasıl olacağı noktasında günden güne artan veriler ve yorumlar olmakla beraber bazı önemli isimlerin açıklamaları da projeksiyon sunuyor. Son olarak yönetmen Tim Burton’ın bu konuda dikkat çeken açıklamaları oldu. The Independent’a konuşan Burton, yapay zekanın insanın ruhunu emen bir tarafı olduğunu söyledi.
Bu açıklamayı Burton’ın yapmış olması önemli. Zira kendisi de sinemada teknolojiyi en iyi kullanan ve çığır açan isimlerden… Özellikle Ölü Gelin, Makas Eller ve Çarli’nin Çikolata Fabrikası filmleriyle tanıdığımız, absürt tarzıyla dikkat çeken yönetmen, yapay zekanın animasyon için belki de en büyük bir tehdidi oluşturduğunu düşünüyor.
Burton, filmdeki karakterlerinin yapay zeka ile yeniden oluşturulması üzerine bu açıklamaları yaptı. Yönetmenin şu sözleri mühim:
“Sana verdiği duyguyu anlatamam. Bu bana diğer kültürlerin ‘Fotoğrafımı çekme çünkü ruhunu alıp götürüyor’ dediğini hatırlattı. Onun yaptığı şey senden bir şeyler emmek. Ruhunuzdan bir şeyler alır; bu çok rahatsız edici, özellikle de seninle ilgiliyse. İnsanlığınızı, ruhunuzu alan bir robot gibi.”
Sinemanın en başından teknoloji ile doğrudan bağlantılı olduğunu düşündüğümüzde yapay zeka konusu üzerine fikri mülahazaların ne denli önemli olduğu anlaşılabilir. Çünkü er ya da geç bilgisayarlar sinemada söz sahibi olacak. Elbette insan tasarımı ve tecrübesi ile bu hayat bulacak. Fekat sonrasında etkisi ve yetkisinin nasıl şekilleneceğini bilemiyoruz. Bilgisayarların uzak gelecekte insana patron olması ve dünyayı ele geçirmesini bilim-kurgu filmlerinde çokça gördük. Bunlar sadece hayal ürünü değil. Aynı zamanda geleceğe dair beklenti ve yorumlardır.
Bunun için hazırlığımız var mı?
Ne gibi bir hazırlık olabilir?
Öncelikle düşünürler ve sinemacılar yapay zekanın etkisinin artacağı noktaları önceden tahmin edip yaklaşım belirlemeli. Mesela filmi baştan sona yapay zekanın yapacak olması gibi bir ihtimali (ki bazı örnekler ortaya çıkmaya başladı) düşünmeliyiz. Bu neye yol açacak? İnsan gibi yapabilecek mi? İnsanın eserine kattığı ruhu oluşturma ihtimalini zayıf görsek de bunun izleyicide ve sonrasında üretimdeki etkisi ne olacak?
Burton’ın da altınız çizdiği “ruhu emme” hususu hayati derecede önemli. Sinema ruh verirken, yapay zeka üretimi ruh emen bir yapıya sahip. İnsan için bir düşünme biçimi, felsefe yöntemi haline gelen sinemanın ruhsuz bir yapıya bürünmesi kabul edilebilir mi?
Netflix yapımı Black Mirror dizisinin son sezonunun ilk bölümü de böylesi bir konuyu ele alıyordu. “Joan İğrenç Biri” başlıklı bölümde, sıradan bir kadın olan Joan bir gün kendisini dijital yayın platformunda görür. Daha doğrusu tip olarak kendisinin benzeri ama anlatılanlar son yaşadıklarına odaklanıyordur. Günlük yaşamı ve sırları küresel bir yayın hizmeti tarafından diziye uyarlanmıştır. Üyelik sözleşmesinde de bunun iznini vermiştir. Hukuki olarak bir sorun yoktur. Ve bu başlangıçtır. Platformun planı, orta vadede üyelerinin tamamını kullanarak tamamen yapay zeka marifetiyle bu şekilde üretim yapmaktır. Gerçek gibi görünen görüntüler de yapay zeka tarafından kurgulanan gerçek resimlerdir.
Netflix dizisinde yaşananları yakın zamanda görmeyeceğimizi kim garanti edebilir? Bilgisayarların dünya idaresini ele almasının yöntemlerinden biri de bu olamaz mı?
O halde ne yapılmalı? Ya da bir şey yapılmalı mı? Peki, bir şey yapılabilir mi?
İşte üzerine düşünülmesi gereken noktalar bunlar? Teknolojinin hayatımızın her alanına girmesi, yönlendirmesi, yardımcı olmak iddiasıyla teslim alması apaçık ortadayken gelecekte olması muhtemel şeylere dair hazırlık yapmamak insana yakışır mı?
Sadece üreticiyi değil izleyiciyi de ilgilendiren yanı söz konusu. Ne izlediğimize bizim yerimize birilerinin karar veriyor olmasını sorun etmemiz lazım. Kendimize sorun çıkarmalıyız. Sorun yoksa, çözüme de gerek yoktur. Yapay zekanın kolaylaştırmak adına izleyiciyi teslim aldığının farkına varmalıyız. İzleyici bunun bilincinde olarak izleme alışkanlığını kendisi kontrol etmeli. Mesuliyetten kaçmak mümkün değil. Olacak olan, olacaktır. Bunun şimdiden görebiliyorsak bir şeyler yapmalıyız.
Teorisyenlerin bunun üzerine düşünmesi gerekir. İnsan eliyle ortaya çıkan imkanların insanı teslim alma yolları tıkanmalı. İzleyici bu duruma hazırlıklı olmalı. Sinemanın ruh veren gücü tam da bu noktada panzehir olarak kullanılmalı. Teknolojiyi inkar etmek ve yapay zekayı hiç kullanmamak gibi bir önlemden bahsetmiyoruz. Aksine yapay zeka ile birlikte bunu yapmalıyız. Nasıl olacaksa olmalıdır!