Türkiye Günlük Koronavirüs Tablosu, "covid19.saglik.gov.tr" adresinden paylaşıldı.
Buna göre, son 24 saatte 136 bin 418 Kovid-19 testi yapıldı, 6 bin 562 kişinin testi pozitif çıktı, 128 kişi hayatını kaybetti.
Hasta sayısı 641 olarak açıklandı. Son 24 saatte 7 bin 6 kişinin Kovid-19 tedavisi ya da karantinasının sona ermesiyle iyileşen sayısı 2 milyon 362 bin 415'e yükseldi.
Test sayısı 29 milyon 631 bin 422'ye ulaştı.
Vaka sayısı 2 milyon 477 bin 463, vefat sayısı 25 bin 993, ağır hasta sayısı 1634 oldu.
Haftalık verilere göre, bu hafta hastalarda zatürre oranı yüzde 4,7, yatak doluluk oranı yüzde 45,2, erişkin yoğun bakım doluluk oranı yüzde 59, ventilatör doluluk oranı yüzde 30,1, ortalama temaslı tespit süresi 8 saat, filiasyon oranı ise yüzde 99,9 olarak gerçekleşti.
Geçtiğimiz 7 günün koronavirüs verileri
Koronavirüs aşı ile ismini duyuran Uğur Şahin’in ekibi: Kişiye özgü aşılar olacak
Dr. Elif Diken ve Dr. Mustafa Diken çifti, çeşitli kanser türlerinin tedavisi için de mRNA aşıları üzerinde çalışıyor. Kovid pandemisinde, hastalığa karşı hızla aşı geliştirilmesini sağlayan ve yüzde 90'ların üzerinde koruyucu olduğu ifade edilen aşı çalışmalarında, 'mesajcı RNA (mRNA)' teknolojisi, birdenbire tüm dünyanın gündemine oturdu.
mRNA aşıları, Kovid'de elde edilen bu başarı ile adını duyursa da aslında 20 yıldan fazladır kanser ve bazı bağışıklık sistemi hastalıklarının çözümü için "bağışıklık hücrelerini eğitmeye yönelik" tasarlanan bir yöntem. Çalışmalarını Almanya'da yürüten ve BionTech'in kurucusu Prof. Dr. Uğur Şahin ile Prof. Dr. Özlem Türeci'nin Kovid aşısındaki bu başarılsı, onları dünyanın gündeminde taşırken, yıllardır yürüttükleri başka bir çalışmanın ilk sonuçları da bu kez, halen tedavisi olmayan Multipl Skleroz (MS) hastalığı için umut oldu.
GELECEĞİN TEDAVİLERİ mRNA AŞILARINDA OLABİLİR
BioNTech ile yine Almanya`nın Mainz şehrindeki Johannes Gutenberg Üniversitesi Tıp Fakültesi ve TRON Translasyonel Onkoloji Enstitüsü'nden bilim insanlarının yaklaşık 6 yıldır üzerinde çalıştığı MS aşısı, farelerde hastalığın gelişmesini önledi ya da geriletti. Aşı çalışmasıyla ilgili bilimsel makale, dünyanın en saygın tıp dergilerinden Science'a kabul edilerek 8 Ocak'ta yayınlanınca, Türeci ve Şahin çifti bir kez daha dünyanın gündemine oturdu.
Araştırma ekibindeki 17 bilim insanı içinde yer alan ve ikisi de yıllardır Şahin ve Türeci çiftiyle çalışan TRON Translasyonel Onkoloji Enstitüsü İmmünoterapi Bölümü Başkan Yardımcısı Dr. Mustafa Diken ve aynı enstitüde araştırmacı olarak görev yapan eşi Dr. Elif Diken, hem MS, hem de bazı kanser türlerinin tedavisine yönelik mRNA çalışmalarıyla ilgili detayları, ilk kez Demirören Haber Ajansı'na anlattı. Diken çifti, başta kanserler olmak üzere pek çok hastalık için geleceğin tedavilerinin mRNA aşılarında olabileceğini söyledi.
"İLGİ KOVİD'E DÖNÜNCE MS MAKALESİ GECİKTİ"
Dr. Elif Diken, Science'da da yayınlanan ve bilim dünyasında heyecanla karşılanan MS araştırmalarıyla ilgili, "MS'in tedavisini fareler üzerinde gösterdik. Fakat bu aslında daha çok bir başlangıç. İnsan çalışmalarına biraz daha yolumuz var. Tabii ki umut vadediyor bu sonuçlar. Ama insan çalışmalarının tamamlanması ve bir ürünün ortaya çıkması için zamana ihtiyaç var" dedi.
Dr. Mustafa Diken ise "Bu proje bizim son 5-6 yıldır üzerinde çalıştığımız bir proje. Aslında Kovid aşısından daha önce başladığımız, TRON'daki multidisipliner çalışma grubunun, aynı zamanda Johannes Gutenberg Üniversitesi Tıp Fakültesi ve BioNTech ile ortaklaşa yürüttüğü bir projeydi. Biz RNA aşılarını çok farklı hastalıklar üzerinde denemek için çalışıyoruz. Bu zaten Kovid'den önce de yürütülen çalışmalardı. Aslında Kovid'den dolayı makaleyi yayınlamamız biraz da gecikti. Çünkü daha önce tamamladığımız bir çalışmaydı ama yayınlanması zaman aldı, zira bütün ilgi Kovid'e dönmüştü. Ama sonunda saygın bir bilimsel dergide yayınlayabildiğimiz için mutluyuz" şeklinde konuştu.
GENÇ YAŞA SIĞDIRILAN BAŞARILI YÜKSELİŞ
Marmara Üniversitesi'nde Biyoloji Öğretmenliği okuduktan sonra yüksek lisansını Biyomühendislik Fakültesi'nde yapan ve 2013 yılında doktora yapmak üzere Almanya'ya giden Dr. Elif Diken (33), önce Johannes Gutenberg Üniversitesi Mainz Tıp Fakültesi'nde İnsan Genetiği Bölümü'nde doktorasını tamamladı.
Ardından 2017'de yine aynı üniversiteye bağlı TRON Translasyonel Onkoloji Enstitüsü'nde doktora sonrası araştırmacı olarak çalışmaya başladı ve o tarihten bu yana da Prof. Dr. Uğur Şahin ile birlikte çalışmalarını yürütüyor. Onlarla çalışmayı büyük bir şans olarak gördüğünü söyleyen Dr. Elif Diken, "Bilimsel konularda çok cesurca davranıp yeni alanlara el attıkları için, bizim açımızdan büyük bir mesleki şans" dedi.
"İKİSİ DE GERÇEKTEN ALÇAK GÖNÜLLÜ İNSANLAR"
Aynı zamanda BioNTech Aşı ve İmmünoloji Bölümü Başkanı olarak da görev yapan Dr. Mustafa Diken (38) ise ODTÜ Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümünde okurken son sınıfta Şahin ve Türeci çiftiyle tanıştığını belirterek "Uğur ve Özlem hocaların daha önce üzerinde çalıştığı ve buldukları bir metot üzerine staj yaptım son sınıftayken. Onları makalelerinden bu vesileyle tanıyıp kendilerine başvurdum. 2005'de doktora yapmak için kabul aldım ve hala birlikte çalışıyoruz. Doktoramdan sonra da kurduğumuz şirketlerin hem kuruluşunda hem yönetiminde görev almaya başladım. BioNTech'de Aşı ve İmmunoloji bölümünün başındayım ama aynı zamanda MS çalışmasının yürütücülerinden biri olan TRON Araştırma Enstitüsü'nde İmmünoterapi Bölümü Başkan Yardımcılığı görevini yapıyorum. Uğur ve Özlem Hoca ile uzun süredir çalışıyorum. Hem bilimsel olarak, hem insan olarak çok iyi ve alçak gönüllü insanlar. Burada büyük bir grubu yönetiyorlar. Üniversite, enstitü ve BioNTech'de 1500 kişilik bir grubun başındalar" diye konuştu.
BAĞIŞIKLIK HÜCRELERİ RNA İLE EĞİTİLİYOR
Bağışıklık sisteminin, sinir hücrelerinin çevresinde bulunan "miyelin" kılıfını düşman olarak görüp buna saldırmasıyla oluşan MS hastalığının otoimmün bir hastalık olduğunu vurgulayan Dr. Elif Diken, kişinin kendi bağışıklık sisteminin, kendi doku hücrelerine zarar verdiğine dikkat çekerek, çalıştıkları mRNA aşısının bu mekanizmadan hareketle dizayn edildiğini söyledi ve şu bilgileri verdi:
"Bu hastalığı yenmek için çıkış noktamız, bu bağışıklık hücrelerine, kendi hücrelerimize saldırmaması gerektiğini öğretmek. Bu aşıyla, vücudumuzda tanıyacağı moleküllere uygun gen bölgelerini RNA ile kodlayarak aslında bağışıklık hücreleri içerisindeki düzenleyici yapıdaki hücrelerin sayısını artırmak ve artık dokulara zarar vermesini engellemek amaçlandı. Tedavideki başarı sonrasında da yaptığımız analizlerde, gerçekten saldırgan bağışıklık hücrelerinde azalma ve düzenleyici, durdurucu bağışıklık hücrelerinin sayısında artış olduğunu gözlemledik. Yani planladığımız çalışmanın amacına uygun bir şekilde moleküler düzeyde bir cevap oluşturduğunu gördük"
"KÜTÜPHANENİN TAMAMINI DEĞİL TEK KİTABI TANITIYORUZ"
MS hastalarında bağışıklık baskılayıcı tedaviler kullanıldığını, bunun da vücudu diğer tehditlere karşı savunmasız bırakabildiğini ve tam olarak çözüm olamadığını vurgulayan Dr. Mustafa Diken de "Buradaki amaç, RNA ile (hücreye) sadece istediğimiz mesajı vererek, yani bütün bir kütüphaneyi durdurmayı değil; sadece belirlediğimiz bir kitabı oradan seçip, onu hücreye tanıtarak, sadece ona karşı bir cevap oluşturmayı sağlamak. Böylece bu yöntem çok daha özel, sadece MS'e karşı olan bir bağışıklık cevabını baskılayarak, diğer hastalıklara karşı olan bağışıklık yanıtında bir etki yapmıyor. Çalışmamızda başka herhangi bir aşılamaya ya da bir virüs atağına karşı farelerde bir değişiklik olmadı. Ama MS oluşmasında ya da oluşan MS'in düzeyinde belirgin ölçüde gerilemeyi sağladı. Bu da tedavi ederken, vücutta başka bir şeye zarar verilmesini ya da vücudun başka bir tehdide karşı savunmasız bırakılmasını önlüyor. Bu açıdan RNA çok özel bir molekül" diye konuştu.
"mRNA GENETİĞİ DEĞİŞTİRMİYOR, HÜCREYİ EĞİTİYOR"
mRNA'nın çok modüler (uyarlanabilir) bir çalışma platformu sağlayabildiğini ve bu özelliği ile kanser ve diğer hastalıkların tedavisinde de kullanılabildiğini belirten Dr. Mustafa Diken, sözlerini şöyle sürdürdü:
"mRNA molekülünün Kovid aşılarındaki başarısı aslında RNA'nın ne kadar güvenilir, etkin ve aynı zamanda hızlı bir şekilde üretilebildiğini gösterdi. Bu anlamda diğer hastalıklar için de mRNA'nın artık hızlı bir şekilde ilerleme kaydedeceğine inanıyorum. RNA molekülünün güzel bir avantajı, belli bir yarı ömrü var. Hücreye girdikten sonra proteini kodlayıp daha sonra kendisi hücredeki mekanizmalar tarafından parçalanarak yok ediliyor. Yani hücrenin genetiğini değiştirmekten çok, hücreyi bir anlamda istediğimiz ölçüde ve istediğimiz süre boyunca modüle etmiş (uyarlamış) oluyoruz. Kanser aşılarında bunu, kansere özgü molekülleri hücreye tanıtmak için kullanırken; Kovid aşısında, virüsün belli moleküllerini hücreye tanıtmak için kullanıyoruz. (Bağışıklık sistemine bunlarla 'savaşmayı' öğretiyoruz) Son çalışmamızda ise MS'e özgü molekülleri hücreye tanıtarak, bu sefer kanser ve Kovid'den farklı olarak, bunların aslında 'bağışıklık sisteminin dostu' olduğunu ve 'saldırmaması, savaşmaması' gerektiğini hücreye öğretiyoruz. Yani kanser ve Kovid aşılarının tam tersi bir mekanizmayı harekete geçirmiş oluyoruz. Aslında temel mantık aynı, sadece madalyonun iki yüzü gibi"
KOVİD AŞILARINDAKİ BAŞARI, ARAŞTIRMALARA DAHA ÇOK FON GETİRECEK
mRNA teknolojilerinin ardında uzun yıllara dayanan bir bilgi birikimi olduğunu belirten Dr. Elif Diken, "Aslında bu pandemi ile birlikte herkes tarafından öğrenildi ama mRNA çalışmaları uzun yıllardır yapılıyordu. mRNA aşılarının en güzel yanı da göreceli olarak hızla değiştirilebilir olması ve amaca uygun tekrar düzenlenebilmesi. Mustafa'nın dediği gibi, biz daha çok kanser alanında kullanıyorduk ama bu çalışma (MS) ile birlikte gösterdik ki aslında bağışıklık sistemini tersi yönde de aktive edebiliriz ya da baskılayabiliriz. Çalışmanın en büyük özgünlüğü de böyle bir sistemin aslında tersi yönde de uygulanabilir olduğunu göstermesi" diye konuştu. Kovid aşılarında elde edilen başarının, mRNA çalışmalarına ilgiyi artıracağını düşündüğünü söyleyen Dr. Mustafa Diken, "Eskiden bu araştırmalara fon bulmakta güçlük çekilirken şimdi artık devletlerin ve üniversitelerin RNA ile ilgili çalışma yapmak isteyen araştırma gruplarına daha çok fon ayıracağını düşünüyoruz. Bu da sadece bizim değil, başka araştırmacıların da katılımıyla bu işlerin daha hızlı bir şekilde, başka hastalıklar için de kullanılabilmesini sağlayacak" dedi.
"KİŞİYE ÖZGÜ KANSER 'AŞILARI' OLACAK"
Dr. Mustafa Diken, Kovid için bu kadar hızla aşı geliştirilebilirken kanser için neden halen uzun yıllardır mRNA çalışmalarının yapılıyor olduğu hakkında ise şu bilgileri verdi:
"Kanser karmaşık bir hastalık. Tek tür bir hastalık değil ve çok değişik kanser türleri var, aynı zamanda her kanser türü de her hastada farklı özelliklere, farklı ilerleyişe sahip. O yüzden de kansere özgü molekülleri bulmak daha uzun sürüyor. Ayrıca kanser kendi hücrelerimizden çıktığı için bağışıklık sistemine bunu tanıtmak her zaman kolay olmayabiliyor. Kovid bir patojen, dışarıdan gelen bir virüs. Bağışıklık sistemimiz zaten buna karşı savaşmak için programlanmış bir sistem. Ama kanser kendi içimizden bir oluşum olduğu için bağışıklık sisteminin normalde ilk yaptığı tabii ki kanser hücresine herhangi bir tepki vermemek. Yani ilk başta kontrol etmeye çalışsa da, daha sonra kendi hücremiz olduğu için tümör hücrelerinin etkisiyle bağışıklık baskılanıyor. (Kansere karşı savaşmayı bırakıyor) Bizim mRNA ile amacımız, bağışıklık sistemini kansere özgü moleküllere karşı aktive etmek. Elif de bu konuda çalışıyor, kansere özgü molekülleri bulmak, bunları karakterize etmek çok vakit alan bir işlem. Hem bizim hem diğer grupların yaptığı çalışmalarda da artık kişiye özgü kanser aşılarına doğru gidiyoruz. Her kişinin kendi tümörüne özgü molekülleri bularak bunları kodlayan mRNA aşıları geliştiriyoruz. Böylece kişiye özel aşılar yaparak daha etkin olabileceğimizi düşünüyoruz. Bu nedenlerle kansere karşı mRNA aşıları Kovid aşısı kadar hızlı olamayacak, daha uzun süreçler gerekiyor" Kanser aşılarının bireysel bağışıklık yanıtı nedeniyle herkeste aynı etkiyi veremeyeceğini söyleyen Dr. Elif Diken ise "Tek bir kanser aşısı, her hastada aynı etkiyi göstermeyebilir. Bir hasta bundan çok iyi bir şekilde yararlanabilirken başka bir hastada tabii ki kanser hücresinin genetik yapısı farklı olduğu için daha az etki sağlayabilir. Bu da bizi Mustafa'nın da belirttiği gibi, kişiye özgü, hastaya özgü kanser aşıları geliştirmeye ve üretmeye itiyor. Bu nedenle öncelikli amacımız tabii ki genel, birçok kişiye uygulanabilecek bir aşı üretmenin yanı sıra, aynı zamanda da kişiye özgü bir çözüm bulmak" dedi.
SADECE KOVİD VE KANSER DEĞİL, OTOİMMÜN HASTALIKLAR İÇİN DE UMUT
Dünyada birçok farklı kanser türüne karşı RNA aşılarının klinik çalışmaların da yapıldığını, yani bazı hasta gruplarında denendiğini anlatan Dr. Mustafa Diken, şu bilgileri vererek sözlerini noktaladı:
"Çeşitli aşamalarda denenen RNA aşıları var. Özellikle melanoma, yani cilt kanseri, akciğer kanseri, prostat kanseri gibi türlerde şu an denemeler devam ediyor. Zamanla RNA aşılarına olan ilginin ve fonun artması ile beraber, diğer kanser türlerine karşı da aşılar geliştirilecek ve denenecektir. RNA modüler (uyarlanabilir) bir platform olduğu için, o kansere özgü molekülleri bulduğumuz zaman, RNA'ya bunları kodlatarak bağışıklık sistemini kansere karşı savaşmak için eğitebileceğimize inanıyoruz. Bağışıklık sistemi hastalıklarında ise bağışıklık sisteminin saldırdığı molekül hedefleri farklı olsa da bu saldırı mekanizmaları benzer. Bağışıklık sistemi belli bir dokuya ait hücreyi, oradaki bir molekülü tanıyarak bir cevap oluşturuyor. Biz bu otoimmün hastalığa sebep olan hedef molekülleri bilebilirsek, bunları yine aynı kanserde olduğu gibi, RNA ile kodlayarak, bu tür hastalıklar için de tedaviler geliştirebiliriz. Mesela diyabet gibi ya da diğer otoimmün hastalıklar gibi. Tabii ki bunların hem klinik öncesi denemelerde, daha sonra da klinik açıdan ispatlanması lazım. Örneğin şu an klinik öncesi MS çalışmamızda gösterdiğimiz başarıdan cesaret alarak klinik çalışmalarla MS hastalarında da bu aşıyı denemek istiyoruz. Ama bunun için önümüzde hala bir yol var. Farelerde yaptığımız çalışmalar umut verici olsa da bunların rüştünün aynı Kovid aşısında olduğu gibi klinikte de ispatlanması lazım"