İstanbul Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Tufan Tükek,
yaptığı açıklamada her şey yolunda giderse aşının Kasım ayı gibi piyasada olacağını vurgulayarak, çalışmanın bir paydaşı olarak Türkiye'nin aşıya erişimde bir sıkıntı yaşamayacağını söyledi.
Prof. Dr. Tükek, "Aşı çalışmalarında en önde gibi gözüken ülkelere baktığımız zaman Amerika'da aşı çalışmalarının başladığını duyduk. Daha sonra İngiltere'den Oxford Üniversitesi'nin böyle bir çalışması olduğunu, daha sonra Çin ve Rusya'nın bu işte ilerlediğini gördük. Almanya ve İsviçre de yine böyle bir çalışma içerisine girdiğini duyurdu. Biz, İsviçre, Almanya ve İngiltere'deki çalışmaları çok yakinen takip ediyoruz. İngiltere'nin geliştirmiş olduğu aşı 'adenovirüs' dediğimiz, başka virüs üzerinden gerçekleştirilen antijenik yapıya bağlı olarak ortaya çıkan bir aşılama tekniği. Bu teknikte tabii savunma hücreleri olan antikor üretimi bir miktar daha zayıf olmakla birlikte, daha güvenli ve daha hızlı üretim yapılabilen bir teknik. Onların da 30 bin kişilik Faz 3 çalışmasına başladıklarını biliyorum. Bir firma üzerinden bu çalışmayı yürütüyorlar. Biz o dönem Oxford Üniversitesi'ne Türkiye olarak Faz 3 çalışmalarına dahil olmak istediğimizi belirttiğimizde, ülkemizdeki vaka sayıları düşük olduğu için, daha yüksek vakaların görüldüğü ülkelerde başlayacaklarını bildirdiler ve Amerika, Brezilya, İngiltere ve Güney Afrika gibi o dönemde yoğun vaka sayılarının olduğu 4 ülkede başladılar Faz 3 denemelerine. Tahmin ediyorum Eylül-Ekim gibi bu çalışmaların sonuçları alınacak ve güzel sonuçlar çıkarsa ki Faz1 ve Faz 2'deki sonuçları iyiydi, kısa bir süre içerisinde piyasaya sunulacak" dedi.
En ideal aşının aslında bellek hücreleri oluşturabilen aşılar olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Tükek, "Eğer antikor üretmeyi sağlayan bellek (hafıza) hücreleri oluşmuşsa, o antijenik yapı (enfeksiyon nedeni) tekrar vücuda girdiğinde; mesela bu sefer aşı değil de virüs direkt vücuda girdiğinde, bu hafıza hücreleri canlanır ve vücutta inanılmaz düzeyde bir antikor üretimi başlar. Yani aslında bir süre sonra ölçtüğünüzde çok düşük olan (ve hastalıkla savaşmaya yeterli gelmeyecek) antikor düzeyleri, virüs vücuda girdiği andan itibaren birden bire artıyor. İşte bu bellek hücrelerinin devreye girebilmesi için, T lenfosit dediğimiz savaşçı hücrelerle etkileşime geçmesi gerekiyor antijenik yapının yani aşının. Eğer T lenfositleri bir antijenik stümülasyon, yani aşılama sonrası devreye girerse, bellek hücre oluşumu gerçekleşir. Bunun sonucu olarak vücut ikinci kez o antijenle (virüs, bakteri, parazit gibi hastalık oluşturan etkenler) karşılaştığında oluşacak antikor düzeyindeki artış, inanılmaz boyutta oluyor ve insanı gerçekten hastalıktan koruyan antikor düzeyine ulaşılıyor. O yüzden T lenfositleri ile etkileşime geçen aşılar gerçekten çok kıymetli olacak" diye konuştu.
Gerekli izinlerin alınmasının ardından çeşitli mecralardan gönüllü çağrısına çıkılacağını anlatan ve gönüllülerin yaş grupları, altta yatan risk faktörleri, hastalık durumlarına göre belli kriterler gözetilerek seçileceğini belirten Prof. Dr. Tufan Tükek, şu bilgileri verdi: "65 yaş altı, 65 yaş üstü, 50- 65 arası ve 50 yaş altı gibi birtakım sınıflamalar yapılacak. Komorbiditesi (altta yatan hastalığı) olanlar, olmayanlar şeklinde gruplandırılacak. Bunların hepsi çalışma dizaynında bellidir zaten. Ben bir an önce aşı olayım diyen insanlar zaten ağırlıklı olarak bu çalışmalara başvuruyor. Bu kişiler çalışma boyunca uzmanların gözetiminde olacak. Başka hastalıkları var mı, çalışmaya uygun mu diye başta bir kontrolden tabii ki geçiriyorlar ve çeşitli kan testleri ve diğer testler yapılıyor. Çalışmaya uygun olanlarda aşılamalara başlanacak. Tek doz mu, çift doz mu, bir kısmına tek doz bir kısmına çift doz yapılmak suretiyle antikor düzeyleri ölçülecek. Pik antikor düzeyine kaçıncı günde ulaşılmış, antikor düzeyi ne kadar süre sonra düşmeye başlıyor, birinci ikinci ayda bunlar düşüyor mu, sıfırın altına iniyor mu ya da belli bir seviyede kalıyor mu, onlara bakacağız. Bir de lenfosit alt gruplarında bir etkileşim ortaya çıkartıyor mu, T lenfositleri, B lenfositler üzerine etkileşimleri nasıl, bellek hücre oluşturuyorlar mı şeklinde bilimsel birtakım argümanlar var bu konuda. Aşı hakkında fikir sahibi oluyoruz bu çalışmalar sayesinde. Kime tek doz yapacağız, kime çift doz yapacağız şeklinde gerçekten elimizde bir doküman oluyor bu 30-40-50 bin kişilik Faz 3 denemeleri sonrasında."
"Aşı çalışmalarının bir parçası olmak, sonuçta o aşının Türkiye'ye gelmesi için bir ön koşul sayılabilir" diyen Prof. Dr. Tufan Tükek "Dünyadaki aşıların hepsinin aynı anda ya da hepsinin başarılı olacağı gibi bir ön kural yok. Bunlardan bir iki tanesi bile başarıya ulaşsa bizim için iyi sayılabilir. Dünyadaki bu aşılar başarılı olduğunda Türkiye'nin aşıya erişiminde bir sıkıntı olacağı endişesi yersiz. Dediğim gibi zaten bir ya da iki tanesinin partneriyiz. Çalışma grubu içerisinde bulunuyoruz. Ayrıca ülkemizde de aşı çalışmaları sürüyor. Bizim çalışmalar belki biraz daha geç sonuçlanacak ama sonuçta nihayetlenecek" ifadelerini kullandı.