Virüsün bir hücreden diğer hücreye geçerken mutasyona uğradığını belirten Prof. Dr. Özyaral, “Virüs normalde ilk andan itibaren herhangi bir kişinin vücuduna girdiği noktada bir hücrenin içinde gelişmeye başlıyor. Gelişimini tamamladığı hücrede, onu öldürüyor ve bir sonraki hücreye geçiyor. Bu küçük geçiş hareketlerinde de her seferinde mutasyona uğruyor. Bu mutasyonlar, zaman içinde evrilerek daha büyük bir mutanta dönüşebiliyor. Bu mutantlar geri dönemez, kazandıkları özellikleriyle devam ederler. Apotejen, yani insana hiç zarar vermeyen bir mutasyona da uğrayabilir. Küçücük bir aminoasidin yer değiştirmesine bağlı” dedi.
Türk bilim insanı Prof. Dr. Uğur Şahin'in başında olduğu Alman BioNTech firmasının geliştirdiği Kovid-19 aşısı ile Çin menşeli Kovid-19 aşısının bu virüsü tedavi edebileceğini söyleyen Özyaral, “Aşı konusu da mutlaka tartışılacak. Bir aşı bulundu. Sonuçta protein yapısı dediğimiz yapıdaki küçük mutasyonlar, aşı üzerinde olumsuz etki yaratmayacaktır. Zaten bizim, aşının başarısından beklentimiz yüzde 70 oranında. Bu başarı da bu dönem için, yeterli olacaktır. Sadece aşının bize ne kazandıracağını bilmiyoruz. Biz doğal bağışıklanmadan söz ediyoruz. Kendi vücudumuz antikor oluşturduğu taktirde ne kadar kalır? Bize dışarıdan verilen aşılama sistemi bizi ne kadar korur? Bu soruların cevabını zamanla öğreneceğiz. Dolayısıyla şu anda tek çaremiz aşılanmaktır” dedi.
Mutasyona uğrayan virüsün, Kovid-19’u atlatan bir kişide görülebileceğini dile getiren Prof. Dr. Özyaral, “Bu durum kişiye göre değişebilir. Kiminde çok antikor kalabilir kiminde ise hiç oluşmamış olabilir. 2-3 ay sonra tekrar hastalıkla yüzleşebilir. Aynı gripte ve üst solunum yolu enfeksiyonlarında olduğu gibi tekrar tekrar gelebilir. Enfeksiyon ne kadar hızlı yayılırsa belirtiler de o kadar çok hızlı artacak demektir. Gizli bir enfeksiyon varsa, gizli taşıyıcılığın süresi çok olacak ve çok fazla yayıcı olur. Kovid-19’un dünya üzerindeki etkisi 1 yıldır sürüyor. Hepimiz şunu gördük, bu virüs herkese göre karakteristik etkiler gösterdi. Standartta ateş yükselir, nefes alamazsınız değil. Kimi nefes alabildi kimi nefes alamadı. Kimi çok ateşlendi kiminde bu tablo hiç cereyan etmedi. Ama sonuçta pozitifi olan kişilerin tedavisi için uygulanacak yöntemde bir değişiklik yapılmadı. Hep aynı sistemi uyguladık” diye konuştu.
Virüsle mücadelede bağışıklık sisteminin güçlü olması gerektiğine dikkat çeken Özyaral, “Mutasyonla gelen virüs için yapılacak tek şeyin korunma olduğu biliniyor ama bir ucunda da beslenme duruyor. Doğal beslenmeyi tavsiye ediyoruz. Mevsimin meyve ve sebzelerini lifli tüketmeye, tencere yemekleri yemeye gayret gösterilmeli. Mevsim meyveleriyle şeker katmadan komposto yapıp içilebilir. Ama şeker koyulmaması çok önemli bir konu çünkü bu virüs şekeri çok seviyor. Şeker hastalarında da büyük bir problem var. Neden komposto öneriyoruz? Çünkü gıdalar piştikçe içindeki fitokimyasallar, sıvı kısmına geçerler ve vücuda daha büyük fayda sağlarlar. Biber, domates közlendiğinde de daha çok likopen alınır. Bu büyük bir C vitaminidir. Brokoli, lahana, kereviz gibi biraz kök sebzeler biraz gövde sebzeler lif oranı çok güçlü besinlerdir. Bağırsaklarımızın, mutlak suretle, lif doygunu olması lazım. Bağırsakların boşalması, başka enfeksiyon odakları demek. Başka enfeksiyon odakları da bağışıklığın düşmesi demek” diyerek bu dönemde kaliteli beslenmek gerektiğini vurguladı.