
Bir şiiri götürmeğe yeltenenler hiç olmazsa kendi aralarında, ne yana götüreceklerini, nasıl götüreceklerini kararlaştırmış olurlar.
Attilâ İlhan, cumhuriyet devrinin, fikir ve hissiyâtını söylemekten çekinmeyen, san'atçı hüviyetini hem Batı'dan hem de yerli kültürden beslemeğe muvaffak olan, üstelik eski ve yeni kavramları rahatça kullanabilen ilginç bir şâiridir. "Garipçilerin" ve "İkinci Yeni"nin ve de "sürrealizm"in, edebiyâtımızdaki rolü ve yeri iyice tespit edilmeden şiirimizin sağlıklı bir gelişmeye mazhar olması beklenemez. Şâirin, "Garipçiler" hakkındaki beyanı şudur: "-Garip, Orhan Veli'nin adıyle çıkmış, Oktay Rifat ve Melih Cevdet'in şiirlerini de içeren ufak bir kitap; önsözü bir şiir bildirgesi olarak kaleme alınmıştı; 20. yüzyılın başında Avrupa'da, özellikle Fransa'da kendini gösteren sürrealizm hareketinden esinlenmiştir. Dönüp arkamıza bakınca "Garip Hareketi"nin şiirimizdeki tahrîbâtını daha açık görmekteyiz. Türk şiiri, "Garipçiler" sayesinde geleneksel sesini yenileyecek yerde, onu kaybetmiştir. Genç şâirlerin çoğu; vezin, kafiye, âhenk, imge vs gibi şiirin alt yapısını teşkil eden unsurlardan habersizdir.. Bir tekerleme bulup iki de espriyle destekledi mi, şiiri kurtardım sanıyor; şiirin, bir çağrışım yükü taşımayan uydurma kelimelerle yazılması, duyarlık ve etkileme gücünü azaltıyor, hâsılı ülkemizde mîzah nasıl dönüp dolaşıp sululuk hâline gelmişse; şiir de öyle, ya kelime cambazlığı, ya alaycı tekerleme, yahut da söz soytarılığı düzeyine indirilmiştir; bunda "garipçilerin" vebali çoktur. (Attilâ İlhan: Hangi Edebiyat, s: 261) A. İlhan, "İkinci Yeni Savaşı" isimli kitabının 41-42'nci sayfalarında, İlhan Berk'in, Cemal Süreyya'nın, Turgut Uyar'ın, Tevfik Akdağ'ın şiirleriyle, şiirin mâhiyetine ait düşüncelerinin birbirine uymadığını, "İkinci Yeni" akımının teorisyeni Muzaffer Erdost'un ortaya attığı ilkelerle bu şâirlerin fikir ve şiirlerinin de yine birbiriyle uyuşmadığını belirterek hüküm ve teşhisini şöyle tamamlıyor: "-Oysa bizim bildiğimiz, bir san'at davranışı, bir şiir tutumu, öncenin öncesi bir felsefe yolundan gelir, bir estetik metoda bağlanır. Bir şiiri götürmeğe yeltenenler hiç olmazsa kendi aralarında, ne yana götüreceklerini, nasıl götüreceklerini kararlaştırmış olurlar. Yoksa önüne gelenin rastgele meydana çıkıp pala salladığı böyle bir curcuna, bir anlamsızlar sirki olmaktan öteye gidemez, şiiri de hiçbir tarafa götüremez. Birtakım kabiliyetli, değerli şâirleri bozar, ezer, ufalar ve dağıtır..."