“Gökler ve yer adaletle ayakta durur.” Gökyüzündeki yıldızların birbirine çarpmadan yol almaları, yeryüzündeki vahşi hayvanların kendi sınırlarına kalmaları, ilahi adaletin bir tecellisidir. Adalet timsali Hz. Ömer’in söylemiş olduğu “Adalet, mülkün temelidir” vecizesi herhangi bir idarenin adaletle ayakta durabileceğini bize bildirir. Mesela, bir baba evlatları arasında adalete riayet ederse evde tatlı bir otoriteye sahip olur. Bir vali, adaletiyle öne çıkarsa gönüllerde taht kurar, maddi saltanatının çok fevkinde manevi bir saltanata kavuşur. Her insanın hayatı, hemen her gün adalet ve zulüm örneklerine muhataptır. Topyekûn insanlık tarihi bir yönüyle adalet ve zulmün tarihi olarak ele alınabilir.
Adalet, hakkın gözetilmesi ve yerine getirilmesidir. Buna başka bir ifadeyle “ihkak-ı hak, yani her hak sahibine hakkını vermektir” de diyebiliriz. Bu, hem iyi işler yapana mükafatını, hem de kötü işler yapana cezasını vermeyi içine alır.
Zulüm, adaletin mukabilidir. Râgıb el-İsfehânî, zulmü şöyle tarif eder: “Bir şeyi vazedildiği konumdan başka yere koymaktır.” Bu, noksan veya ziyadeyle olabildiği gibi, zaman veya konumunu değiştirerek de olabilir. Mesela borcunu eksik vermek veya tam verse bile zamanında vermemek bir zulümdür. Hz. İsa’yı sevmek güzeldir. Ama sevgiyi artırıp onu bir ilah gibi görmek zulüm olur. Keza, nimete şükür artı bir değerdir. Bunu Allah yerine putlara yöneltmek ise büyük bir zulümdür. Nitekim ayette “şirkin çok büyük bir zulüm olduğu” ifade edilmiştir.
Kur’an-ı Kerim’de zalimlerin dünyada da ceza gördüklerine dikkat çekilir, devamında da pek çok ayette “İşte zalimleri biz böyle cezalandırırız” denilir. İlgili ayetlerin tefsirlerinde dikkat çekildiği üzere, “Allah imhal etse bile ihmal etmez!” Yani mühlet verebilir ve verir, ama sonunda mutlaka cezalandırır. Cezası kısmen bu dünyadadır, tamamıyla ise ahirette olacaktır. Hz. Peygamber şöyle buyurur: “Mazlumun duasından sakının. Çünkü onunla Allah arasında bir perde yoktur. “Zulümden sakının, çünkü zulüm kıyamet gününde (sahibine) karanlıklar olacaktır.”
Allah adildir. Her şeye hakkını ve müstahakkını vermiştir. “Kâinatta her şey olması gereken yerdedir.” Gerçi hiçbir varlığın Cenab-ı Hak’tan hak talep etmeye hakkı yoktur, çünkü mülk umumen O’nundur. Ama O, adaletle iş yapmayı prensip edinmiştir. Her varlığın mahiyeti neyi gerektiriyorsa bunların verilmesi, ilahi adaletin tecellilerindendir.
İlahi adaletin bir başka ciheti, suçlulara ceza vermesidir. Adaletin bu kısmı bu dünyada tümüyle görülmez, çünkü dünya bir imtihan yeridir ama bütün bütün de ihmal edilmez. Kur’an-ı Kerim’de anlatılan asi kavimlere ve şahıslara gelen cezalar, ilahi adaletin bu yönünü göstermektedir. Adaletin bu kısmı, tümüyle ahirette tecelli edecek, zerre kadar şerrin de karşılığı verilecektir. Kur’an bunu şöyle anlatır. “Bugün her nefis yaptığının karşılığını görecektir. Bugün asla bir zulüm yoktur.”
Yani, dünyada zulüm vardı. Zalimlere zaman zaman cezaları verildiyse de tümüyle verilmedi. Ama artık imtihan bittiği için kim ne yapmışsa karşılığını alacak. Böyle olunca, ahirette zulüm diye bir şey olmayacak.
* Tarafsızlık: “Ey iman edenler! Kendiniz, ana-babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa, Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun. Zengin de olsa, fakir de olsa, Allah ikisine de (sizden) daha yakındır.” İnsan, fıtri olarak kendi yakınlarına taraftar olur, onların lehine olanları ister, aleyhlerine olanlardan ise rahatsızlık duyar. Kur’anî adalet ise, adaletin icrasında objektifliği esas alır, tarafsız davranılmasını ister.
* Hislerden uzak olmak: “…Adaleti yerine getirmede hevâya uymayın.” Ayette geçen hevâ, hislerle hüküm vermek gibi durumları içine alır. İnsan, hisleriyle hüküm verirse adaletten uzaklaşır, zulmeder, haksızlık yapar.
* Emanetleri ehline vermek: “Şüphesiz Allah, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor.” Bunu kısaca “işi ehline vermek” şeklinde anlayabiliriz.
* Haksızlığı küçük görmemek: “Zulmedenlere en küçük bir meyil bile göstermeyin, yoksa ateş size de dokunur.” Ayette değil zulmetmek, zulmedenlere en küçük bir meyil göstermek bile yasaklanmıştır. Çünkü küfre rıza küfür olduğu gibi, zulme rıza da zulümdür.
*Suçun şahsiliği: “Hiç bir günahkâr, başkasının günahını çekmez.” Birisini sevmeyebiliriz, ama onun yüzünden onun yakınlarını sevmemek, onlarla ilişkilerimizde soğuk davranmak hakkına sahip değiliz.
* Zulmetmek yok, zulmedilmek de: “…Ne zulmedin, ne de zulme maruz kalın!” Ayet, faizle ilgili hükümlerin beyan edildiği kısımdan bir parçadır. Yani, başkasının çalışmasından nemalanıp “Sen çalış ben yiyeyim” demeyin. Öte yandan sizin üzerinden bazılarının nemalanmasına da fırsat vermeyin.