Gazze Yolunda - 2: O yolu aştık ama Refah’ın eşiğinden döndük

Ersin Çelik
04:0020/06/2025, Cuma
G: 20/06/2025, Cuma
Yeni Şafak
Ersin Çelik/Kahire.
Ersin Çelik/Kahire.

Kahire’nin farklı noktalarından yola çıkan binlerce aktivisti Süveyş Kanalı boyundaki şehre götürecek “Çöl Yolu” üzerindeydik. Tedirgindik. Gişeler ve kontrol noktaları vardı. Şimdilik yol açıktı… Bir polis camımıza vurarak sağa çekmemizi ve pasaportları vermemizi istedi. Yakalanmıştık.

Kahire’den İsmailiye şehrine doğru hareket ettiğimizde birkaç saat sonra tüm aktivistlerle buluşup değerlendirmeler yapmayı umuyorduk. Büyük Gazze Yürüyüşü’nün ilk etabıydı ve başlıyorduk. Bu arada internet servisindeki ekiple de sosyal medyadan yapacağım paylaşımların planlarını yapıyorduk. Editörümüz Nisanur Çavuşoğlu, “Abi sen anonslarını çek ama yayınlamayalım hemen. Biraz geriden gideriz” dedi. Bu arada Yeni Şafak’ın yürüyüşü takip ettiğini de bir afişle Instagram’dan ilan etmiştik. Kahire’nin farklı noktalarından yola çıkan binlerce aktivisti Süveyş Kanalı boyundaki şehre götürecek “Cairo Desert Rt” (Çöl Yolu) üzerindeydik. Tedirgindik. Gişeler ve kontrol noktaları vardı. Şimdilik yol açıktı. Saat 14:08’de, yürüyüşü takip için gelen birkaç gazeteciden olan GZT Muhabiri Kevser Erbay WhatsApp’tan aradı. Konuşamadık. Tekrar tekrar aradı, ancak seslerimiz birbirine gitmiyordu. Anlaşılan önemli bir mesele vardı. Mesaj yazmasını istedim. “Ersin abi gelme! Pasaportları aldılar. Tüm Türkler bekliyorlar. Pasaportları alırsak ve geçtikten sonra sana haber veririm” diye yazdı. Hemen durduk bir kenarda. Kevser’den detayları istedim. Video gönderdi. Şehrin çıkışı diyebileceğimiz gişelerde yüzlerce aktivist otobüs ve minibüslerden indirilmiş yol kenarında bekliyorlardı. Kevser, pasaport sorgusunda sıra beklediklerini bildirdi. Biz de bu arada şoförümüzle durum değerlendirmesi yaptık. Sivil bir araçtaydık. Durdurulanlar kafile halindeydi. Devam edebilirdik. Yeniden yola koyulduk birkaç dakika sonra gişelere geldik. Doğal olarak yavaşladık, çünkü trafik vardı. Binleri aşan aktivisti araçlardan indirmişlerdi. Saatlerdir bekletilenler vardı. Önce Kevser’e ulaşmayı düşündüm lakin o pasaportunu almanın peşindeydi ve bizim pasaportlarımız elimizdeydi. Yanına gidersem benimkini de alabilirlerdi. Şoförümüz dilersek gişelere doğru devam edebileceğimizi söyledi. Araçta üç aktivisttik. Enes Yalman, Nizamettin Kaymak ve ben. Bu arada bir polis camımıza vurarak sağa çekmemizi ve pasaportları vermemizi istedi. Yakalanmıştık. Tam park etme aşamasındaydık ki Enes ani bir kararla, şoföre gişelere doğru sürmesini ve yoluna devam eden diğer araçların arasına karışmamızı söyledi. Bizi durdurmak isteyen polis de bu arada başka araçlarla meşguldü. Aralardan hızla gişeye girdik, yol geçiş ücretini ödedik ve geçtik. Şaşkın ve sevinçliydik. Hemen gruba baktım. Kontrol noktasında takılan çok sayıda Türk ve diğer milletlerden aktivist vardı. Geçtiğimizi yazdım ve taksilerle gelenlerin turist görüntüsü vermeye devam etmelerini yazdım.


ŞİFRE: YASİN 9

Yol bir kez daha açılmıştı ancak Enes, delegasyon-dakilerden birinden yarım saatlik mesafedeki bir noktada daha gişelerin olduğunu ve orada da araçların durdurulduğunun haberini almıştı. Ne yapacağımızı bilmiyorduk. Enes, tebessüm ederek “Yasin 9” hatırlatmasını yaptı. Yasin Suresi’nin 9’uncu ayeti iki gündür aramızda bir şifreye dönüşmüştü. Enes Yalman’ın manevi kalkan inşasıydı. İstanbul’dan uçağa binmeden saatler önce mesaj atarak, “abi sürekli bu ayeti oku” demişti. “Önlerinden bir set ve arkalarından bir set çektik de onları kapattık, artık göremezler” mealindeki ayet zaten ezberimdeydi. Uçağa bindiğim andan Kahire Havaalanı’ndan çıkana dek okumuş ve Nizamettin abiye de yazmıştım. O da sürekli tekrarlamış. Az önce gişeden geçme/kaçma eyleminde de okuyorduk ve şimdi yine bir kontrol noktasına doğru hareket halindeydik. Nizamettin abi kez sesli sesli okumaya başlamıştı: “Ve cealna min beyni eydihim sedden ve min halfihim sedden fe agşeynahum fe hum la yubsırun.” Şoförümüz de şaşkınlığını üzerinden atmıştı artık ve niyetimizi net olarak anlamıştı. Biz o “köprüyü” geçecektik.


ÖNÜMÜZE DÜŞEN AMBULANSIN PEŞİNDEN KAÇTIK

İkinci kontrol noktası, birincisine göre daha az kalabalık olsa da yolun sağ tarafı araçlarından indirilen aktivistle doluydu. Sayıları yüzü aşkındı. Ancak otobüslerle gelenler değil taksilerle gelen insanları durdurmuşlardı. Yani bu sefer hedef direkt bizlerdik. Hemen karar verdik, durmayacak, direkt gişeye girecektik. Gişelere yaklaşınca trafik durdu. Araçlar önce polislerin denetiminden geçiyor sonra gişe sırasına giriyordu. Bizi durduran polis nereye gittiğimizi sordu. Enes ilk defa İngilizce değil de Arapça konuşarak, Nizamettin abi ile benim turistik gezi için geldiğimizi ve Mısır’ın gözde tatil bölgesi Şarm el Şeyh’ye gittiğimizi söyledi. Polis inanmadı. Enes bu sefer üste çıkarak, “Beni misafirlerime rezil mi edeceksiniz. Vize alıp ülkenize girdik. Otellerinizde kaldık. Planlarımız var. Bu neyin kontrolü. Siz ülkenizde turist istemiyor musunuz” diye çıkıştı. Polisin mütereddit hali yüzüne yansımıştı. Beş dakika bir kontrolden sonra yola devam edebileceğimizi söyledi ve ileride sağa yanaşmamızı istedi. Enes “Direneceğiz, ‘turistçilik’ oyununa devam” dedi. Bu arada gişelere çok yakındık. Şoförümüz aracı hareket ettirdiği anda bir siren sesi duyuldu. Dökük bir ambulans bağır çağır yol istiyordu. Polis bizi bırakıp ona yol açmaya koyuldu. Şoförümüz de bize ayak uydurmuştu anlaşılan. Ambulansı bekledi ve hemen arkasına takıldı. Bas bas dedik ve “Yasin 9”u devreye aldık. Ambulansla neredeyse tampon tamponaydık ve yaklaşık 50 metre böyle gidip gişelerden direkt geçtik. Para da ödemedik. Resmen kaçmıştık. Dönüp arkaya baktım hemen. Ne bizi gözetleyen vardı ne de başka bir hareketlilik. Artık İsmailiye yolundaydık.


***

SON ÇARE OLARAK RÜŞVET VERECEĞİZ

Önümüzde 80 kilometrelik bir yol vardı ve saat 15.00 olmuştu. Önce bir benzincide durduk. Durum değerlendirmesi yaptık. Dönmeyecektik ve kesin olarak İsmailiye’ye gidiyorduk. Gazze Yürüyüşü için açılan Telegram kanalında ise tam bir kaos vardı. Çünkü Mısır polisi aktivistleri darp etmeye başlamıştı. Yüzlerce kişinin pasaportuna el konulmuştu. Görüştüğümüz delegasyon yetkilileri de İsmailiye’ye gitmemizin iyi olacağını söylemişlerdi. Şoförümüze vaktinin olup olmadığını sorduk. Yola devam edebileceğini söyledi. Enes de zaten kendisine hakkını ödeyeceğimizin garantisini vermişti. Kahve alıp yeniden yola koyulduk. İsmailiye’ye yaklaşıyorduk. Şoförümüz Yahya bu arada normal otoyoldan gidişin sorun olabileceğini söyleyerek alternatif bir güzergah söyledi. Kabul etmekten başka şansımız yoktu. Bildiği gibi yapmasını söyledik. Ancak İsmailiye’ye 12 kilometre kala bir koruluğun dibinden girdiğimiz yol barikatla kapatılmıştı. Burası bir arama noktasıydı. Sivil bir memur pasaport kontrolü yapacağını söyledi. Enes de turist olduğumuzu anlatmaya başladı. Adam hiç dinlemeden pasaportlarımızı istedi ve nereden geldiğimizi nereye gittiğimizi sordu. Enes yine arkada oturan bizi göstererek Mısır’ı gezdirdiğini söyledi. Polis pasaportlarımızı alıp arka taraftaki ofise gitti. Pasaportlarımız ilk defa bizde değildi. Geri almama ihtimalimiz de fazlaydı. Enes hemen inmedi araçtan. Durum değerlendirmesi yaptık. Şoförümüzden fikir yürütmesi için yardım istedik ve o da bize, rüşvet verirsek pasaportlarımızı alabileceğimizi söyledi. Mısır’da rüşvetin açmadığı kapı yoktu, bunu biliyorduk. Acele etmemiz gerekiyordu ancak üçümüz de rüşvet verme taraftarı değildik. Sonra başka bir yolumuzun kalmadığıyla yüzleştik. Savaşta nasıl her şey mubahsa Gazze’ye giden yola erişmek için, hiç istemesek de üçümüzün ortak kararı ile Enes Mısır polisine rüşvet vermeyi teklif edecekti. Araçtan indi. Tam 10 dakika gelmedi. Beklemek bir yana Enes’in başına bir iş gelmiş olmasından korkuyordum. Nizamettin abi ise “Yasin 9’a” sığınmış sesli sesli okuyordu. Enes hızla kapıyı açtı ve “Devam ediyoruz. Pasaportları aldım” dedi. Şoföre hızla gitmesini söyledi. Arama noktasından ayrılıp yola çıktığımızda Enes gülerek ve bağırarak “Rüşvet vermedim. Pasaportlarımızı çaldım” dedi. Nasıl yaptığını anlatmasını istedik hemen. Enes odaya girdiğinde polisle konuşmuş, turist gezdirdiğini söylemiş ve kendisine yardımcı olmasını istemiş. Polis de kıs kıs gülerek “ben sizin neden burada olduğunuzu biliyorum. Şu yeni gelen araçlar gitsin, bakalım bir neler yapabiliriz” demiş. Bu arada bizim pasaportları masasında bırakarak, diğer yolda durdurulan araçların başına gitmiş. Enes de işte bu boşlukta, masasın kenarında duran pasaportları görmüş. Bakmış gelen giden yok, kontrol etmiş ve bakmış ki bunlar bize ait. Hiç tereddüt etmeden alarak hızla araca dönmüş.

KÖPRÜDE PUSU

Biz neler yaşıyorduk böyle? İlk defa geldiğimiz bir ülkede, polislerin Gazze için yola çıkan insanları deport ettiği noktalardan geçiyorduk ve yaklaşık 3 saattir hala turisttik. Artık İsmailiye’ye girecektik. Lakin orada bizi neyin beklediğini bilmiyorduk. Bu arada Ümit Sönmez ağabey nerede olduğumuzu sormuş ve ben de konum atmıştım. “Maşallah köprüye yaklaşmışsınız, dikkat edin” dedi. Ümit abi de 2010 yılında El Ariş’ten hareket eden Gazze konvoyundaydı. 15 yıl sonra benzer yollardan geçiyorduk ve iyi ki bizi uyarmıştı. Çünkü köprü Mısır polisinin pusu noktasıydı. Köprüye giden caddeden çıkarken ilerideki kalabalığı görünce sol şeride geçti şoförümüz. Köprü girişinde Avrupalı oldukları belli olan bir grup aktivist polisler tarafından çembere alınmıştı. Birkaç polis de araçları durduruyordu. Bu noktayı son anda görmüştük. Çünkü buluşma yerine geldik diye rahat davranarak inebilirdik. Hızla geçip, şehrin Timsah Gölü kıyısında diğer tarafına geçtik. Müsait bir yerde aracımızı park ettik ve bir süre ne yapacağımızı düşündük. Sokaklar sivil polis doluydu. Yabancı gördükleri isimleri durdurup pasaportlarını istiyorlardı. Tam arkamızda, yolun karşısında cami vardı ve ikindi ezanı okunuyordu. Çantalarımızı araçta bırakarak camiye yöneldik. Yoldan karşıya geçerken bile tedirgindik.


***

CAMİDEN ÇIKARILIYORUZ

Namazdan sonra camiden çıkmadık. Şoförümüz Yahya’dan yakın yerleri kolaçan etmesini istedik ve sağ olsun hiç düşünmeden kabul etti. Biz de bu arada kanalda yazılanlara bakıyorduk. Mısır polisi müdahaleye geçmiş ve aktivistler arasında yaralananlar vardı. Gazze yürüyüşüne gelen HÜDA PAR Milletvekili Faruk Dinç’in başından kanlar akan fotoğrafı görünce durumun ne kadar tehlikeli olduğunu artık iyice anlamıştık. Mısır devleti yürüyüş için gelenleri geri döndürmek için her yolu deneyecekti ve biz erişilmesini istemedikleri İsmailiye şehrine girmiştik. Yani bir bakıma suç işlemiştik. Bu arada caminin imamı yanımıza gelerek, kapıları kapatacağını ve çıkmamızı istedi. Aramızda Türkçe konuştuğumuz için mi böyle yaptı yoksa camiyi hep böyle kapatıyor muydu bilmiyorduk. En güvenli gördüğümüz yerden çıkarılmıştık. Camiden çıktık ama önünden ayrılmadık, şoförümüzü bekledik. Sokaklarda video ve fotoğraf çekmek bizim için büyük risk olacaktı. Ancak buraya vardığımızı da kamuoyuna bir şekilde ilan etmeliydik.

KENAR MAHALLEDE BİR KAFETERYA

Yahya keşfini yapıp gelmişti. İki sokak ileride şehrin arka mahallesine düşen noktada bir kafeterya olduğunu söyledi. Yavaş yavaş ve aramızda mesafeler bırakarak yaklaşık 250 metre yürüdük. İsmailiye’de görünen bir hareketlilik yoktu ama caddede polisler dolaşıyordu. Kafeterya ise güvenli gibiydi. Tabii garsonlar Mısır istihbaratına çalışmıyorsa. Çünkü Kahire’deki otellerin bir kısmı, havaalanındaki taksiciler ve garsonlar aktivistleri Mısır polisine bildirmişti. Yaklaşık bir saat oturduk, birer çay içtik. Tam karşımızda bir ekmek fırını vardı bir süre izledim. Çocuklar pişen ekmekleri paketliyordu. Fotoğraflarını bile fark ettirmeden çektim. O kadar tedirgindik. Bu arada delegasyonla görüştük ve onlar daha birinci arama noktasında pasaportlarını alamamışlardı. Görünen o ki deport edileceklerdi. Bizim oraya varmamızı ise sevinçle karşıladılar, tebrik ettiler. Şimdilik İsmailiye’de bulunacak ve pasaportları kaptırmayacaktık. Bizi kahreden ise yürüyüşün başlamayacak olmasıydı. Çünkü polis geçit vermiyor, Gazze için yollara düşenleri geri gönderiyordu. Kafeteryada istişare sonucunda buraya vardığımız ilan etmeye karar verdik ama çekimi nerede yapacaktık? Kafeterya kamera çıkarmaya müsait değildi. Enes, köprüye yakın bir yerde yapabilir miyiz diye bakmaya gitmeyi teklif etti. Mecburen kabul ettik, dönmezse ve bir şey olursa şoförümüz Yahya’yı gönderip biz de başımızın çaresine bakacaktık.

***


TEKNE TURUNDAYIZ

Enes kafeteryaya döndüğünde tekne kiralayıp göle açılabileceğimizi söyledi. Çünkü polisler köprüyü tutmuştu… Ben her ihtimale karşı oturduğum yerden telefonumun ön kamerasına bakarak bir durum değerlendirmesi yaptım. Yaşadıklarımızı anlattım ve olur da başımıza bir iş gelirse yayımlanması için eşim Nuriye Hanım ile editörümüz Nisa’ya gönderdim. Kalktık, göl kenarına indik ve işte şimdi son ses Arapça müzik çalan gezi teknesindeydik. Kişi başı 6 dolar olan tur için tekneyi 30 dolara kapatmıştık…


***


Kahire izlenimlerimin üçüncü ve en stresli bölümünü pazar günü okuyacaksınız inşallah. Dün itibari ile aktivistlerin çok büyük bir kısmı Türkiye’ye sağ salim döndüler. Hepsinin inanılmaz hikayeleri var. Onları da aktarmaya çalışacağım.



#Gazze Yolunda
#Ersin Çelik
#Kahire
#Refah
#Mısır