Bir büyük karmaşa ruhu bunaltmış, zihinleri bulandırmış olabilir. Ellerimiz ağlayanları güldürmek için çok küçük de gelebilir. Ama hayatımızı sarıp sarmalayan kitabımız Kuran'ı Kerim ve ümmeti için kalbi titreyen Peygamberimiz hiçbir boşluk bırakmayacak şekilde hayatımızda, nefes kadar yakınımızda.
Toplumsal düzende oluşan aksaklıkları gidermeye, yeryüzünün mazlumlarını güldürmeye tek başımıza gücümüz yetmeyecektir elbette. Peki nereden başlamalı? Başlangıç noktamız Rabbimizin iman sahibi kalpleri yönlendirdiği nokta, bize verileni paylaşmak olmalı. Maddi imkânları, ürettiklerimizi, ürettiklerimizin karşılığını, kalbimizdeki merhameti, yüzümüzdeki gülümsemeyi paylaşmak...
Kelime, anlamı “gerçek olmak, doğruluk" olan “sıdk" kelimesinden türeyen sadaka, gönüllü olarak ihtiyaç sahiplerine yardım etmek. Verilen paradan, selamlaşmaya, güler yüzle sohbet etmeye kadar geniş bir amel dünyasını kapsaması bize, ihtiyacın maddi ve manevi olarak ele alınması gerektiğini hatırlatıyor. Sahabileriyle sohbet eden Peygamberimiz, “Güneşin doğduğu her gün Müslüman'a sadaka vermek vaciptir" buyurdu. Sahabiler sordular, “Ey Allah'ın Rasulü! Eğer sadaka verecek bir şey bulamazsa ne olacak?" Peygamberimiz, “
Çalışır nafakasını sağlar ve bir kısmı ile de sadaka verir
" buyurdu. “Buna gücü yetmezse ne olacak?" diye sordular. “O takdirde bedeni yardıma ihtiyacı olan kimseye yardım eder; bu, onun için sadaka olur" buyurdu. “Bunu da yapamazsa?" deyince, “O zaman insanları iyiye, güzele ve doğruya çağırsın. Hakk'a davet etsin ve nefsini başkalarına zarar vermekten korusun" diye cevap verdi.