“Ramazan ve Kurban bayramlarını gecelerini ihya eden kimsenin kalbi, kalplerin öldüğü gün ölmez." “Arefe günü, kurban günü ve “teşrik" günleri biz Müslümanların bayramıdır. Bugünler, yeme içme günleridir." Gün gün dualarla süslediğimiz oruçlarımızı on bir aylık yolculuğuna uğurladık. Gecenin ışıklı pencereleri, tabak tıkırtıları, çay karıştırma sesleri; açlığın ve ibadetin incelttiği kalplere şimdiden hasret olarak düştü. Evler temizlendi, tatlılar yapıldı, taze kahveler çektirildi, hatim bayram sabahına yetişsin diye uzun uzun Kur'an-ı Kerim okundu, şeker tabakları doldu. Şekeri de evlerin en küçüğü seçti. Bir kutlu sabahı karşılamak için hazırız.
Ramazan Bayramı her zerresinde anlamını taşıyor. “Dönüp gelen" demek olan Ramazan, ayrılık hüznünü yatıştırırken Peygamberimizin müjdelerini de iman sahibi kalplere usulca bırakıyor. “Arefe günü, kurban günü ve 'teşrik' günleri biz Müslümanların bayramıdır. Bugünler, yeme içme günleridir." Medine'ye hicret edildiğinde toplumda yılda iki kez kutlama yapıldığını gören Peygamberimiz, “Yüce Allah size o iki bayram günlerine bedel olarak daha hayırlı iki bayram günleri ihsan buyurmuştur." buyurarak yeni, duası makbul, neşesi bol yedi günü müjdeler. Böylece Hicretin ikinci yılından beri “dönüp gelen" bir lütuf sürekli Müslümanları takip eder.
Kutlu zamanlarda nasıldı?
Bugün evlerimizi temizleyip, özel kıyafetler giyerek, tatlı ikram edip ziyaretleştiğimiz bayramlar Peygamberimizin kutlu döneminde nasıl yaşanıyordu? Bayram sabahı hem en özel sofrayı hazırlarken bu sorunun yanıtını düşünmeden edemiyoruz. Her toplumun kendine has kutlama biçimleri olacağı muhakkak ancak neredeyse tüm dünya Müslümanlarının ortak olan tatlı ikramı, ziyaret gibi alışkanlıklar da temelini Peygamberimizden alıyor.
Peygamberimizin bayram sabahı hurma yemesi, bugün evlerimizin bayram âdeti. Zaman içinde ve toplumsal farklılıklarla bir kültür haline gelen tatlı ikramının temelinde Peygamberimizin Ramazan bayramlarına hurmanın tatlı lezzetiyle başlaması bulunuyor. Bu yüzden evimize gelen ziyaretçilere Peygamberimizi anarak, ona selamlar göndererek, ellerimizle hazırladığımız tatlıları en özel şekilde sunmaya çabalıyoruz.
Bayram namazgâhta başlıyor
Rivayetlere göre Asr-ı Saadette bayram kutlamalarının ilk adresi namazgâh olurdu. Kadınların ve çocukların da katıldığı bayram namazı, bayram neşesinin başlama işaretiydi adeta. İlk bayram namazının Hicretin ikinci yılında, Kurban bayramında Zilhicce ayının onuncu günü kılındığı biliniyor. Peygamberimiz geniş katılımlı bayram namazlarını havanın durumuna göre mescidin içinde veya açık alanda kıldırırdı. Tüm sahabeler bayram namazından önce temiz ve güzel kıyafetlerini giyip koku sürünürdü. Peygamberimizin namaza giderken ve dönerken farklı yolları seçmesi de kısa zaman içinde Müslümanlar arasında alışkanlık haline geldi.
Bayram namazına kadın ve çocukların da katılması, toplumun bir bütün olarak bayram neşesini karşılaması anlamına geliyor. Bugün kültürel olarak bazı ülkelerde uygulanmasa da özellikle çocukların bayram namazlarına katılması önemseniyor. Çünkü bayramın neşesi ve özel bir gün oluşu minik kalplere böyle yerleşiyor. Peygamberimizin bayram namazına katılan kadınlarla sohbet ettiği, selam verdiği, çocukları sevip onlarla şakalaştığı rivayetlerde yer alıyor.
Peygamberimiz sık sık görüşse de dostlarını ve akrabalarını bayramda özel olarak ziyaret ederdi. Kendisine gelen ziyaretçilere ikramda bulunur, ikram edilen şeyi de geri çevirmezdi. Özellikle hasta olanların hatırını sorup mahzunluğunu gidermeye özen gösterirdi. Kırgın olanların kucaklaşmasını tavsiye eder, hüzünden uzak neşeli bir ortamın oluşması için öncü olurdu. Peygamberimizin asırlar önceden avuçlarımıza koyduğu bayram huzur, mutluluk ve sevinç günlerinin diğer adı... Bayram günlerinde özellikle eğlenceler tertip edilmesinden memnun olan Peygamberimizin, ümmetine örnek olmak için bayram eğlencesi olarak organize edilen yarışmaları ailesiyle birlikte izlediği biliniyor.
Peygamberimizin yaşayarak tarif ettiği bayram, hüzne kapılmış her kalbin neşeleneceği bir ortamın oluştuğu, dua ile kalpten, yardım ile elden mahzun yüreklerin onarıldığı vakitlerdir. Yani hem dinî hem de sosyal bir yanı bulunmakta. Bu sebeple ailenin her ferdi için fitre vermemiz emrediliyor. Her fert için verilen sadaka bir yaraya merhem olurken huzuru da bayrama hazır pırıl pırıl haneleri dolduruyor... İkram, muhabbet ve ziyaretlerin hem dostları hem de yardıma muhtaç olanları sarmaladığı, Asr'ı Saadet bayramlarının huzurunun evlerimize süzüldüğü bir bayrama erişmenin mutluluğuyla dolu nice bayramlara.