
Beşiktaş'ın devre arasında kadrosuna dahil ettiği Mamaodou Niang, kariyerinde şu ana kadar oynadığı en iyi futbolcuların Frank Ribery ve Alex de Souza olduğunu söyledi. Niang futbola yeni başladığı yıllarda ırkçılık yüzünden kariyerine 1 yıl ara verdiğini açıkladı.
Türkiye Futbol Federasyonu tarafından çıkarılan Tam Saha Dergisi'ne açıklamalarda bulunan golcü futbolcu,
Yıldız futbolcu kendisine sorulan sorulara şu cevapları verdi:
Elbette yaşadım. Bizim için her şey çok zordu. Babam bizlere bakabilmek için çok çalıştı. Fransa'daki bazı insanlar ırkçı. Dolayısıyla kendimi ispat edebilmek için okulda, futbolda, hayatın her alanında büyük zorluklarla karşılaştım. Onları aşmak için de çok çalıştım. Evet, hayat gerçekten zordu ama bir yandan da yaşadığımız bölge göçmen ailelerin yoğun olduğu bir bölgeydi.
8 kardeşiz. Beşi kız, ikisi erkek 7 kardeşim var. Babam şimdi emekli ama hayatı boyunca Renault fabrikasında çalıştı.
Futbola sadece keyif almak ve eğlenmek için başladım. Mahallemizde bütün arkadaşlarım futbol oynuyordu ve ben de hem onlarla beraber olmak hem de yeni arkadaşlar edinmek için aralarına katıldım.
Irkçılıkla hem Fransa'da hem de Avrupa'nın başka ülkelerinde pek çok kez karşılaştım. Fransa Ligi'nde oynarken de Marsilya ile Şampiyonlar Ligi'nde farklı ülkelerde sahaya çıktığımda da ırkçı sataşmalara maruz kaldım. Ama hayat bu. Böyle şeylerle karşılaşıyorsunuz. 18 yaşında futbolu bırakmamın sebebi de ırkçılıktı. Le Havre'ın altyapısında oynarken biz siyahi oyuncular için her şey çok daha zordu. Bazı şeyleri daha iyi yaptığımızı gösterebilmemiz, kendimizi ispatlayabilmemiz için diğerlerine göre iki kat fazla çalışmamız gerekiyordu. Üstelik herhangi bir olay olduğunda suç bizim üzerimize atılıyordu. Çünkü rengimiz daha koyuydu ve daha kötü mahallelerden geliyorduk. Soyunma odasında bir şey kaybolduğunda otomatik olarak suçlu biz oluyorduk. Bu beni çok mutsuz ediyordu. Bu şekilde mutsuz yaşayamayacağımı, bunun hiç âdil olmadığını, her şeyi ne kadar iyi yapmaya çalışırsam çalışayım derimin rengi yüzünden hor görüleceğimi düşünerek futbolu bırakmıştım.
Le Havre altyapısından bir antrenörümüz Troyes takımına geçmişti. Beni merak etmiş ve araştırmış. Bu arada benim futbolu bırakmamın üzerinden 1 yıl geçmişti. Beni aradı,"Yanıma gel, konuşalım" dedi. Gittim, uzun süre konuştuk ve beni futbola geri dönmeye ikna etti.
Hiçbir şey yapmadım. Annemin evinde yaşıyordum, arkadaşlarımla birlikteydim, okuluma gidiyordum. Yani hayat devam ediyordu benim için.
Marsilya'da oynayan Jean-Pierre Papin başlangıçta en büyük hayranlık duyduğum oyuncuydu. Yine aynı takımdan İngiliz Chris Waddle'ı, o yıllarda Monaco forması giyen George Weah'ı ve yine bir Marsilya efsanesi olan Abedi Pele'yi çok beğeniyordum.
Kesinlikle Marsilya. Çünkü Marsilya büyük bir kulüptü ve orada tutunmak oldukça zordu. Çok fazla mücadele etmek gerekiyordu. Çok tutkulu taraftarları, dolayısıyla da ciddi bir baskı vardı. Marsilya kulübü bu yapısıyla benim futbol karakterimi şekillendirmekte çok faydalı oldu.
Marsilya'dayken şampiyon olduğumuz 2009-10 sezonunda çok harika bir takımımız vardı. Lucho Gonzalez, Souleymane Diawara, Edouard Cisse, Gabriel Heinze gibi çok önemli oyunculara sahiptik. Aslında sezona iyi bir başlangıç yapamamıştık. Ligin tepesinde Bordeaux vardı ve aramızda 15 puan fark bulunuyordu. Ama devre arasında bütün oyuncularla bir toplantı yaptık, bazı kararlar aldık ve müthiş bir ikinci yarı geçirdik. Ondan sonra hiç yenilmedik. Kazandık, kazandık, kazandık ve en sonunda ligi şampiyon olarak tamamladık.
Kesinlikle Eric Gerets. Bence çok büyük bir antrenör. Oyuncularla fazla konuşmazdı, sadece bakışarak anlaşırdı ama son derece âdil bir teknik direktördü. Hafta içinde iyi idman yapan bir oyuncu kesinlikle hafta sonunda takımdaki yerini alırdı. Büyük bir oyuncu olsanız bile hafta içinde yeterince çalışmazsanız oynama şansınız yoktu. Genç ve tecrübesiz oyuncular bile hafta içinde iyi çalışıyorlarsa formayı kaparlardı. Âdil olmak, oyuncu açısından çok önemli bir teknik direktörlük özelliği bence.
Alex de Souza... Bütün kariyerimi gözden geçirdiğimde, birlikte oynadığım en iyi iki oyuncudan birisi Frank Ribery, diğeri de Alex de Souza'ydı.
Bu tamamen benim kararımdı. Bir yandan Marsilya'da birkaç kişiyle ufak tefek problemlerim vardı ve ayrılmak istiyordum. Aynı zamanda da farklı bir ülkede, farklı bir ligde yeni tecrübeler yaşamayı arzuluyordum.
Avrupa kupalarında oynadıkları maçlar nedeniyle Fenerbahçe hakkında biraz bilgim vardı. Şampiyonlar Ligi'nde Chelsea ile oynadıkları maçları biliyordum mesela. Aynı zamanda Fenerbahçe'de oynayan Alex, Appiah, Anelka gibi Fenerbahçeli futbolcuları da herkes gibi ben de çok iyi biliyordum.
Fenerbahçe ile gerçekten de unutulmaz bir şampiyonluk yaşamıştım. Ancak sonra herkesin bildiği sorunlar ortaya çıktı. Fenerbahçe'nin küme düşme ihtimali söz konusuydu, Şampiyonlar Ligi'nde oynama hakkının elinden alındığını öğrenmiştim. Dolayısıyla gelecek tamamen belirsizlik içindeydi ve ben de böyle bir karar almak zorunda kaldım. Bu arada Fenerbahçe'nin de para kazanma ihtiyacı olduğunu eklemeliyim.
O dönemde Fransa'dan teklifler vardı ama Fransa'ya dönmeyi istemedim. İngiltere'den ise tatmin edici teklifler almadım ve Al-Sadd'ın teklifini değerlendirmeyi tercih ettim.
Katar güzel bir ülke. Küçük bir ülke olmasına rağmen Dünya Kupası'na ev sahipliği yapacak. Henüz çok yeni bir ligleri var ve ünlü oyuncuları bu lige getirerek futbola olan ilgiyi arttırmaya çalışıyorlar. Ben de o lige elimden gelen katkıyı sağlamaya çalıştım. Statlarıyla ilgili bir sorun yok. O kadar zenginler ki dünyanın en güzel statlarını inşa edebilirler. Dolayısıyla Katar'ın Dünya Kupası'nı başarıyla düzenleyeceği konusunda bir kuşku yok. Ancak lig maçlarında statlara çok fazla seyirci gelmiyor. Oynanan futbolun kalitesine gelince, Türkiye ile karşılaştırılabilecek bir yanı olmadığını söyleyebilirim.
Avrupa Şampiyonlar Ligi'ni hiç bir organizasyonla kıyaslayamayız. Herkes orada oynamak istiyor. Çünkü kulüpler düzeyinde dünyanın en büyük futbol organizasyonu Şampiyonlar Ligi. Dolayısıyla ne Libertadores'le ne Asya Şampiyonlar Ligi'yle ne de dünyadaki başka bir organizasyonla kıyas kabul etmez.
Kesinlikle Türkiye'yi çok özlemiştim. Çünkü buradaki insanlar çok iyi niyetli ve sıcakkanlı. Bana çok iyi davranıyorlar. Türkiye'ye ilk geldiğimde kendimi evimde gibi hissetmiştim. Beşiktaş'a geldiğimde de aynı duyguları yaşadım. Bu ülkeye ve bu lige dönmeyi gerçekten çok istiyordum. Bu kararı verdiğimden dolayı pişman değilim. Futbol hayatını Katar'da sürdüren pek çok oyuncu da bunu istiyor.
Fenerbahçe'de oynarken diğer takımları izlemiyordum. Sadece oynadığım kulübe konsantre oluyordum. Aynı şeyi Beşiktaş'ta oynarken de yapıyorum. Sadece oynadığım maçlara ve kendi takımıma konsantre oluyorum. Fenerbahçe, Galatasaray veya diğer takımların oynadığı maçları izlemiyorum. Dolayısıyla içeriden veya dışarıdan bakış şeklinde bir karşılaştırma yapmak doğru olmaz. Ancak Beşiktaş'taki oyuncu grubu için şunu söyleyebilirim ki, harika bir beraberliği ve çok iyi mantalitesi olan bir grup var burada. Herkes birbirine yardımcı olmaya, destek vermeye çalışıyor. Bu mantalite hem takım hem de oyuncuların kendileri için çok önemli.
Elbette var. Mesela Oğuzhan çok büyük ve fantastik bir oyuncu olabilir. Aynı şekilde Muhammet de öyle. Tabii önlerinde çalışmaları ve çok iyi değerlendirmeleri gereken uzunca bir dönem var. Ancak ikisi de büyük oyuncu olabilecek potansiyele sahip.
Elbette takımıma bir avantaj sağladığım için çok mutlu oldum. Ama Fenerbahçe'ye de eski takımım olduğu için saygı duyuyorum. Aynı duygularım bana çok şeyler veren Marsilya için de geçerli. Bu saygı nedeniyle golü abartılı bir şekilde kutlamadım.
Beşiktaş harika bir taraftar grubuna sahip. Kasımpaşa maçında yenilmemize rağmen bizi desteklediler ve arkamızda durdular. Kariyerim boyunca böyle büyük taraftar kitlelerinin önünde oynadığım için kendimi çok şanslı hissediyorum.
Bunu ancak Allah bilebilir. Biz en iyi noktada bitirmek için elimizden geleni yapıyoruz ama sonucun ne olacağını bilemeyiz.
Bunu da bilmiyorum. Gelecekte ne yapacağımı da düşünmüyorum. Hayatımı gün be gün yaşıyorum ve sadece önümüzdeki maçlara konsantre oluyorum. Gelecekle ilgili planladığım tek şey, futbolu bıraktıktan sonra da bu oyunun içinde kalmak.
Elbette var. Senegal'de Birleşmiş Milletler'in yardım faaliyetleri için çalışıyorum. Arkadaşım Souleymane Diawara'nın Afrika'daki aç çocuklar için yaptığı bir organizasyon var. Ben de bu konuda ona yardımcı oluyorum.