Pazarlama dünyasında her gün devrim niteliğinde değişiklikler meydana geliyor. Her yeni gün, yeni gelişmeler demek… Philip Kotler ve arkadaşları, pazarlamanın geleceğini şekillendiren makro değişiklikleri “Marketing X.0” serisinde ele almaya devam ediyor. Serinin ilk kitabı, “Marketing 3.0” insan ruhuna hizmet eden pazarlamayı anlatıyordu. Müşteriler artık markalardan sadece ürünlerin işlevselliği ve duygusal tatmin beklemiyor, aynı zamanda ruhsal bir bağlantı arıyorlardı.
Bu değişimle Procter & Gamble (P&G) gibi şirketlerin çeşitlilik, eşitlik ve kapsayıcılık temalarını kampanyalarına nasıl entegre ettiğini gördük. Şirketler sadece ürün satmakla kalmayıp, toplumda olumlu bir etki yaratmaya çalışıyorlardı. Örneğin, P&G’nin Gilette markası, erkekliğin yeni tanımını ortaya koyan ve toksik maskülenliği eleştiren bir reklam kampanyası başlattı. Bu kampanya, P&G’nin çeşitlilik ve kapsayıcılık konularındaki kararlılığını gösteren önemli bir adım oldu. Unilever tarafında ise Dove’un “gerçek güzellik” kampanyası vardı.
Sonra, “Marketing 4.0” ile dijital dünyaya geçiş başladı. Dijital pazarlama stratejileri, pandemi döneminde işletmelerin ayakta kalmasına yardımcı oldu. İçerik pazarlaması ve çok kanallı pazarlama, modern müşteri yolculuğunun vazgeçilmez parçaları haline geldi. Pandemi, dijital stratejilerin önemini artırdı ve işletmelerin çevrimiçi ve çevrimdışı kanalları entegre etmelerini sağladı.
Ardından, “Marketing 5.0” çıktı ve yapay zekanın (AI) pazarlamadaki rolü giderek artmaya başladı. AI, müşterilerin tercihlerine göre kişiselleştirilmiş deneyimler sunarak işletmelerin müşteri ilişkilerini güçlendirdi. Bu dönemde Frito Lay, sosyal medya gönderileri ve çevrimiçi tarif yorumları gibi dijital verileri analiz ederek, tüketicilerin ilgisini çeken yeni lezzetler ve ürün kategorileri belirledi. AI sayesinde yeni ürünler geliştirildi.
Kotler ve arkadaşları, şimdi “Marketing 6.0” ile tamamen yeni bir döneme girdiğimiz tespitinde bulunuyor. Z ve Alpha Kuşağının, dijital dünyanın içine doğmuş fijital nesiller olarak, markalarla daha etkileşimli ve sürükleyici deneyimler talebinde bulunduklarını söylüyorlar. Kısa videolar, artırılmış gerçeklik (AR) ve sanal gerçeklik (VR) gibi teknolojiler, bu dönemin temel taşlarıdır. Bu oluşum ve gelişmesinde iki temel kavram var. İlki “Metaverse”, burada marka tüketiciye fiziksel ve dijital dünyalar arasındaki sınırları kaldırarak sürükleyici deneyimler sunuyor. İkincisi ise “Metamarketing”, sınırların kalktığı metaverse ortamında müşterilere yeni bir deneyim sunmak amaçlanıyor. Bununla birlikte temelde fiziksel ve dijital olarak ayırdığımız ortamlar, artık gerçek ve sanal olarak da ayrılıyorlar.
Pazarlama 6.0 önceki kitaplar gibi üç yazarlı. Philip Kotler 93 yaşında ve hala Northwestern Üniversitesi, Kellogg School of Management’da hocalık görevini sürdürüyor.
Financial Times tarafından tüm zamanların 4. önemli gurusu seçilmiştir. Pazarlamanın stratejik uygulaması konusunda “dünyanın en önde gelen uzmanı” olarak duyurulmuştur. Ayrıca dijital pazarlamanın en önemli öncülerinden biri olarak kabul edilir.
Hermawan Kartajaya 74 yaşında, Endonezyalı bir pazarlama gurusu. Uluslararası basılmış 12 kitabı mevcut. Aynı zamanda Endonezya’nın en büyük pazarlama danışmanlık şirketlerinden MarkPlus’ın sahibi.
3’üncü yazar Iwan Setiawan bir pazarlama profesyoneli. Endonezya’nın en büyük medya pazarlama şirketlerinden Marketeers’in CEO’su. 20 yıldır sektörde çalışıyor ve deneyimli bir danışman.
Kitap belirgin bir şekilde birbirlerinden ayrılmış bölümler halinde hazırlanmış. Bu okunmasını kolaylaştırıyor.
Artık Fijital (Pyhsical + Digital) Kuşak, yani fiziksel ve dijital dünyaları birleşik algılayanlar, ortaya çıktı. Bir önceki pazarlamada fazla nüfusları ve yüksek satın alma güçleri ile Y Kuşağı odaktaydı. Ancak şimdi, dijital dünyaya doğan ve bu dünyanın imkanları ile yetinmeyip daha fazlasını isteyen Z Kuşağı ve Alpha Kuşağı var.
Z Kuşağı, 1990ların ortasından 2010ların başına kadar doğan bireyleri kapsıyor ve teknolojiye son derece adapte olmuş durumda. Alpha Kuşağı ise 2010dan sonra doğan ve dijital teknolojiyle iç içe büyüyen bir nesil. Bu iki nesil, dünya genelinde dört milyardan fazla insanı temsil ediyor ve markalar için oldukça önemliler.
Fijital Doğanlar, yani fiziksel ve dijital dünyaları birleştiren bu nesiller, alışveriş yaparken hem fiziksel mağazalarda hem de çevrimiçi platformlarda rahatça dolaşabiliyorlar. Kitap sosyal medyayı, kısa video içeriklerini ve çevrimiçi oyunları, bu nesillerin hayatında vazgeçilmez olarak nitelendiriyor ve ekliyor; “Markalar, bu nesillerle etkileşimde bulunmak için interaktif ve sürükleyici müşteri deneyimleri sunmak zorundalar.”.
Yazarlar, yeni neslin, önceki nesillere göre daha hızlı olgunlaştığı tespitinde bulunuyor. Teknolojiye erişimleri ve markaların onları erken yaşta hedef almaları, bu nesillerin kendilerini ifade etme isteklerinin daha erken gelişmesi ile sonuçlanıyor. Ayrıca teknolojik cihazları erkenden kullanmaya teşvik ediliyorlar.
Fijital Doğanlar’ın belirgin özellikleri arasında pragmatik tutum, otantiklik arayışı ve kendilerini ifade etme ihtiyacı yer alıyor. Finansal farkındalıkları yüksek olan bu nesiller, ürün ve hizmetleri değerlendirirken işlevsel faydalara odaklanıyor. Kendi değerleriyle uyumlu olan markalara daha çok ilgi duyuyorlar ve dijital kimliklerini oluşturmak için zaman harcıyorlar.
Dijital yaşam tarzları, Z Kuşağı ve Alpha Kuşağı için vazgeçilmez hale geldikçe, işletmelerin de bu duruma uyum sağlaması gerekiyor. Pazarlama dünyasında beş önemli bileşen vardır: içerik, sosyal medya, e-ticaret, yapay zeka (AI) ve cihazlar (telefon, tablet, bilgisayar). Bu bileşenler, pazarlamanın dijital dünyadaki yerini belirlemede etkin bir rol üstleniyor.
Yazarlar, günümüzde kısa video içeriklerinin artan önemine dikkat çekiyor. İnsanlar artık kısa ve öz içerikleri tercih ediyor. Örneğin, TikTok, Instagram Reels ve YouTube Shorts gibi platformlar, kısa videoların popülerliğini artırdı. Kısa video içerikleri özellikle Z Kuşağı ve Alpha Kuşağının dikkatini çekiyor ve markalar bu platformlar üzerinden ürünlerini tanıtmak için yaratıcı yolları keşfetmek için birbirleri ile yarışıyor.
İkinci olarak, topluluk (community) tabanlı sosyal medya platformlarının yükselişi görülüyor. Reddit ve Discord gibi platformlar, kullanıcıların belirli ilgi alanlarına yönelik içerikleri paylaşmasını ve tartışmasını sağlıyor. Yazarlar, bu platformların büyük sosyal medya platformlarına alternatif olarak öne çıktığı ve kullanıcıların daha özel ve güvende hissetmelerini sağladığı görüşüne sahip.
Üçüncü olarak, e-ticaretin interaktif hale gelmesi dikkatle izlenmesi gereken bir trend. Sosyal konuşma yani online sosyalleşme (chatting) ve canlı yayın gibi yeni e-ticaret modelleri, kullanıcıların ürünleri keşfetme ve satın alma süreçlerini daha etkileşimli hale getiriyor. Örneğin, Facebook, Instagram ve TikTok gibi platformlar, kullanıcıların doğrudan sosyal medya üzerinden alışveriş yapmalarına olanak tanıyor.
Aynı şekilde Çin’de de WeChat, Sina Weibo, Zhihu, Meituan, Douyin ve Douban gibi sosyal medya uygulamalarında tüketiciler birbirlerine ürün tavsiyesinde bulunabilmekte ve alışveriş yapabilmektedir.
Dördüncü olarak, dil tabanlı yapay zeka (AI) kullanımı yaygınlaşıyor. Amazon Alexa, Google Assistant ve Apple Siri gibi sesli asistanlar (Ses endüstrisini geçmiş dönemdeki yazımda incelemiştim, linke tıklayabilirsiniz; https://www.linkedin.com/pulse/ses-espiyonaji-istihbarat-end%C3%BCstrisi-murat-%C3%BClker/), kullanıcıların sesli komutlarla bilgi aramasını ve çeşitli görevleri yerine getirmesini sağlıyor. Ayrıca, ChatGPT gibi sohbet botları, kullanıcılarla daha doğal ve bağlamsal konuşmalar yaparak müşteri deneyimini ileriye taşıyor.
Beşinci olarak, giyilebilir teknoloji cihazlarının artmasıyla birlikte, insanlar dijital içeriği daha sürükleyici bir halde deneyimleyebiliyor. Örneğin, artırılmış gerçeklik (AR) ve sanal gerçeklik (VR) cihazları, kullanıcıların dijital dünyada daha etkileşimli ve gerçekçi deneyimler yaşamasını sağlıyor.
Örneğin, Apple’ın Spatial Audio teknolojisi, kullanıcıların müzik dinlerken sanki canlı bir konserdeymiş gibi hissetmelerini sağlıyor. Apple Vision Pro ise sizi ve yaşadığınız ortamı gerçeklikten koparabilecek kadar güçlü bir teknolojiye sahip.
Ben de Apple Vision’u denedim. Oldukça da keyifli bir deneyimdi. Havada yaptığınız hareketler belki karşıdakilere garip gelebiliyor ama yaygınlaşması ihtiyaç gidermesine bağlı. Bir de tabii sizi dünyadan koparan öyle bir gözlükle kaç saat oturabilirsiniz, onu da düşünmek lazım. Bakalım ne olacak…
Bu noktada trendi de doğru okumamız gerekiyor. Pazarlamanın geleceği, interaktif ve sürükleyici deneyimler sunmakta yatıyor. Markalar, Z Kuşağı ve Alpha Kuşağı’nın dikkatini çekmek ve onların beklentilerini karşılamak için dijital ve fiziksel dünyaları birleştiren yenilikçi yaklaşımlar benimsemelidir. Avatarlarımız ile katılım yaptığımız metaverse toplantıları sadece bir başlangıçtı. Gelecekte gerçek ve sanal ortamları birbirlerinden ayıran keskin çizgiler giderek belirginliğini kaybedecek. Burayı iyi anlamak ve doğru pozisyon alabilmek çok önemli derken kendime şunu sormadan edemiyorum: Marketing 7.0 ne zaman önümüze çıkacak ve ne içerecek?
Pazarlama dünyasında, ürün yaratmaktan çok müşteri deneyimi sunmaya odaklanma eğilimi giderek artıyor. Bu değişim, pazarlamayı tek bir fonksiyondan çıkarıp, müşterinin bir şirketle olan tüm etkileşimlerini kapsayan çapraz fonksiyonel bir yaklaşıma, matrikse dönüştürüyor.
Müşteri deneyimi, bir ürünle ilgili ilk reklamı görmekten Google’da araştırma yapmaya, mağazada ürünü incelemekten kullanmaya, şikayet ve garanti talepleri oluşturmaktan sosyal medyada ürün hakkında yorum yapmaya kadar geniş bir süreci kapsar. Her bir temas noktası, diğer temas noktalarının bağlamına göre farklı bir etki yaratır. Bu yüzden müşteri deneyimi, bütünsel ve entegre bir kavramdır.
Yazarlar, müşteri deneyiminin öneminin, şeffaflığın artması ve sosyal medyanın genç nesillerin ürün tercihlerini hızlı değiştirmesiyle daha da arttığının altını çiziyor. Ürün ömürleri kısalırken, şirketlerin sürekli inovasyon yaparak yeni ürünler piyasaya sürmesi gerekiyor. Ancak, sadece yeni bir ürün çıkarmak artık yeterli değil; müşterilerin bu ürünle yaşadıkları deneyim, ürünün kendisi kadar önemli hale geliyor.
Yazarlar bu başlık altında, Coca-Cola’nın pazarlama kampanyalarını örnek olarak gösteriyor. Coca-Cola, “Share a Coke” kampanyasıyla kişiselleştirme trendini yakaladı. Ayrıca Friendly Twist kampanyasında, üniversite kampüslerine, sadece diğer şişelerle birleşince açılabilen özel tasarım şişelerle dolu otomatlar yerleştirildi. Bu kampanya sosyal etkileşimi teşvik eden bir çalışma olarak literatüre geçti. Bu kampanya, Coca-Cola’nın genç nesillerle nasıl bağlantı kurduğunun mükemmel bir örneğidir.
Kendi markalarımız için müşteri deneyiminin geleceğini ve markaların bu yeni döneme nasıl uyum sağladığını iyi analiz etmemiz gerekiyor.
Teknoloji, pazarlamanın geleceğini şekillendiren en önemli etkenlerden biri haline geldi. Marketing 6.0’ın temelinde, fiziksel ve dijital deneyimleri birleştiren beş gelişmiş teknoloji yatıyor: Nesnelerin İnterneti (IoT), Yapay Zeka (AI), fiziksel dünya ile dijital dünyanın etkileşimini sağlayan Uzamsal Bilgi İşlem, Artırılmış Gerçeklik (AR) ve Sanal Gerçeklik (VR), Blokzincir.
Nesnelerin İnterneti (IoT), fiziksel ortamdan gerçek zamanlı verileri toplayarak bunları dijital bilgiye dönüştürür. Örneğin, perakende mağazalarında müşterilerin hareketlerini izler ve belirli koridorlarda yürürken müşterilere anında uygulama içi promosyon bildirimleri gönderir.
Yapay Zeka (AI), bilgisayarların insan bilişsel becerilerini taklit etme yeteneğidir. AI, gerçek zamanlı olarak IoT kaynaklarından veri toplayarak müşteri tercihlerini öğrenir ve müşterilere en uygun ürün veya içeriği anında sunar.
Uzamsal Bilgi İşlem, fiziksel alanlarda dijital etkileşimi kolaylaştıran bir teknoloji setidir. Örneğin, akıllı giyinme odaları, müşterilerin getirdiği kıyafetleri anında tanır ve kişiselleştirilmiş stil önerileri sunar. Bir tür sensörlerle çalışan nesnelerin interneti gibi geldi bana… Ama mantık aynı… Sensörler fiziksel alanda sizi tanıyor ve dijital ekranlarda değişim odalarında size öneriler sunuyor. Bu teknolojiyi birçok fiziksel alana uygulamak mümkün.
Artırılmış Gerçeklik (AR) ve Sanal Gerçeklik (VR), dijital içerikle etkileşimde devrim yaratır. AR, müşterilerin sanal olarak ürünleri ve hizmetleri keşfetmesine yarar; nasıl göründüğünü ve çalıştığını görme imkanı sunar. Örneğin, müşteriler ayakkabıları sanal olarak deneyebilirler veya IKEA, artırılmış gerçeklik (AR) teknolojisini kullanarak müşterilerine mobilyaları evlerinde sanal olarak yerleştirme imkanı sunuyor. VR ise müşterilere sanal ortamlarda yaşamsal deneyim sağlar. Volvo ve BMW gibi şirketler, sanal test sürüşleri için VR’yi kullanır.
Blokzincir, içerik oluşturucuların ürettikleri içerik üzerinde mülkiyet hakkı tesisine yardımcı olur. Bu teknoloji, merkezi olmayan sosyal medya platformlarının temelini oluşturur ve kullanıcılar arasında daha güvenli ve şeffaf bir içerik paylaşımını mümkün kılar.
Yukarıda bahsi geçen teknolojiler, Marketing 6.0’ın temelini oluşturur ve markaların müşterilere daha sürükleyici ve etkileşimli deneyimler sunmasını sağlar.
Kitabın yazarları, müşterilere sunulan deneyimlerin yalnızca dijital veya fiziksel değil, her iki dünyanın birleşimi olması gerektiğini önemle belirtiyor. Genişletilmiş Gerçeklik (XR) teknolojileri, bu birleşimi mümkün kılan önemli bir araç.
Artırılmış Gerçeklik (AR), dijital unsurları gerçek dünyaya ekleyerek fiziksel ortamı zenginleştirir. Örneğin, Pokémon Go oyunu, oyuncuların cep telefonları aracılığıyla gerçek dünya konumlarında sanal canavarları bulup yakalamasını sağlamıştı. O dönemde ellerinde telefonlarıyla sokak sokak, cadde cadde gezen insanlar görmüştük. Hatta bazı işletmeler kendi adreslerini Pokémon Go oyunundaki bir para birimini kazanabilecekleri alanlara bile dönüştürmüşlerdi.
Sanal Gerçeklik (VR) ise tamamen dijital ortamlar yaratarak kullanıcılara gerçek dünyadan tamamen kopuk bir deneyim sunar. VR ayrıca eğitim amaçlı da kullanılıyor; örneğin, müşteri hizmetleri temsilcileri, VR sayesinde gerçek dünya senaryolarını simüle ederek eğitim alabiliyor.
Metaverse, dijital ve fiziksel dünyalar arasındaki sınırları ortadan kaldırarak, kullanıcıların dijital ortamlarda gerçek dünya deneyimlerini yaşamalarını sağlayan bir kavram. Bu yeni dijital evren, sosyal medya platformlarının gelecekteki hali olarak düşünülebilir. Genç nesiller, özellikle Z Kuşağı ve Alpha Kuşağı, metaverse kavramına büyük ilgi gösteriyor ve bu dünyada daha fazla zaman geçiriyor. Örneğin kurdukları sanal dünyalarında oyun oynarken avatarları ile bambaşka kişiliklerde yaşıyorlar. Tüm bunlar ileride ne gibi sosyal uyumsuzluk ve sağlık sorunları getirecek bilmiyoruz.
Metaverse’in erken örnekleri, oyun endüstrisinin içinden doğuyor. Roblox, Fortnite, Minecraft, Decentraland ve The Sandbox gibi oyunlar, kullanıcıların sanal dünyalarda etkileşime girmesine ve çeşitli deneyimler yaşamasına olanak tanır. Bu oyunlar, sadece oyun oynamakla sınırlı kalmayıp, sanal konserler ve etkinlikler gibi farklı deneyimler de sunar. Yazarlar Fortnite oyununun; Marshmello, Travis Scott ve Ariana Grande gibi ünlü sanatçıların sanal konserlerine ev sahipliği yaparak milyonlarca kullanıcıya ulaştığı başarılı kampanyayı örnek olarak gösteriyor.
Metaverse, sadece oyun ve eğlence ile sınırlı değil; gelecekte, sosyal medya platformlarının bu yönde evrilmesi bekleniyor. Facebook, adını Meta olarak değiştirerek bu alanda öncü olma hedefini açıkça ortaya koymuştu. Meta, sanal gerçeklik başlıkları ve artırılmış gerçeklik gözlükleri ile kullanıcıların metaverse dünyasında daha fazla vakit geçirmesini sağlamayı amaçlamaktadır. Ama genç kuşakların doğal yaşam ve sosyal detoks modalarına olan ilgisi bu yeni oluşumların gelecek başarısında önemli bir engel! Peki ne yapmalıyız? Bize 70li yıllarda ortaokulda hesap makinelerini yasakladıkları gibi bu yenilikleri aynı yasakçı zihniyetle kısıtlamalı mıyız? Bu bir çözüm olacak mı?
Sonuç olarak, metaverse pazarlaması, markaların gelecekteki pazarlama stratejilerini şekillendiren önemli bir araçtır. Markalar, metaverse dünyasında varlık göstererek, genç nesillerle daha güçlü ve anlamlı bağlar kurma fırsatına sahiptir. Fiziksel ve dijital dünyaların tamamen birleştiği bu yeni evrende, müşterilere benzersiz ve unutulmaz deneyimler sunmak mümkündür. Ama ben tüm bunların metaverse teknolojisinin uzun süre biyolojik bir rahatsızlık vermeden giyilebilir olması ve sizi hayattan, yaşadığınız ortamdan izole etmeden gerçekleştirebilmesi durumunda geleceğe taşınacağını düşünüyorum. Mesela ben şu anda size bu satırları yazarken manzaralı odamda açık pencerenin önünde, kafesteki kuşlarımın ötüşünü dinlerken, karşımda ıhlamur çiçeklerinin sabah rüzgarında yavaşça salınışını seyredip, çıplak ayaklarımla sabah serinliğini hissederken sütlü kahvemi yudumlayıp, etrafımdaki diğer ekranlardan sosyal medya, Whatsapp ve sair gelişmeleri izleyip TV ekranına göz atıp, müzik dinliyor olabilirdim. Mübalağa etmiyorum. Sadece yerimden kalkıp kahve yapmalıyım. İşte metaverse tüm bunları ve belki daha fazlasını size yaşatmak iddiasında ama bizi değiştirmeden nasıl başaracak, bilmiyorum. Halbuki bu tasvir ettiğim ortamda bir ekran olarak yer alması herhalde daha kolay olurdu.
Kotler, Nike’ı metaverse pazarlamasının öncülerinden biri olarak nitelendiriyor. Nike, sanal dünyalarda kullanıcıların avatarları için dijital ayakkabılar ve giysiler sunarak yeni bir alışveriş deneyimi yaratmıştı, oldukça konuşulmuştu. Kullanıcılar, bu dijital koleksiyonları avatarlarına giydirerek sanal dünyada kendi tarzlarını yansıtabilmişlerdi. Bu, genç nesillerin kendilerini ifade etme ve markalarla daha kişisel bir bağ kurma arzusunu karşılayan yenilikçi ve öncü bir yaklaşımdı.
Pazarlama dünyasında, müşteri deneyimini daha da zenginleştirmek için çok duyulu pazarlama giderek daha önemli hale geliyor. Duyusal pazarlama, müşterilerin beş duyusunu birden harekete geçirerek, markalarla olan etkileşimlerini daha derin ve unutulmaz hale getirmeyi amaçlar. Bu yaklaşım, müşterilerin sadece görme ve işitme duyularını değil, aynı zamanda dokunma, tat ve koku duyularını kapsar.
Kafeler çok duyulu pazarlamanın iyi bir örneğidir. Bir şubelerine girdiğinizde, yalnızca kahve almazsınız; aynı zamanda markanın yarattığı atmosferi deneyimlersiniz. Buradaki anahtar kelimemiz “bütünleşik” bir deneyim yaşatmaktır. Mağazanın görsel düzeni, müzik seçimi, kahve kokusu, kahvenin tadı ve rahat oturma alanları kısacası ambiyans tüm duyularınızı harekete geçirir. Bu deneyim önemli bir fark yaratan faktördür.
Kitap, duyusal pazarlamanın bir diğer önemli yönünü, dijital yorgunlukla başa çıkmak olarak nitelendiriyor. Müşteriler, gün boyunca dijital cihazlarla etkileşimde bulunarak görsel ve işitsel duyularını sürekli olarak kullanır ve bu durum zamanla yorgunluğa yol açar. Bu noktada, fiziksel deneyimlerle dijital deneyimleri harmanlamak, müşterilere daha dinlendirici ve canlandırıcı bir deneyim sunar. Acaba, ben tereddütteyim; tüm bunlar beni daha çok yoruyor.
Mekansal pazarlama, fiziksel mekanlarla insan davranışını entegre ederek müşteri etkileşimini devrim niteliğinde dönüştürür. Bu yaklaşım, teknoloji ve tasarımı kullanarak müşterilere daha sürükleyici bir deneyim sunmayı amaçlar. Amazon’un fiziksel mağazaları olan Amazon Go, bu alanda en dikkat çekici örneklerden biridir.
Amazon Go mağazalarına giren müşteriler, alışverişlerini tamamlayıp hiçbir kasiyere ihtiyaç duymadan mağazadan çıkabilirler. Bu deneyim, Amazon’un “Just Walk Out” teknolojisi ile sağlanır. Müşteriler, mağazaya girdiklerinde Amazon hesaplarına bağlı olan uygulama aracılığıyla giriş yapar ve alışverişlerini yaparken aldıkları ürünler otomatik olarak algılanır. Mağazadan çıkarken, satın aldıkları ürünler Amazon hesaplarına fatura edilir ve bu sayede alışveriş süreci tamamen sorunsuz ve kesintisiz bir hale gelir. İşte bu, tekrar yaşamak isteyeceğiniz bir deneyimdir, acaba? Ya da bir sonraki seferde arkadaşınızı da bu deneyimi yaşamak için davet edebilirsiniz, peki kim ödeyecek? Ama unutmayalım; bunların tümü ticari müspet bir netice sağlamalıdır. Aksi takdirde devamı gelmez.
Veyahut, rahmetli annemin tarifi gibi zengin olmalısınız: Ben çocukken elimden tutar mahallede alışverişe çıkardık. Bakkal, manav gezip alacaklarımızı tamamladıktan sonra, şükrolsun fiyata bakmadan alışveriş ediyoruz, işte zenginlik budur, derdi. Halbuki aldığımız zaten bir fileyi doldurmaz ve ısrarıma rağmen pahalı, turfanda, şimdi yenmez diye benim isteklerimi geçiştirir, muz bile almazdı. Velhasıl zaten en büyük zenginliğimiz kanaatti.
Özetlersek “Marketing 6.0: The Future Is Immersive” kitabı (Pazarlama 6.0: Gelecek Sürükleyicidir), pazarlamanın evrimini ve gelecekteki trendlerini anlamak isteyen herkes için değerli bir kaynak olarak görünüyor. Philip Kotler, Hermawan Kartajaya ve Iwan Setiawan, pazarlama dünyasının içerisinden geçtiği farklı aşamalarını tanımlayarak, her aşamanın pazarlamanın yapısını nasıl değiştirip geliştirdiğini açıklıyorlar.
Kitap, pazarlamanın insan ruhuna hizmet eden bir yaklaşımdan başlayıp, dijital devrimle birlikte nasıl evrildiğini ve son olarak sürükleyici (immersive), kapsayan, bütünleşik, süregelen, devamlı deneyimlere nasıl dönüştüğünü anlatması açısından çok faydalı. Kitapta bahsi geçen kavramları ve gelişmeleri anlamamız, süreci doğru analiz edip doğru noktalarda pozisyon alabilmek önemli. Gündemin sıkça değiştiği ve bu değişim süreci içerisinde vereceğiniz kararların kritik meseleler üzerinde etki yaratma potansiyelinin bir hayli yüksek olduğu koşullarda; yabancıların kullandığı “The person who chases two rabbits catches neither.” sözü yerine, “Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmayın.” derim!
Neredeyse sınırsız seçimin olduğu yerde doğru yolu bulmak için keskin sezilerinizin olması gerekir. İş dünyasında keskin sezilere sahip olmanın yolu ise; kendi deneyimlerinizi içselleştirerek kullanabileceğiniz bilgiler haline getirmekten başlayan ve çevrenizden öğrenerek devam eden uzun soluklu, daimi bir süreçtir. Ben de bunun için yazıyorum size, zira bu sayede öğreniyorum.