Geçmişten günümüze yargı üzerindeki tartışmalar hep olmuştur ve bundan sonra da olacaktır. Gün geçmiyor ki bir hakim veya savcı hakkında basına bir şey yansımamış olsun. Bu nedenle konunun iktidarlardan bağımsız olarak ele alınması ve çözüm üretilmesi gerekiyor.
“Adalet mülkün temelidir” düsturu boşuna söylenmiş bir şey değildir. Özellikle yargıyla ilgili basına yansıyan olumsuzluklara bakıldığında konu üzerinde durmayı gerektiriyor. Bir de basına yansımayanlar ve bilinmeyenler var ki bunları da ilave ettiğimizde durumun vahameti görülmektedir.
Elbette hakimlik ve savcılığın oldukça zor meslekler olduğunu da belirtmemiz gerekiyor. Bu meslek erbabının diğer mesleklere göre çok dikkatli olması gerekiyor. Her an kendisi veya aile fertleri bir iftiraya uğrayabilir veya yanlış anlamaya kurban gidebilir. Çünkü yaptıkları iş hak dağıtımı olup ellerindeki hassas terazi ile hak dağıtımı yapmaktadırlar. Her an birileri hakim ve savcıların adalet terazisinin ayarı ile oynamaya çalışabilir. Böyle olunca da haksızlık yapanların veya haklarının yenildiğini düşünenlerin hışmına uğrayabilirler.
Ancak bu mesleğe girenler ilk günden itibaren bu konuları biliyorlar ve meslek büyüklerince de uyarılıyorlardır. Bu nedenle yapılan mesleğin ağırlığı hakim ve savcıların omuzlarına binmektedir. Her meslekte olduğu gibi bu meslekte de mesleğin ağırlığını taşıyamayanlar bulunabilir. İşte bunların sistematik bir şekilde ortaya çıkarılması ve sistemden ayıklanması gerekiyor.
Bir de yargılama sürecinin medya veya sosyal medya ayağı var ki asıl sorunun büyüğü burada yatmaktadır. Bu nedenle medyanın veya sosyal medyanın yargıyı olağandışı şekilde etkilemesi de dikkate alındığında bu alanda ciddi bir çalışma ve reform yapılması kaçınılmaz hale gelmiştir. Konunun sosyal medyaya düştüğünde yargının etkilenmediğini söylemek biraz zor olsa gerektir. Sonuca etkisinin olup olmadığına kesin bir şey diyemesek te yargılama hızına etkisini kabul etmemiz gerekir.
Sonuç olarak vatandaşın yargıda hakkını alamayacağı yönündeki algı son derece tehlikelidir ve farklı arayışlara sevkeder. Elbette bir bütün olarak bir camia suçlanamaz ve suçlanmamalıdır da. Ancak algının olgunun yerine geçtiğini de görmemiz gerekiyor. Bazı münferit olaylar köpürtülse de bu alanda ciddi bir sorun olduğu da bir vakıa olarak karşımızda durmaktadır.
Sorunun mevzuattan mı yoksa uygulamadan mı kaynaklandığı üzerinde durulması gerekiyor. Bazı hallerde mevzuattan kaynaklanan sorunlar olsa da uygulamadan kaynaklanan sorunların ağırlıkta olduğunu belirtmemiz gerekiyor.
Özellikle iş yükünün yoğun olduğu adliyelerde farklı yol ve yöntemlere başvurulduğuna şahit olunmaktadır. Hakkına razı olan insan sayısı oldukça az olunca ve adliyenin yoluna düşen herkeste kendini haklı olarak görünce ister istemez amaca ulaşmak için farklı yollara başvuranlar bulunabilmektedir. Bu konuda avukatlık yapanları biraz dinlerseniz manzara bütün açıklığıyla görülecektir. Bir de bilenlerin susması ayrı bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.
Daha önce bu köşede yer verilen “Hâkim ve savcılara sağlanan kritik ayrıcalık ve sonuçları” başlıklı yazımda yer verdiğim hususları dikkate alınarak kanuni düzenleme yapılmasında fayda olduğunu düşünüyorum. Bir de çıkan soruna acilen çözüm üretme gibi bir yöntemden kaçınılmalıdır. Acil düzenlemeler uzun vadede başka sorunlar çıkarabilir.
Bazı suçlar vardır ki bu suçlardan mahkum olanların memur olmaları mümkün değildir. Bu suçlardan birisi de Terör Örgütü Propagandası Yapmak” suçudur.
657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinde, “... Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile; kasten işlenen bir suçtan dolayı bir yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına ya da affa uğramış olsa bile devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık suçlarından mahkûm olmamak. ...” hükmü gereğince bu suçları işleyenler memur olamayacakları gibi memur iseler de memuriyetleri sona erdirilecektir.
Nitekim 657 sayılı Kanunun 98 inci maddesinde; Devlet memurlarının memurluğa alınma şartlarından her hangi birini taşımadığının sonradan anlaşılması veya memurlukları sırasında bu şartlardan her hangi birini kaybetmesi halinde memurluğu sona erecektir.
Ayrıca, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 53 maddesinde; “Kişi, kasten işlemiş olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkûmiyetin kanuni sonucu olarak; a) Sürekli, süreli veya geçici bir kamu görevinin üstlenilmesinden; bu kapsamda, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğinden veya Devlet, il, belediye, köy veya bunların denetim ve gözetimi altında bulunan kurum ve kuruluşlarca verilen, atamaya veya seçime tabi bütün memuriyet ve hizmetlerde istihdam edilmekten, ... yoksun bırakılır. ...» hükmü bulunmaktadır.
Yine, 5352 sayılı Adli Sicil Kanununun 13/A maddesinde; “ 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu dışındaki kanunların belli bir suçtan dolayı veya belli bir cezaya mahkûmiyete bağladığı hak yoksunluklarının giderilebilmesi için, yasaklanmış hakların geri verilmesi yoluna gidilebilir. Bunun için; Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinin beşinci ve altıncı fıkraları saklı kalmak kaydıyla, a) Mahkûm olunan cezanın infazının tamamlandığı tarihten itibaren üç yıllık bir sürenin geçmiş olması, b) Kişinin bu süre zarfında yeni bir suç işlememiş olması ve hayatını iyi halli olarak sürdürdüğü hususunda mahkemede bir kanaat oluşması, gerekir. ...” hükmü yer almaktadır.
Konuyla ilgili olarak Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanlığı Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğünün 5.1.2023 tarihli ve E-74073113-045.02-128785 sayılı yazısında; “Söz konusu mahkeme kararlarından anlaşılacağı üzere; her ne kadar yasaklanmış hakların geri verilmesi kararı kişilere mahrum kaldıkları hakları kullanma yetkisini verse de 657 sayılı Kanun’un Devlet memuru olmanın genel şartını düzenleyen 48 inci maddesinde yer alan “affa uğramış olsa bile..” ibaresinden sonra sayılan suçlardan birini işleyenler için bu karar Devlet memuru olabilme koşullarını sağlama bakımından bir hak doğurmamaktadır.” ifadesine yer verilmiştir.
Buna göre 657 sayılı Kanuna tabi olarak çalışmakta iken terör örgütü propagandası yapmak, rüşvet, irtikap gibi suçlar nedeniyle memuriyetine son verilenlerin memnu hakların iadesi kararı alsalar dahi Devlet memuru olarak atanmaları mümkün değildir.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.