Biz yaş icabı tehlike sınırlarını çoktan aşmış olsak da şu ana kadar başımıza benzer herhangi bir melanet durumu gelmemişse de, hemcinslerimizi uzunca bir süredir ülkemiz insanına özgü olmayan tamamen ithal bir tuzak konusunda uyarma ihtiyacı duyuyoruz… Çünkü son aylarda tehlike çanları bütün hâli vakti yerinde, toplumda belli bir statü düzeyine ulaşmış orta yaş erkek grubu için çalıyor sanki… Neredeyse her gün başka bir ünlü ile ilgili cinsel taciz suçlaması ve bunun sonucu ortaya çıkan yasal süreçlerin
Biz yaş icabı tehlike sınırlarını çoktan aşmış olsak da şu ana kadar başımıza benzer herhangi bir melanet durumu gelmemişse de, hemcinslerimizi uzunca bir süredir ülkemiz insanına özgü olmayan tamamen ithal bir tuzak konusunda uyarma ihtiyacı duyuyoruz…
Çünkü son aylarda tehlike çanları bütün hâli vakti yerinde, toplumda belli bir statü düzeyine ulaşmış
grubu için çalıyor sanki… Neredeyse her gün başka bir ünlü ile ilgili
suçlaması ve bunun sonucu ortaya çıkan yasal süreçlerin haberleri karşımıza çıkıyor…
Araştırdık… İşin en dramatik yanı şu: Olayın derhal yargısız infaza dönüşmesi için sadece kadının beyanı, şikâyeti yetiyor da artıyor bile… Haber nükleer hızla anında yayılıyor. Ondan sonra muhatap olan kişi istediği kadar itiraz etsin, tepinsin, gerçekten de sütten çıkmış ak kaşık olsun; olayın şu veya bu nedenle başvurulmuş tipik bir “Çamur at izi kalsın” eylemi olup olmadığı yasal süreçte ve kendi çevresinde anlaşılana kadar, o kişinin ne toplum içinde itibarı kalıyor ne de ailesi içinde saygınlığı… Uğradığı manevi saldırının yanı sıra, meslek hayatında da sorunlar yaşayabiliyor…
Oysa, ilişki yönetimine gösterilecek özen ve bir iki yasal düzenleme ile bu tür sorunlar azaltılabilir… Önce yasal düzenlemeden söz edelim:
Cinsel tacizin cezası caydırıcı, korkutucu bir düzeye, mesela yıllarca ertelenemeyecek bir hapis cezasına yükseltilebilir;
Olayın tamamen yalan beyan, planlı bir karalama olduğu durumlarda aynı ceza bu kez tezviratı yapan kişiye ve bunu yayan kişilere de verilebilir…
Gelelim erkeklerin dikkat etmeleri gereken hususlara:
Yakınınız değilse, aranızda henüz karşılıklı güvene dayalı, sınanmış bir ilişki tesis edilmemişse, kesinlikle şahsi algılanabilecek herhangi bir mültefit davranışta bulunmayın.
Önleyemediğiniz bir kriz durumu oluşmadan önce yapabileceğiniz bazı şeyler var. Örneğin ‘
ve ‘
(ikisi birbirinden farklıdır) konularında biraz okuma yapabilirsiniz.
Bütün bunlar hiçbir işe yaramayabilir. Tabii ki en doğrusu
’in
adlı kitabında sözünü ettiği alanda derinleşmek ve insan perhizi uygulayarak sizin için potansiyel tehdit oluşturacak (kadın erkek fark etmez) insanlardan uzak durmaktır…
Performans hoş, gerisi boş…
İngiliz
, çalışan performansını daha sıkı denetleyecekmiş. Bu da
kişiyi istihdam eden şirketin en alttaki yüzde 5’lik kesiminin işini kaybetme riski olduğu anlamına geliyormuş.
Banka sözcüsü yaptığı açıklamada şöyle konuşmuş: “Çalışanlarımızın en iyi performanslarını sergileyebilmeleri için sürekli yollar arıyoruz. Amacımız yüksek performans odaklı bir kültür oluşturmak…”
, bu yaklaşımı
’te sıkça görülen bir uygulamaya benzetmiş:
gibi finans devleri, düzenli olarak en zayıf halkadaki çalışanları işten çıkararak maliyetleri düşürmeyi ve yeni yeteneklere alan açmayı tercih ediyorlarmış…
Lloyds, sigorta ve varlık yönetimi gibi alanlarda büyümeyi hedeflerken, aynı zamanda uzun vadeli bir teknoloji dönüşümüne de odaklanıyormuş ve bu çalışanların yeni kriterlere uyum sağlayamaması durumunda işten ayrılmaları gündeme gelebilecekmiş.
Hibrit çalışma, evden çalışma, haftada sadece 4 gün çalışma gibi konuların gündemde olduğu günümüzde işin dönüp dolaşıp nereye bağlanacağı belli: Performans’a. Aslında gerisi laf-ı güzaf…
Ben, Üşümezsoy’u tutuyorum, siz?
Başlıkta latife ediyoruz elbette… Futbol takımı tutar gibi deprem konusunda görüş bildiren uzmanlardan birini tutacak değiliz… Ancak genel durum böyle mi?
Prof. Dr. Şener Üşümezsoy
’un açıklamaları, beklenen İstanbul depremi konusunun abartıldığı yönünde… Hatta en son şunları söylemiş: “Bütün İstanbul’da deprem olacak, 65 kilometre yıkacak dedikleri bu Adalar fayı aslında ölmüş bir fay…” Üşümezsoy, “20 yıldan beri söylüyorum. Yalnızca Silivri, şuradaki fayı söylüyorum kırılabilir diye. Burada 35 kilometrelik bir fay var. Derinliği 10 km. Bunun yaratacağı deprem 6.5 altındadır” diye de eklemiş…
Öte yandan
her fırsatta ‘
ne dikkat çekiyor. Yapı stokundan tahliye planlarına kadar hazırlıklarla ilgili daha fazla geç kalınmamasıyla ilgili uyarılarda bulunuyor…
Malumunuz bizim alanımız
… Yer bilimi ya da mühendislik değil… İki uzman ve tecrübeli akademisyen bilimsel bir tartışma içindeyken hangisini haklı olduğunu, dolayısıyla hangisini sözüne göre hareket edilmesi gerektiğini bilecek olan da biz değiliz…
Peki ama kim bilecek? İşte ‘
’ tam da orada…
gibi,
gibi, İçişleri’ne bağlı
Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı
gibi, İBB’ye bağlı
Deprem Risk Yönetimi ve Kentsel İyileştirme Dairesi Başkanlığı
gibi çok ciddi kurumlarımız, yapılarımız var mı? Çok şükür var.
Ancak, bunların açıklamaları halk nezdinde akademisyenlerimizinkiler kadar etkili mi? “Evet” demek çok kolay değil… Böyle olunca da herkes gönlüne yatan, biraz da psikolojik olarak ‘
’ görüşe yaslanıyor… Yani biraz ‘takım tutar’ gibi davranıyoruz.
Oysa deprem konusu, duyguların yönlendirdiği değil, aklın yönlendirdiği davranışlarla çözülebilir.
Rahmetli
Prof. Dr. Ahmet Mete Işıkara
, bu hususta çok doğru bir örnekti… Çünkü depremin iletişiminde ‘tek kaynak’ olarak algılanıyor ve sözüne itibar ediliyordu. İhtiyacımız olan budur. Halkın güven duyduğu bilimsel bir
, bir
… Daha da geç kalmadan…