Bunun tek bir açıklaması var. Somut kanıtları ortaya dökecek olan iddianame bir türlü bitirilemedi, onun için.
Bilindiği gibi algılamayı zehirleyen ve her türden dezenformasyona zemin hazırlayan unsur müphemiyettir. Sadece kulaktan dolma kanıtlar ortalıkta dolaşıyor. Bu da doğal olarak İmamoğlu ve Özel’e sütten çıkma ak kaşık durumu yaratma fırsatı veriyor.
“Beş yılda İstanbul’un deprem sorununu çözeceğiz diyen Ekrem İmamoğlu bir tek çalıştay yaptı. Başka hiçbir şey yapmadı. 100.000 konutu dönüştüreceğim dedi. Beş bin konut dönüştürdü. 15.000 sosyal konut yapacağım dedi. Yapmadı. Ulaşım sorununu çözeceğiz, dedi. Trafikten adım atamıyoruz. Mevcut metro hattını iki katına çıkaracağız, dedi. Tek bir metro ihalesine bile çıkmadı. 280 kilometre metro yapacağını söyledi. 8 kilometre metro yaptı. 100.000 araçlık kapalı otopark yapacağım dedi. Koskoca İspark bile battı, zarar ediyor. İstanbul’un iki yakasına iki yeni otogar yapacağım dedi. Çivisini bile çakmadı. Yetmemiş, denizaltı ile ulaşım yapacağım, demiş. Allah razı olsun Cüneyt Özdemir’den. Güldük sayesinde. İstanbul’un suyunu çeşmeden içeceksiniz, demiş. Programda ise ‘Ben çeşmeden su içerdim ama su içecek vaktim yok’ diye cevap vermiş…”
İşin özeti; ne kanıtlar somut bir şekilde ortaya konulabiliyor, ne de siyasi sonuçların bir numaralı kritik başarı faktörü olan ‘vaat-güven’ ilişkisindeki sefalet ortaya dökülebiliyor.
TOKİ ve Emlak Konut GYO iş birliğiyle hayata geçirilen “Gayrimenkul Sertifikası” uygulaması, küçük yatırımcıların gayrimenkul projelerine ortak olabilmesini sağlayan alternatif bir yatırım modeli olarak halka arz ediliyormuş.
Emlak Konut’un Başakşehir’de inşa edeceği Damla Kent projesine dayalı olarak ihraç edilecek sertifikalar, Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) ve Borsa İstanbul güvencesiyle yatırımcılarına sunuluyor.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, “Gayrimenkul Sertifikası” modeline ilişkin detayları açıklamış:
“Gayrimenkul Sertifikası, bir konutun küçük paylara bölünmesiyle oluşturuluyor. Bu sistemde, yatırımcılar dilerse biriktirdikleri sertifikalarla doğrudan konut sahibi olabiliyor ya da yeterli paya ulaşamazlarsa projeden elde edilecek gelire ortak olabiliyor. Ayrıca sertifikalar, Borsa İstanbul’da hisse senedi gibi işlem görerek istenilen anda nakde dönüştürülebiliyor.”
Talep toplama süreci 4-8 Ağustos 2025 tarihleri arasında gerçekleşecek. 11 Ağustos’tan itibariyle de sertifikalar borsada işlem görmeye başlayacakmış. Proje inşaatının 1 Ekim’de başlanması ve 4 Şubat 2029’da tamamlanması hedefleniyormuş.
Projenin amacının, konut alımında karşılaşılan yüksek peşinat, taksit ve faiz gibi zorlukları ortadan kaldırarak gayrimenkul yatırımını herkes için erişilebilir hale getirmek olduğu anlaşılıyor. Yatırımcıların, hem birikimlerini gayrimenkul değer artışıyla büyütme hem de proje sonunda ev sahibi olma imkânına kavuşabilecekleri bildiriliyor.
Olay hayli karmaşık. Geniş kapsamlı, uzun vadeli bir kampanyayla anlatılmaz, talep toplama süresi uzatılmazsa iyi niyetle başlanmış bir iş istenilen başarıya ulaşamayabilir.
Türkiye’de prezervatif piyasasında söz sahibi olan Okey, geçtiğimiz günlerde reklam kampanyalarına son derece inovatif ve mesajı gayet net anlaşılan bir çalışma daha ekledi. “Çeyize ne alınır?” sorusu ile başlayan reklamda o soruya yanıt olarak sırasıyla “Yemek takımı”, “Bornoz takımı”, ”Nevresim takımı”… gibi yazılar çıkıyor. Arkasından bir soru daha geliyor: “Peki O.K.?” Packshot’da şık bir şekilde yazılmış ‘Okey çeyiz paketi’ yazısı beliriyor... 10 numara 5 yıldız bir reklamcılık harikası…
İnovasyon ve etki konusunda reklamın hiçbir sorunu yok. Sorun, özellikle Avrupa ve Türkiye’nin içinden geçmekte olduğu doğurganlık sorununda. Ve bizimki de dahil pek çok ülkede doğurganlığı reddeden kültür ve sanat olaylarına karşı, değerler çerçevesinde son derece ciddi kampanyaların başlatılmış olmasında…
Tam da bu ortamda, “Çocuk yapmayın!” şeklinde anlaşılabilecek bir mesajın gündeme gelmesi ve olayın bizim değer sistemimizle çelişmesi bir iletişim sorunu değilse, başka ne olabilir acaba?
Doğurganlık oranında sınır %2,1. Bunun altına düşüldüğü takdirde o ulus azalıyor demekmiş. Alman kadınlarında bu oran 1,35 çocuğa düşmüş. Der Spiegel dergisi 20 Temmuz günü “Almanlar yok olacaklar” diye başlık attı.
Toplumumuzda da durum hiç iç açıcı değil. Bizdeki oran 2001’de 2,38 iken 2024’te 1,48’e düşmüş.
Dedik ya, önemli bir zamanlama hatası…
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.