Zarafet, teknolojiye direniyor

04:0020/11/2025, Perşembe
G: 20/11/2025, Perşembe
Ali Saydam

Sürekli tartışıp dururuz. Yüksek teknolojinin özellikle de bilişimin, hayatın neredeyse her alanında tetiklediği değişim ve dönüşüm süreçleri, günlük yaşamımızda bir zamanlar vazgeçilmez olan pek çok aracın, bakış açısının, kavramın ‘ distorsiyona ’ uğraması (Gemini: Bir şeyin şeklinin, görüntüsünün, sesinin veya gerçeğin bozulması, çarpıtılması veya aslından uzaklaşması) ya da ‘ disruption ’ tehdidi ile karşılaşması (Gemini: Olumsuz bir kesinti, kökten bir dönüşüm/yenilik, ya da yaygın kullanımı

Sürekli tartışıp dururuz. Yüksek teknolojinin özellikle de bilişimin, hayatın neredeyse her alanında tetiklediği
değişim
ve
dönüşüm
süreçleri, günlük yaşamımızda bir zamanlar vazgeçilmez olan pek çok aracın, bakış açısının, kavramın ‘
distorsiyona
’ uğraması (Gemini: Bir şeyin şeklinin, görüntüsünün, sesinin veya gerçeğin bozulması, çarpıtılması veya aslından uzaklaşması) ya da ‘
disruption
’ tehdidi ile karşılaşması (Gemini: Olumsuz bir kesinti, kökten bir dönüşüm/yenilik, ya da yaygın kullanımı ile yıkıcı yaratıcılık) söz konusudur…

Pek çok örneği vardır… Mesela amatör fotoğraf makineleri… Bir şehri gezmek için işin olmazsa olmazı haritalar… Masa telefonları… Büyük sinema salonları… Mektuplaşmalar… Blackberry telefonlar… Daktilolar…

Bir de ‘disruption’a direnenler var… Erkeklerin az sayıdaki aksesuarlarından olan kol saati ve dolma kalem gibi…

Saatçilik dünyasının en prestijli etkinliklerinden “Grand Prix d’Horlogerie de Genève” töreninde,
Breguet
markasının “Yılın Saati” kategorisindeki büyük ödülü aldığını okumam, beni İsviçre’deki öğrencilik yıllarıma götürdü…
Bir gün sınıf arkadaşımın saatçi olan babasını ziyaretine gitmiştik… Benim pek çok fonksiyonu olan, duvar saati gibi kalın kol saatleriyle ilgilendiğimi, kadranlarına üsten bakıp bir sonrakine geçtiğimi gören
Bay Schurter
demişti ki; “Saate öyle bakılmaz…”
Ustası, nasıl incelemem gerektiğini de anlatmıştı… Saate yandan, yani kalınlığını tartmak üzere bakmak gerekirmiş ve o kalınlık bir kibrit çöpünden yüksek olmamalıymış… Kulaklarınız çınlasın Bay Schurter… Hiçbir teknoloji kol saatinin,
Mont Blanc
ve
Montegrappa
dolma kalemlerinin zarafetini tehdit edemedi…

Her şeyi biliyoruz da ne yapıyoruz?..
Türkiye Bilişim Vakfı
(TBV) tarafından
Be Node Research
çatısı altında,
Schneider Electric
’in desteğiyle bir rapor yayınlanmış: “Türkiye ve Yakın Çevresinde İklim ve Çevresel Faktörlerin Hareketlilik Üzerindeki Olası Etkileri: Senaryolar ve Gelecek Perspektifleri”
Boğaziçi Üniversitesi’nden
Prof. Dr. Levent Kurnaz
ve Vrije Universiteit Brussel’den
Prof. Dr. Tuba Bircan
tarafından kaleme alınan çalışmada; iklim değişikliğinin artık sadece çevresel değil,
toplumsal bir dönüşüm meselesi
olduğu bilimsel verilerle ortaya konulmuş.
İklim değişikliğinin Türkiye ve yakın coğrafyasındaki insan hareketliliği üzerindeki etkilerinin açıklandığı Rapor’da, artan sıcaklıklar, su stresi ve tarımsal verimdeki düşüş gibi çevresel baskıların,
iç göçü
tetiklerken, kırsal ve kentsel alanlarda
yeni kırılganlıklar
yarattığı vurgulanmış.
IPCC
’nin (BM çatısı altındaki “Hükûmetlerarası İklim Değişikliği Paneli”)
Altıncı Değerlendirme Raporu
(AR6) senaryolarına dayalı projeksiyonlar ile ulusal istatistikler ve sosyal araştırma bulgularının bir araya getirildiği çalışmada, Türkiye’nin gelecekteki demografik ve sosyal dinamiklerini anlamak için
stratejik bir yol haritası
da sunulmuş.
Bu çerçevede; iklimsel baskıların
kentlere yönelik nüfus akışını
artırarak altyapı üzerinde
yeni baskılar
oluşturduğunu, aynı zamanda
yaşlılar
ve
engelliler
gibi gruplar için “zorunlu hareketsizlik” adı verilen yeni bir
sosyal risk
alanı doğurduğu belirtilmiş.
Yıllardır önümüze gelen yüzlerce bilimsel rapor, araştırma, çalışma özellikle üç konuyu işaret edip duruyor:
İklim değişikliği, yapay zekâ
ve
jeopolitik riskler
… Artık bilmediğimiz bir şey kalmadı… Bugünümüz ve geleceğimiz için fırsatlar kadar tehditler de sunan bu üç konu hakkında ne yapacaksak harekete geçmenin tam zamanı!..

Fazla olan yanlıştır
Danimarka merkezli ev eşyası perakendecisi
JYSK
’ın 2018 yılında 19 Avrupa ülkesinden 35 bin kişiyle yaptığı araştırmaya göre, her dört kişiden biri geceleri ‘kötü’ uyuyormuş. Uykuya dalmayı başaran her üç kişiden ikisi ise (%66,9) gece uyandığını belirtiyormuş.
JYSK
Türkiye bu verileri cebine koymuş ve uyku ürünlerini tanıtmak üzere
Tepe Nautilus AVM
’deki mağazasında bir etkinlik düzenlemiş.
JYSK Uyku Uzmanı
Eylül Gümüş
, doğru uyku ürünleri seçiminin püf noktalarını aktarmış; Fizyoterapist
Cansu Kara
doğru yatak ve yastık seçimiyle fiziksel duruş ve omurga sağlığının nasıl destekleneceğini uygulamalı olarak göstermiş ve Klinik Psikiyatrist
Selin Anahar
stres, kaygı ve duygusal düzenlemenin uyku kalitesi üzerindeki etkilerini anlatarak kesintisiz, huzurlu bir uyku için zihinsel rahatlama yöntemlerini paylaşmış…
Ayrıca “Kendi Yatağını Hazırla Atölyesi” ile Defne Bakırcı eşliğinde
Yatakta Yoga
ve Can Camuzcu ile
Ses Banyosu
(Sound Bath) deneyimlerine yer verilmiş. Etkinlik, kahvaltı ile son bulmuş…
Son zamanlarda bu türden ‘kahvaltı öncesi’nde yapılan etkinliklere rastlıyoruz… Hatırladığımız kadarıyla
Philips
de
Soho House
’da benzer bir çalışma yapmıştı, “Sabahın 7’sinde olacak iş mi” diye soranların ağızları, katılımı görünce açık kalmıştı… İletişimin
etkinlik
ayağında faaliyet gösterenler için -doğru tasarlanırsa- yeni bir kapı açılmış gibi görünüyor…
JYSK’ın iletişimine dönersek… Batı’da yapılmış bir araştırmadan yola çıkarak Türkiye’nin ihtiyaçlarını anladıklarını düşünmeleri
yanılgı
olma tehlikesini taşısa bile dört başı mamur bir etkinlik düzenledikleri anlaşılıyor… Malum, etkinliklerde 100 üzerinden 99, sınıfta kalma notudur…
Öte yandan basın bültenlerini ‘
fazla
’ bulduğumuzu da söylemeliyiz… Yukarıda bahsettiğimiz tüm ayrıntıların yanı sıra ülke yöneticilerinin ifadeleri ve ürünlerin özelliklerinin yer aldığı metin okunmak için fazla uzun,
kilit mesajı
aktarmak için fazla ayrıntılı…

İletişimin altın kurallarından birini hatırlatmakta yarar olabilir: “Fazla olan yanlıştır…”

#teknoloji
#bilişim
#hayat