İsrail’in İran’a saldırısı bizi yakın tarihin acı gerçeğiyle tekrar yüzleştirdi: Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkan modern Haçlılar, bölgeyi güvenlikleri ve çıkarları doğrultusunda kurguladılar, sonradan İsrail’i de bölgenin kalbine jandarma olarak yerleştirdiler.
Almanya Başbakanı Merz gayet açık sözlülükle itiraf etti: “Bu, İsrail’in hepimiz için yaptığı kirli bir iş.”
İsrail, Haçlı Batı için sadece kirli işler yapmıyor; petrolün sorunsuz akışını, ticaret yollarının güvenliğini, Batı’ya yönelecek tehditlerin daha doğmadan boğulmasını sağlıyor. Yahudilerin Avrupa’yı boşaltıp İsrail’de toplanmış olması da Batı için ekstra kazanç.
İşte bunun için, İsrail, her politikasında, her eyleminde, Batı tarafından en güçlü şekilde destekleniyor; kendisi tek başına beceremediğinde ağabeyleri devreye giriyor.
Bunun korkutucu olduğu bir gerçek. İsrail’in ve Batı’nın güvenlik ve çıkarını tehdit edecek her eylem, tıpkı Birinci Dünya Savaşı’nda olduğu gibi, geniş bir koalisyonun oluşmasına, ittifak halinde bölgeye yığılmasına yol açıyor. Hatta önleyici bir tedbir olarak Ortadoğu’daki devletlerin güç kazanması, istikrara kavuşması, hele hele silahlanması çok yakından takip ediliyor. En küçük bir tehdit ihtimali oluştuğunda, Irak’ta, Libya’da, Mısır’da olduğu gibi ya da Hamas, İhvan-ı Müslimin örneklerinde görüldüğü gibi tepesine çökülüyor.
İran örneği bize gösterdi ki bu coğrafyada maceracılıkla yol alınamıyor.
Korku ise bölgenin ana karakteri olmuş, hatta öğrenilmiş çaresizliğe dönüşmüş. Arap diktatörleri koltuklarını kaybetme endişesiyle korkuyu bir temel politika haline getirmişler.
Türkiye’nin AK Parti iktidarına kadar olan dönemini de aynı korku şekillendirdi. Dış politikanın temel ilkesi olan “Yurtta sulh, cihanda sulh” anlayışı aslında korkunun meşrulaştırılması ve bir politika haline getirilmesiydi. Bu korku politikasının Türkiye’ye ödettiği bedelleri hepimiz biliyoruz: Ekonomi yeterince büyüyemedi, yerinde saydı. Refah artmadı. Türkiye üretemedi, Ortadoğu’ya, Afrika’ya açılamadı, ihracat yapamadı. Korku politikasıyla toplum üzerindeki baskı kaldırılmadı. Ülke istikrara kavuşamadı. Terör örgütleriyle etkin mücadele edilemedi. Türkiye’nin kendi silahını üretmesine de, en azından terörle mücadele etmek amacıyla silah ithaline de müsaade edilmedi. Toplumun korku duvarını aşmak için yaptığı girişimler 27 Mayıs’ta, 12 Mart’ta, 12 Eylül’de, 28 Şubat’ta askeri darbe oldu, milletin üzerine çöktü.
Bugün CHP’nin hala Ortadoğu’yu “bataklık” olarak nitelendirmesi, Türkiye’nin buradaki her gelişmeden uzak kalmasını istemesi, soykırıma dahi cesaretle ses çıkaramıyor olması, İsrail’e selam çakması, İngiltere’den medet umması, Almanya ile müttefik olması, “yurtta sulh cihanda sulh” söylemiyle Türkiye’yi içine kapatma çabası, Sevr ile başlayan, Lozan ile pekişen, İnönü ile zirvesine ulaşan bir korkunun, korku politikasının, istikrarla sürdürülmesinden başka bir şey değildir.
İnönü, İkinci Dünya Savaşı sırasında ülkeyi aç bırakmak ama savaştan uzak tutmak politikasıyla övünmüştü; oysa Türkiye’yi sadece savaş sırasında değil, 80 yıl boyunca aç bırakan, savaş korkusuydu. CHP bunu hiç anlamadı.
Türkiye, Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğinde gayet isabetli olarak “temkin” yolunu seçti. Erdoğan’ı ve AK Parti’yi 23 yıldır iktidarda tutan da bu tutarlı politikası. Erdoğan bir yandan korku politikalarına son verdi, kimseyi ürkütmeden ekonomiyi büyüttü, ihracatı artırdı, Türkiye’nin etki alanını uzak coğrafyalara kadar taşıdı, savunma sanayiinde tarihi başarılara imza attı. Bu temkinli politikalara rağmen yüzde 100 Siyonist karakterli 15 Temmuz ve benzeri saldırıları püskürttü. Korkudan ve maceracılıktan uzak sabırlı, temkinli politikalar Suriye’de devrimi, zaferi getirdi. Somali’de, Sudan’da, Azerbaycan-Ermenistan savaşında, Pakistan-Hindistan çatışmasında, Libya’da, Türkiye’nin temkin üzerine inşa edilmiş cesur politikaları denklemi değiştirdi.
Türkiye, İran gibi maceracı olamaz ama Arap diktatörler gibi ya da kendi vesayet dönemlerindeki gibi korkak da olamaz. Korkak, ürkek politikaların Türkiye’ye götüreceği yer içe kapanmadır, yoksulluktur, baskıdır, istikrarsızlıktır. Bunu yaşayarak gördük, öğrendik. Türkiye’nin yolu temkin yoludur. Bu temkinli hali bile Türkiye’yi Haçlı güçlerinin ve onların jandarması İsrail’in hedefi yapacaktır. Ancak cesaret, 15 Temmuz gecesi olduğu gibi, o saldırıları da etkisiz hale getirecektir.
Maceradan, hele hele korkudan azade imanlı bir millet için Allah’ın vaadi yakındır. Allah (cc) hiç şüphesiz İsrail’den de Amerika’dan da büyüktür.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.