Batılılar bunu çok iyi yapıyor ve kamuoyu nezdinde bir konuyu iyisiyle kötüsüyle tartıştırmayı stratejinin önemli bir parçası haline getiriyorlar. Bu konuda son zamanlarda dikkatimi çeken üç konuyu sizinle paylaşmak istiyorum.
Bunlardan birisi Müslüman Kardeşler ile ilgili. Bu konu aylardır Amerikan medyasından Suud, Mısır, İsrail medyasına her yerde tartıştırılıyor. Yazılar, yorumlar, röportajlarla kamuoyu siyaseten bir operasyona hazırlanıyor. Geçenlerde Müslüman Kardeşler’in medya finansman ayağı, terörle mücadele birimlerinde çalışmış Mısırlı bir tümgeneral Adil Azlip tarafından açıklandı. Londra’daki Mursi Vakfı çerçevesinde yapılan toplantılar ve desteklenen fikir insanları ve gazetecilerin para bağlantılarının anlatıldığı dosya kamuoyuna sunuldu. Bu haberlerin ortak hedefi İngiltere ve Mısır ilişkilerindeki dalgalanmalara bir gerekçe oluşturmanın ötesinde tüm İslâm dünyasında bir tasfiyeyi kolaylaştırmak.
Türkiye 1952 yılından beri bir NATO ülkesi. Diğer ülkelerin içinde savunma sanayisi ve ikinci en büyük kara gücü olmasıyla öne çıkıyor. Şimdiye kadar NATO’dan dört kez destek talebinde bulunmuş. Bunların dördü de Irak ve Suriye’den bize yönelik hava ve sınır ihlallerinde olmuş.
Şimdi Batı medyası ve İsrail basınında gördüğümüz haberlerdeki ağız birliğinin tek bir amacı var; o da İsrail’in Suriye üzerinden Türkiye ile kapışması ihtimaline karşı NATO'nun Türkiye’nin arkasında durmasını engellemek. İsrail’in, Amerikan Kongresi’ndeki dostları üzerinden başlattığı girişim bu bağlantıyı kesmek ve muhtemel Türkiye-İsrail savaşında “Türkiye'nin yalnız bırakılmasını sağlamak” amacını taşıyor. Diğer taraftan Türkiye’nin savunma sanayiindeki ivmesini baltalamak, bu konudaki güveni zedelemek de hedefleniyor.
İsrail’in Türkiye hakkındaki iddialarını temellendirmek amacıyla Kongre’deki dostları aracılığıyla başlattığı girişimleri şöyle özetleyebiliriz:
Kongre üyeleri, 2026 yılı ulusal savunma bütçe yasasında Türkiye’ye yönelik silah satışlarını sınırlamayı amaçlayan bir dizi değişiklik önerisi sundu. Cumhuriyetçi Milletvekili GusBilirakis ve Demokrat Brad Schneider tarafından sunulan değişiklik tasarısı, Türkiye’ye F-35 savaş uçaklarının satış yasağının Beyaz Saray’ın Türkiye’nin Hamas veya ona bağlı kuruluşlara ‘önemli bir destek sağlamadığını’ onaylaması halinde kaldırılmasını içeriyor.
Başka bir değişiklik önerisi ise ABD Dışişleri Bakanlığı, Savunma Bakanlığı ve Hazine Bakanlığı’nın Türkiye’nin Hamas ile ilişkileri konusunda kapsamlı soruşturmalar yürütmesini öngörüyor.
Görünen o ki bu gelişmeler, İsrail ile Türkiye arasındaki olası bir savaş durumunda ön alma amacı taşıyor. Diğer bir hedefi de Suriye sahasında Türkiye’nin rolünün sınırlandırılması.
Bir konuyu kamuoyunda tartıştırmanın bir başka örneğine geçen hafta İngiltere medyasında tesadüf ettim.
İşçi Partisi’nden başbakan yardımcılığı ve bakanlık da yapmış olan Angela Rayner tarafından gündeme getirilen “İslamofobi için resmî bir tanım” önerisi konusu bugünlerde medyada yer alan önemli tartışmaların başında geliyor. Kamuoyunda 'İslamofobi yasası' olarak bilinse de konunun yasalarla bir bağlantısı yok. Angela Rayner’in başını çektiği öneri “İslamofobi hakkında hukuki bağlayıcılığı olmayan bir tanım geliştirilmesi gerektiğini” söylüyor. Rayner amacının “Müslümanlara yönelik nefret suçlarını tanımlamayı kolaylaştırmak, nefret eylemleriyle daha etkin mücadele etmek” olduğunu belirtiyor. Bu tanımın hukuki bağlayıcılığı olmayan bir özellik taşıyacağının da ısrarla altını çiziyor. İşçi Partisi, bu konuda bir çalışma grubu da kurmuş.
Bu aşamada ise bırakın yasayı “hukuki tanımlama” seçeneğine karşı çıkan çok sayıda siyasetçiyi, kurum ve kuruluş var. Bu tanımın ifade özgürlüğünü kısıtlayabileceğini, toplumsal kutuplaşma yaratabileceğini ve arka kapıdan “Blasphemy” yasasına, yani dine hakaret edenleri kısıtlayan bir yasaya öncülük edeceğini söylüyorlar. İngiltere’de geçmişte sadece Hristiyanlığa yönelik hakaretleri yasaklayan bir yasa var imiş. Bu yasa 2008 yılında kaldırılmış. Bu konuya itiraz edenlerin bir diğer karşı çıkma gerekçesi de Müslüman toplumlara ayrıcalık sağlayacağı iddiası.
Tartıştırma burada da kalmıyor, anketler yapılıyor. Temmuz 2025’te yapılan bir ankete göre bu konuda hukuki çerçeve talebini getiren İşçi Partisi’nin desteği yüzde 23’ten yüzde 20’ye düşmüş. Buna karşı çıkan Reform UK desteği yüzde 30’a çıkmış.
Böyle olunca da İşçi Partisi’nin Avam Kamarası'ndaki sandalye sayısı 155’ten 103’e düşüyor.
Hâl böyleyken İngiltere’de bu konu neden şimdi tartıştırılıyor sorusuna, yorumlarına güvendiğim bir uzman şöyle cevap verdi: “Maksat, Müslümanların İsrail’in Filistin’e saldırılarının neden olduğu öfkesini kontrol etmek. İngiltere’nin 67,8 milyonluk nüfusunun, yüzde 7’lik kısmı Müslümanlardan oluşuyor; bu da yaklaşık 4,7 milyon kişiye tekabül ediyor. Bunların %37’si de İngiltere doğumlu. Müslümanlık ülkedeki ikinci büyük din. Diğer taraftan da Birleşik Krallığın 17. yüzyıldan beri idare ettiği toprakların çoğunun nüfusunun Müslüman olduğu ve hâlâ o ülkelerle hegemon ilişkisinin sürdürdüğü göz önüne alındığında bu tartışmayı ‘Müslümanların nezdinde itibarını kontrol etmek’ başlığıyla yorumlamak mümkün.”
Kulağına kar suyu kaçırmak ya da kamuoyunda algı yönetimi için konuyu tartıştırmak sanırım aynı içeriği kapsıyor.
Bu tartışmalara dikkat çekmek isterim.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.