Twitter’dan sonra!

04:0027/07/2025, الأحد
G: 27/07/2025, الأحد
Ersin Çelik

Önce bir anımı anlatacağım. İPhone’un ilk modeli yeni çıkmıştı. Dört GB kapasitesi olan, Apple’ın o güne kadar en fazla tutan cihazı, müzik dinlenen İPod ile telefonu birleştiren başlangıç modelinden söz ediyorum. Yıl haliyle 2007’nin sonlarıydı. Bilişim işleriyle ilgilenen bir arkadaşım Amerika’dan getirtmişti. Çünkü henüz Türkiye’de resmi satışı yoktu. Yaşı denk gelenler hatırlayacaktır; tuşlu telefonlarla fotoğraf çekme deneyiminin yaşandığı , klavyeli modellerin rağbette olduğu zamanlardan söz

Önce bir anımı anlatacağım.

İPhone’un ilk modeli yeni çıkmıştı. Dört GB kapasitesi olan, Apple’ın o güne kadar en fazla tutan cihazı, müzik dinlenen İPod ile telefonu birleştiren başlangıç modelinden söz ediyorum. Yıl haliyle 2007’nin sonlarıydı. Bilişim işleriyle ilgilenen bir arkadaşım Amerika’dan getirtmişti. Çünkü
henüz Türkiye’de resmi satışı yoktu.
Yaşı denk gelenler hatırlayacaktır;
tuşlu telefonlarla fotoğraf çekme deneyiminin yaşandığı
, klavyeli modellerin rağbette olduğu zamanlardan söz ediyorum.
Bu arkadaşım
İPhone ile “iletişim” kurmakta hayli zorlanıyordu.
Bir türlü istediği verimi alamıyordu. Cihaz, ya ısınıyor ya da dokunmatiği kilitleniyordu. Arada dalgaya vurup
“tuşlarınızın kıymetini bilin”
diye bizlere takılıyordu da. Ama inat etmişti. Sektörü yakından takip ediyordu ve
dokunmatik telefon teknolojisinin hızla yayılacağından emindi.
Bende de Nokia’nın
Q klavye özellikli E-72 model
i vardı. İstemediğin kadar tuş, bas bas bitmiyor. Amaç ise belki bir e-posta göndermekti. Havalıydı o ayrı.
Neyse, bu arkadaşım büyük bir özveri ile İphone kullanmaya ve
Steve Jobs’ın dehasına kişisel yatırım yapmaya devam etti.
Öyle ki kendince çözümler üretmeye başlamıştı.

Anlatmak istediğim hatıram da bu kısmıydı zaten.

Dokunmatik telefonların alameti farikası sadece tuşsuz olmaları değil, yazılımsal teknolojisinin güncellenmesiydi. Yani bu telefonlar kendi kendilerini yeniliyorlardı.
"Akıl telefonların" düşünme emaresinin kaynağı da buydu.
Ancak bizim arkadaş bir türlü o aşamaya gelememişti. İyi hatırlıyorum. Bir hafta boyunca telefonuna gelen güncellemeyi indirmekle uğraşmıştı. Ama olmuyor, telefon bir yerden sonra kapanıyordu. Yabancı forumlarda derdine çare arıyordu. Memlekette "Ha!" diye ulaşabileceği bir servis ağı da yoktu.
Arkadaşım bir sabah geldi ve “güncelledim” dedi. Haliyle nasıl başardığını sorduk. Şöyle anlatmıştı:
“Amerika’da benzer sorunları yaşayanların şikayetlerini okudum. Apple bazı cihazlardan ısınma problemi olduğunu kabul etmiş. Teknik destek vererek çözüyormuş. Ben gönderemem. Isınma varsa soğutmak gerek diye düşündüm ve buz dolabının içinde güncelledim. Biraz sürdü ama oldu.”
Aktardıklarım fantastik gelebilir lakin
çok değil 18 yıl öncesinden söz ediyorum.
Günümüzde her an güncellenen ve gelişen,
akşamdan sabaha kendi kendine yenilenen teknolojisi ağaçta bitmedi.
Dünyaya yön ve nizam veren teknoloji şirketleri deneme yanılma ve
"bu haliyle başlayalım, sonrasına bakalım"
dürtüleri ile ortaya çıktılar. Facebook’un, Harvard’ın kampüsündeki öğrencilerin oylama sitesi olarak kurulmasının üzerinden 20 yıl geçti. Bugün nüfusu 3 milyarı bulan bu,
kendi başına süper devlet konumundaki platform dünyayı da dönüşü olmayan yollara sürükledi.
Tam burada konuyu yine,
Türkiye merkezli sosyal medya platformu Next
’e getireceğim. Çünkü "kaçtı" denilen ve
bir daha gelmesi pek mümkün görünmeyen bir trenin karanlığı yararak istasyonumuza yanaşması
gibi bir durumu yaşıyoruz.
O tren kaçmamıştı ama binmemiz için;
bizleri, ülkemizi ve tüm insanlığı felaketlere, savaşlara, çatışmalara, kamplaşmalara, linç kültürüne, değersizliğe, inançsızlığa, soykırımlara sürükleyen diğer trenden inmemiz gerekiyor.
Birkaç gündür Next’i deneyimleyen insanlarla konuşuyorum. Heyecan var, ilgi var, istek var. Diğer yandan bazılarının Twitter (X) takıntıları devam ediyor. Bir
gözleri hala X’te. Kulaklar orada.
Tamam, geçişler kolay değildir. Mahalle, semt, okul ve veya yıllardır oturulan evden taşınmak gibidir. Evet,
dijital de olsa bir yerden bir yere kalıcı olarak göçmek zordur.
Ancak, bir derdimiz bir davamız ve bu hususta şikâyetnamelerimiz yükselmişse eğer gitmeyi ve bazı alışkanlıklarımızın değişmesine, bir süre eskisi gibi olmayacağını da göze almalıyız. Bir süre!
Sonra yeni düzen, yeni ortam, türlü yenilikler, yeni heyecanlar...
Bu hep böyledir.
Next Sosyal için şimdilik; bazı eksikler, kasmalar, geç güncellenmeler, akışın zayıflığı, videoların anında açılmaması, son dakikaların azlığı söz konusu olabilir. Tıpkı arkadaşımın İphone'in ilk modelini deneyimlerken ki
"gerekirse buzdolabında güncellemeyi göze alırsak",
Next bir X ve hatta daha fazlası olacaktır.
Tam da şu günlerde, uzun zamandır okumak için fırsat kolladığım
Twitter’dan Sonra
kitabına göz atıyordum. Next’in açılması üzerine geldi. Teknolojinin dünya siyasetini ve insanlığı nasıl şekillendirdiğini inceleyen Belaruslu yazar
Evgeny Morozov
, kitabında
“Twitter’dan Sonra Bir Tarih Kaldı mı?
” sorusuna çarpıcı analizlerle yanıtlar veriyor.
Sınırsız düşünce özgürlüğünün mecrası kimliği verilen ve
demokrasinin dijital eşiği kabul edilen Twitter’ın;
aslında kitlesel gözetim ve siyasi baskı kurmak aracı olduğunu dile getiren Morozov’un 2011’de yaptığı şu tespiti hala geçerliğini koruyor:
“Mısır’da internetin yasaklanmasına itiraz eden Amerikan senatörler, bir kez daha özgür, düzenden ve kontrolden bağımsız bir internetin Amerika dışında her yerde olması gerektiğini savunuyorlar…”
İşte hem bu demokratik dayatma ve hem de "
kabullenme sosyolojisi" Twitter üzerinden inşa edildi.
Twitter, sahibi, adı ve politik bakış açısı değişse de etkisini yitirmedi. Hala birçok ülke için tehlike arz ediyor ve
hala toplumların sinir uçlarına Twitter üzerinden dokunuluyor.
Ve şimdi... Ülkemiz ve hatta coğrafyamız için Twitter’dan sonrası, yani
“Next Level” (sonraki seviye), sayıları şimdilik birkaç yüz bini bulan kullanıcının elinde.
Kendimizi bu yeni duruma adapte edebilirsek belki de büyük bir kırılmayı da başlatmış olacağız.
#Sosyal Medya
#Next
#Ersin Çelik