İnsanın ötesi ve berisi

04:001/05/2025, Thursday
G: 1/05/2025, Thursday
Gökhan Özcan

Birine “sizi bir yerlerden hatırlıyor gibiyim ama nereden!” dediğimizde, hafızamızın arşivleme sisteminde bir şeylerin fena halde aksadığını mahcup biçimde itiraf etmiş oluyoruz. Belki üstünde çok durmuyoruz ama takılan fermuarlar ve ikide bir kopan düğmeler bizi insanlığın tarihi gelişimi hususunda çok sık zorlu ikilemlere düşürüyor. Takıntılarımızın bizi ve hayatımızı ne kadar etkilediğini görmek istemiyoruz. Hatta çoğumuz takıntıları olduğunu kabul etmek de istemiyor. Bunu o kadar istemiyor ki,

Birine “sizi bir yerlerden hatırlıyor gibiyim ama nereden!” dediğimizde, hafızamızın arşivleme sisteminde bir şeylerin fena halde aksadığını mahcup biçimde itiraf etmiş oluyoruz.

Belki üstünde çok durmuyoruz ama takılan fermuarlar ve ikide bir kopan düğmeler bizi insanlığın tarihi gelişimi hususunda çok sık zorlu ikilemlere düşürüyor.

Takıntılarımızın bizi ve hayatımızı ne kadar etkilediğini görmek istemiyoruz. Hatta çoğumuz takıntıları olduğunu kabul etmek de istemiyor. Bunu o kadar istemiyor ki, takıntı haline getirdiği takıntıları bulunduğunu inkâr etmeyi takıntı haline getiriyor!

Ayakkabı imalatçılarının hayal ettikleri kadar zengin olmayışlarının yegâne sebebi ayakkabılarını kırkayaklara değil, insanlara satmak zorunda olmaları!

“Nasıl ki bütün bedenimizin sağlığını değil, fakat sadece ayakkabının vurduğu küçük noktayı hissedersek, tıpkı bunun gibi mükemmelen yolunda giden bütün işlerimizi değil, fakat sadece bizi üzüp rahatsız eden önemsiz, anlamsız, küçük bir işi düşünürüz” diyor Arthur Schopenhauer, ‘Hayatın Anlamı’ isimli kitabında.

Okurken dikkatli olmalıyız! Bazen bir yazının birbirini izleyen iki paragrafı arasında içine düşmeyi hiç istemeyeceğimiz uçurumlar oluyor!

Kalabalığın bütün ilgisini üstünde topladığına ikna olduktan sonra, bir kaşını hafifçe yukarı kaldırarak “Zaman diye bir şey yok!” diye gürledi filozof. “O halde neden seminerlerinizden saat ücreti alıyorsunuz?” diye sordu salondakilerden biri.

Kurt Vonnegut’un ‘Mezbaha No. 5’inden fevkalade esaslı birkaç cümle: “Her şeyin aynı anda olduğu bir yerden geliyorum. Geçmiş, şimdi ve gelecek diye bir şey yok. Her şey bir arada, sonsuz bir an. İnsanlar bunu anlamıyor, çünkü beynimiz sırayla düşünmek için tasarlanmış. Ama bazen, bir anı ya da bir rüya, size her şeyin nasıl bir olduğunu hatırlatır. İşte bu yüzden bazı şeyler sizi ağlatır, bazı şeyler sizi güldürür. Hepsi aynı anda oluyor.”

Zaman madem bir andan ibaret, nasıl oluyor da ben gitmem gereken her yere geç kalmış oluyorum!

Herkesin güya zorunlu olarak planlı hareket ettiği şu dünyada yaşadığımız şunca kargaşa şaka mı?

İnsanlık cipsi patates kızartmasına tercih ettiği gün savaşı kaybetti; ketçap da esasen bu mağlubiyetin ne kadar kanlı olduğunun kanıtı!

Herkesin en romantik haliyle yıldızlara baktığı bir dünyada, yankesicilerin meslekte altın yıllarını yaşayacağını düşünmeden edemiyorum!

Bana, “Bu kadar düşünme, her şey olacağına varır!” diyenlere buradan soruyorum; bu da benim olacağıma varmış halim olamaz mı?

Heyecanla okuduğunuz bir romanın 478. sayfasında birbirine deli gibi aşık iki sevgilinin iki muzip tespih böceği olduğunu anlasanız tam olarak ne hissederdiniz!

Herkesin ara sıra konuşup dertleştiği hayali bir dostu vardır ama hayaller de bir yere kadar, hiç kimse seyahate çıkarken hayali dostuna yanındaki koltuğu satın almaz.

“Bir fikrim var” dedi. “Söyle o zaman!” dedim. “Bildiğin her şeyi unut!” dedi. Zor oldu ama unuttum. “Tamam unuttum, şimdi ne yapacağım?” diye sordum. “Bilmem, fikrim o kadardı” dedi.

“Muhtemel ki yaşlı insanlar” dedi beyaz saçlı adam, “çok şey bildikleri için değil, bildikleri pek çok şeyi unuttukları için gözümüze bilge görünüyor!”


#insan
#hayat
#Gökhan Özcan