Yeni mutlaka eskiden daha iyi midir?

04:0024/04/2025, Perşembe
G: 24/04/2025, Perşembe
Gökhan Özcan

Hayata neredeyse her gün yenilikler eklenen, adeta yerinde sabit duramayan bir zamanda yaşıyoruz. Hayatın bir kapasitesi var; yeni şeyler ister istemez gözden çıkarmak durumunda olduğumuz eski şeylerin yerine geliyor. Bu değişimi bu hızla yaşarken durup ne kadar düşündüğümüz, ne kadar aklıselimle hareket ettiğimiz tartışılır. Hayatımıza giren yeni şeyleri, sonu gelmeyen yenilikleri ciddi bir muhasebe neticesinde kabulleniyor değiliz, bu açık! Böyle bir çaba içine de girmiyoruz pek. Çünkü hepimizin

Hayata neredeyse her gün yenilikler eklenen, adeta yerinde sabit duramayan bir zamanda yaşıyoruz. Hayatın bir kapasitesi var; yeni şeyler ister istemez gözden çıkarmak durumunda olduğumuz eski şeylerin yerine geliyor. Bu değişimi bu hızla yaşarken durup ne kadar düşündüğümüz, ne kadar aklıselimle hareket ettiğimiz tartışılır. Hayatımıza giren yeni şeyleri, sonu gelmeyen yenilikleri ciddi bir muhasebe neticesinde kabulleniyor değiliz, bu açık! Böyle bir çaba içine de girmiyoruz pek. Çünkü hepimizin kafasına kodlanan bir şey var; yeni olanın iyi olduğuna, heyecan verici olduğuna inandırıldık hepimiz.

Yüzyılımızın şu son çeyreği neredeyse bütünüyle yeni olan şeylerden kuruldu. Eskiye ait neredeyse her şey ya unutuldu ya yenilik ambalajlarıyla paketlenerek hakiki özünden, karakterinden uzaklaştırılarak yeniye dahil edildi. Hepimiz sorgusuz sualsiz hayatımıza kattığımız yeniliklerden örülmüş modern kozaların içinde yaşıyoruz. Halinden memnun olan yok pek, kime sorsak tüketen bir döngüden, bir çıkışsızlıktan, kaotik sürüklenmelerden, derin sıkıntılardan ve giderek koyulaşan umarsızlıklardan söz ediyor. Buna karşılık, yine neredeyse hiç kimse bu iç daraltıcı yeni zamanların mimarisini bu kaostan, bu tekinsiz ve yıkıcı yeniliklerden ören zihniyeti sorgulamaya yönelmiyor. Hemen herkes, insanlığımızın üstüne ağırlıklar yüklediği tecrübeyle sabit o yeniliklerin devamını dört gözle bekliyor. Bir zehirlenme bu! İçimizi üşüten bir ayazdan korunmak için bedenimizden çok daha küçük bir yorganla örtünmeye çalışıyoruz; bir tarafımızı örterken, diğer tarafımızı ayaza açıyoruz. Ve her yerimiz tutuluyor mütemadiyen, kulunç bağlıyor bu yüzden.

Carl Gustav Jung’un ‘Anılar, Düşler Düşünceler’ isimli kitabından hepimize muhasebe imkânı verecek ifadeler: “Bizi köklerimizden uzaklaştırdıkça artan bir gelişme seline kendimizi kaptırdık gidiyoruz. Çoğu zaman, geçmişten kopmak, geçmişi yok etmek demektir. Böyle olduğunda, ileriye doğru gitmekten başka bir olasılık kalmaz. Oysa medeniyetimizin getirdiği ‘hoşnutsuzluk’, köksüzlüğümüzün ve geçmişle bağlantımızın yitmesinin sonucudur.”

Bu zamanlarda yeni olanı sahiplenmek noktasında sonsuz bir ihtirasa kapılanlar, hayatlarının içinde yer açmak için eski olanı mahkûm etmekte fazlasıyla hevesliler. Eskinin insana iyi gelen, hayatı koruyan ve gözeten taraflarına dair hatırlatmalarda bulunan herkesi aşağılayarak gözden düşürmeye, yeniliklere kapalı olmakla suçlayarak sözlerini duyulmaz hale getirmeye çalışıyorlar. O masumane sözleri asla duymak istemiyorlar; çünkü yeni olan her şeyi el çabukluğuyla aklamak, değişimi körlemesine sahiplenmek için bütün muhasebe ihtimallerinden kurtulmak gerekiyor. Hayata yükledikleri olumsuzluklar fazlasıyla aşikâr olduğu halde!

Jung’un kitabından açtığımız paragrafa birkaç devam cümlesi daha ekleyelim: “Giderek artan bir verimsizlik duygusunun, hoşnutsuzluğun ve huzursuzluğun kamçılamasıyla, düşüncesizce yenilikleri doğru koşuyoruz. Elimizdekilerle yetinmeyip verilen sözlerle yaşıyor, günümüzün ışığı yerine, sonunda bize uygun bir güneşin doğacağını umut ettiğimiz geleceğin karanlığında yaşamayı yeğliyoruz:”

Önümüze çıkan her yeniliğe doğru koşuyoruz. Onları hayatımızın içine sokuyor, araçlarını zamanımıza, yaşantımıza, zihnimize ortak ediyoruz. Ne oluyor peki? Doyuyor muyuz? Açlığımızı bastırabiliyor muyuz? Her şeyin mükemmel gittiğine kendimizi ikna edebiliyor muyuz? İçimizdeki sıkıntının, tatminsizliğin, amaçsızlığın çaresini bulabiliyor muyuz? Kafamızı çevirerek bilmezlikten geldiğimiz şeylerin kafamızın içinde uğuldayıp durmasına engel olabiliyor muyuz? Hayatımızı yaşanmaya değecek bir şeye çevirebiliyor muyuz? Aynaya baktığımızda kendimizi gülümserken görebiliyor muyuz?

“Bize gösterilen istikamete doğru bütün gücümüz ve enerjimizle koşuyoruz” dedi beyaz saçlı adam, “ama içimizden ya hakikat tam ters istikametteyse şüphesi hiç eksik olmuyor!”


#hayat
#yeni
#eski
#Gökhan Özcan